Veysel Karani Caddesi Adını Nereden Anlamıştır?


Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesinde yer alan Veysel Karani Caddesi hakkında merak edilenler
Belediye meclisinin 08.03.2000 tarih ve 2/11 nolu kararı ile 9. Sokak ismi değiştirilerek Veysel Karani Caddesi olmuştur.
Girne Caddesi ile Trabzon Bulvarı arasında yer alır.
Caddeye ismi verilen Veysel Karani, Hırka-ı Şerif’in muhafızı, İslam’da anne sevgisinin büyüklüğüyle anlamlandırılmış bir din büyüğüdür. Karen’de 555-560 arasında doğduğu tahmin edilmektedir. Babasının ismi Amir olduğu için tam adı Üveys Bin Amir-i Kareni’dir. Babasını 4 yaşında kaybetmiştir. Deve çobanlığı yapmıştır.
Peygamber Efendimiz’in bilinen iki hırkası vardır. Bunlardan biri Kaside-i Bürde’nin yazarı büyük şair Kaab bin Züheyr’e verilir ki, Topkapı Sarayı’nı ziynetlendirir. Diğeri de Karenli Üveys’e gönderilir.
Karen, yemen taraflarında adı bilinmedik bir beldedir. Etrafı kum dağları ile çevrilidir. Kuraktır, çoraktır. Bir şey ekip biçmezler. Karen’in deve çobanı Üveys’dir. Üveys, garip biridir. Güttüğü develer için ücret istemez. Verenden alır, vermeyene sormaz. Üveys, bizim bildiğimiz ismi ile Veysel Karani Hazretleri mütevazı yaşar. Ama halinden memnundur. Sessiz, dostları arasında yalansız, dolansız bir hayat sürer.
Çok yaşlı bir annesi vardır. Hem kör, hem de kötürümdür. Veysel Karani onun eli ayağı, gözü kulağıdır. Yedirir, içirir, yıkar, paklar. Kadıncağıza bebek gibi bakar. Ne derse, ama ne derse yapar. En olmayacak arzularını bile ikiletmez. Bir yüz ifadesinden bin mana çıkarır ve hepsini de yerine getirir. Tabiri caizse, anasına kölelik eder.
Gün gelir muhabbet ve Muhammed kelimeleri yüreğinde buluşur, dışarı taşar. Efendimizin hasreti kor olur, ciğerini yakar. Onu bir kez, ama bir kez görebilse, bir solukluk olsun sohbetinde bulunabilse ve adına sahabe denilen kutlu kadroya katılabilse…
Annesi itiraz etmese de, bu yolculuğa razı değildir. Omuzlarını kaldırıp boynunu büker. Mahzun bir üslupla “İstiyorsan git!” der, “Git bakalım, beni kime emanet edeceksen?” doğrusu onu bırakabileceği kimse yoktur.
Üveys hasretini yüreğine gömer. Bir daha bu konuda tek kelime etmez. Serveri Kainat zaman zaman mübarek yüzlerini Karen taraflarına döndürür ve “Yemen cihetinden rahmet rüzgarları esiyor” buyururlar.
Yine efendimiz buyururlar ki: “Ümmetimden bir kimse vardır ki, Kıyamet günü Rabia ve Mudar kabilelerinin koyunlarının kılları adedince insana şefaat edecektir.
Eşhabı Kiram sorar: - Ya Resullullah kimdir bu nasipli? , -Allah’ın kullarından biri. – Pe ki adı Nedir? , -Üveys, -Ya memleketi? –Karen! – O sizi gördü mü?
Efendimiz manalı manalı gülümser, “Baş gözü ile hayır!” derler. Sahabeden “Hayret!” diyenler olur, “Size böylesine aşık olan biri nasıl oluyor da koşmuyor huzurunuza?” Efendimiz izah eder:
-Onun gelmemesi de bana olan bağlılığındandır. İhtiyar bir annesi vardır. İman etmiştir. Ancak gözleri görmez, hareket edemez. Üveys gündüzleri deve çobanlığı yapa, kazandığını annesine harcar.”
Hazreti Ebubekir sorar: Ya Resulullah biz onu görür müyüz?
Efendimiz kafasını hayır şeklinde sallar “sen göremezsin” buyururlar, ama Hazreti Ömer ve Hazreti Ali’ye dönüp müjdeyi verirler: “Onu, siz göreceksiniz!” sonra bir vasıflarını tarif ederler ki, bu işaretlerden biri avcunun içindeki gümüşi beyazlıktır.
Aradan yıllar geçer. Efendimiz hayatlarının son soluklarını aldıkları demlerle mübarek hırkalarını çıkarır ve “Bunu Üveys-i Karani’ye verin! Buyururlar.
Resullullah’ın (S.A.V) dar-ı bekaya göçmenlerinin ardından Hazreti Ömer ve Hazreti Ali yollara düşer, Veysel Karani’nin izini bulular. Ahali böylesine şerefli iki kimsenin böylesine köhne bir yeri ziyaretine mana veremez. Hele “Üveys’i arıyoruz!” cümlesine çok şaşırırlar. “O divanenin tekidir” derler, “İnsanlardan kaçar. Kimseyle konuşmaz, kimseyi karışmaz. Ağladıklarımıza güler, güldüklerimize ağlar. Neşe nedir bilmez Aradığınız sakın başka biri olmasın!”
Hazreti Ömer dikkatle dinler, “Bilakis!” der, “Aradığımız o olmalı!”
Karenliler iki şanslı sahabenin önüne düşer, onları Arne Vadisi’ne getirirler. Veysel Karani’yi namaz kılarken görürler. Develer akıllı uslu dolanmakta, çobanlarını üzecek hareketlerden sakınmaktadırlar. Namazı biten Üveys Misafirlere döner. “Hoşgeldiniz!” der.
Hazreti Ömer önce müsafaha eder, sonra gülümseyerek sorar “Kimsin sen?”
-Abdullah! (Allah’ın kulu)
-Evet hepimiz Abdullah’ız, ama seni ne diye tanırlar?
-Üveys derler.
-Sağ elini açar mısın?
Açar. Efendimiz’in belirttiği işaret ayan beyan ortadadır. Büyük sahabe “Ben Hattapoğlu Ömer’im der, “Arkadaşım Ali Bin Ebu Talip!”
Vadiyi kısa ama manalı bir sessizlik kaplar. Sükutu yine Hazreti Ömer bozar:
-Efendimiz sana selam ettiler ve mübarek hırkalarını gönderip buyurdular ki “Alıp giysin, ümmetine dua etsin!”
Veysel Karani ağlamaklıdır. Şaşkınlıktan titreyen bir sesle “Ya Ömer” der, “Ben aciz ve günahkar bir kulum. Sizin aradığınız başka Üveys olmasın?”
Hazret-i Ömer “Hayır sensin!” buyurur. “Zina Efendimiz çizgi çizgi eşkalini verdi ve sen tamına uyuyorsun buna.”
Üveys-i Karani mübarek hıkayı hasretle koklar, sonra yüzüne gözüne sürerek bir kuytuya çekilir. Mübarek alnını toprağa koyar ve ağlayarak yalvarır. “Ya Rabbi!” der “Bu ne nimettir. Yüzü suyu hürmetine kainaı yarattığın Server benim gibi bir acizi hatırlıyor ve mübarek hırkalarını Ömer ve Ali gibi iki güzide sultanla bu günahkara yolluyor. Senden bir tek dileğim var: Ümmet-i Muhammedi affeyle. N’olur. Bu hırkanın hakkı için!”
Veysel Karani’nin ölüm yeri olarak birçok yer gösterilse de ömrünün sonlarını Kuzey Irak bölgesinde çobanlık yaparak geçirdiği bir gerçektir. O bakımdan kabrinin, Siirt ilinin Baykan ilçesinde olması gerçeğe yakındır.
Kendisine gönderilmiş olan Hırka-ı Şerif, şimdi Hırka-i Şerif Camii’nde, soyundan gelenlerin himayesindedir.
(Bazı kaynaklar Veysel Karani’nin annesinden izin alarak Peygamberimizi görmek için Medine’ye gittiğini, Peygamberimizi evinde bulamadığından ve annesinden aldığı izin de oraya kadar olduğundan beklemeyip döndüğünü de kaydeder.)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.