Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

Türkiye, Bayırbucak’ı ilhak etmeli

Suriye Türkmenlerinin dramı, devrin Kemalist hükümetlerinin Hatay’ın Türkiye’ye ilhakı meselesindeki dirayetsizliğinin bir neticesidir.

Bayırbucak, hatta bütün Suriye Türkmenleri meselesinin bu hâle gelmesi, Ankara Anlaşması’ndan sonra din-i Mübin İslâm ruhuyla teşekkül eden Kuvvacı cehdini terk eden Kemalist devletin Lozan’da dik duramaması ve Türkmen meselesini hususen Fransa’ya karşı savunamamasıdır.

Türkiye tarihî misyonu ve kendi emniyeti için yapması gereken Ankara Anlaşması’nın 7. maddesindeki garantörlük hakkının bu şartlarda işlemesi gerektiğini söyleyip Bayırbucak’ın ilhakını talep etmelidir. İlhak teşebbüsü Türkmenlerin varlığını daha güçlendirecektir.

7. Maddenin ne olduğunu bilmeyenler için kısa bir hülâsa yapalım: İskenderun Bölgesi (Hatay) için özel bir idare usulü tesis olunacaktır. Bu mıntıkanın Türk ırkından olan ahalisi kültürlerinin inkişafı için her türlü teşkilattan faydalanacaklardır. Türk lisanı orada resmi dil olacaktır.

Sevr Anlaşması, Türkmenlerin kalabalık olduğu Halep bölgesini Fransa’ya veriyordu. Bu tarihte Amasya genelgesinin yayınlanmasının ardından Erzurum ve Sivas Kongrelerinin de belirlenen Misakı Millî sınırların içinde Halep vardı.

Millî Mücadele boyunca Türkmen direnişinin tek gayesi Türkiye’ye katılmaktı. Fransızlara karşı yalnız Türkmenler değil, Araplar da Türk hükümetinden başka bir hükümet kabul etmeyeceklerine dair beyannâme yayınlıyorlar.

Bir daha belirtelim ki Suriye ve Filistin Kuvva-yı Milliye-i Osmaniye adıyla teşkilâtlanan Suriye Türkmen direnişinin reisi “Özdemir” lakaplı Ali Şefik Bey Ankara hükümetinin desteğiyle Kuvva-yı Milliye birlikleri Halep bölgesindeki Türklerle omuz omuza Fransızlara karşı silahlı mücadele katılmıştı.

HALEP TÜRKMENLERİ MİLLÎ MÜCADELE’DE DESTEKLENDİ, LOZAN’DA TERKEDİLDİ

Esasında Türkmenlerin durumu 20 Ekim 1921 tarihinde Fransa ile yapılan Ankara Anlaşması’nda Halep’in Fransızların kontrolüne bırakılmasını teklif eden madde ile belirsizliğini sürdürüyordu.

Ankara Anlaşmasının 8. maddesini oluşturan Türkiye-Suriye sınırı, Lozan Anlaşması’nın 3. maddesinde aynen yer alıyor ve Türkmenlerden oluşan önemli beldeler Fransa işgalindeki Suriye tarafına bırakılması kesinleşiyor. Neticede Türkmenler, M. Kemal hükümetinin sözde belirlediği Misak-ı Millî sınırları dışında kalıyor.

Hâsılı, Kasım 1922 tarihinde başlayan Lozan Konferansı’nda Halep şehri ve buradaki Türkmenler, hem Batılı devletlerin baskısından, hem de devrin Kemalist hükümetinin basiretsizliğinden dolayı kaybedilmiştir.

Millî Mücadele sırasında Halep’teki Türkmenlerin, gerek Hatay’da, gerek Anadolu’da Fransızlara karşı savaşan M. Kemal başkanlığındaki Ankara hükümetine para gönderdiklerini hatırdan çıkarmayalım.

Garip yiğit Türkmenler en dar günlerinde para desteğinde bulundukları Kuvva-yı Milliye’den teşekkül eden M. Kemal hükümetinin Lozan’daki basiretsizliği ve dik duramaması yüzünden Baasçı Arap idaresine teslim edilmiştir. Lozan’da Halep’in Fransızlara terk edilmesi Türkmenleri büyük üzüntüye sevk etmiş, mücadele azimleri de kırılmıştır.

Devrin ilk meclisinde başta Ali Şükrü Bey ve Hüseyin Avni Ulaş gibi mebuslar Suriye sınırı meselesinde M. Kemal ve hükümetine ağır tenkidler yaparlar ve tartışmalar çıkar.

1939’da Türkiye’nin kendine yanaştığı İngiltere’nin Fransa’ya baskısıyla gerçekleşen Hatay’ın Türkiye’ye dahil edilmesiyle Türkmenler yeniden umutlanmaya başladılar.

Resmî kitaplarda doğrusu hâlâ yazılmayan Hatay’ın Türkiye’ye dahil edilmesi M. Kemal hükümetinin Fransa’ya karşı mücadele etmek gibi bir gayretin semeresi değildir.

Bugün Türkiye’nin en can alıcı noktalardan biri olan güney sınırımızdaki en sağlam ve güvenilir dindaşımız Türkmenleri Cenevre Masası’ndan kaçan Batılılara bir kez haber verdikten sonra ilhak edeceğini bütün dünyaya duyurmalı ve harekete geçmelidir.

Evvela Yayladağı buyunca iskân edilmeli Türkmenler, sonra sınırın öbür yakasında kalan Türkmen beldeleri, Milletler arası savaş ve mülteci kanununa göre kararlı bir şekilde ilhak edilmeli. En müsait şartlardayız.

Suimisal emsal olmaz ama Rusya’nın Kırım taktiğini hatırlamak gerek. Hatta Türkmenlerin Türkiye’ye bağlanma talebinin referanduma götürüleceğini Batılılara hatırlatmak lâzım.

Yakın tarihteki hata ve basiretsizlikten ders alması lâzım hükümetin. Tarih yahut hata tekerrür eder mi, ibret alınırsa…

-----------------------------------------

“GENÇ DÜKKÂN HAREKETİNE TAHRİKNÂME”

Ey azizan!

“İyi yazı” hususunda fakirin tercih ve iptilâsını yadırgamayın. Gönlüme ve fikrime tercüman olan, Gönül ve Fikir Dükkânı’ndaki çeyrek asırlık müdavimliğime, kıyamıma, Bir Hocam’ın sohbetlerinde diz çökmüşlüğüme, Dükkân kapsındaki vecdli duruşuma, yanıp tutuşan cezbeli Dükkân ehlinin ateşinin sönmemesi için âcizane yaptığım fikirli tahrikleri âhir ömrümde yeniden yüreğime düşüren ikici nesli Dükkkâncılardan tercümanım, gönül dostum ve Mostar-Semerkand Şehr-i Maraş temsilcilerinden Ferhat Ağca bu mânada dokunaklı bir nâme yazmış ki, Dükkân ehlinin haberi olsun istedim:

“Sizi eyleme çağırıyorum beyler! Yeteri kadar oturdunuz, yeteri kadar düşündünüz. Okuduğunuz, ya da dükkânımızın birinci kuşağından tecrübe ettiğiniz bir fikriniz olduğunu düşünüyorsanız, bu fikri eyleme dönüştürmenizi bekliyorum.

Fikir dükkânında sizleri biraz gözlemlediğimde; oturmuş tütün sarıyor, bir iki fikri konuşmalara katılıyor ve sonrada oturduğunuz yerde uyurken görüyorum. “Oturduğu yerde uyumak”, elli yaşını geçmiş birkaç torun sahibi olmuş, herhangi bir fikir sancısı çekmeyen rahat memur tipi istidadıdır. Sizin bu

yaptığınızı, emekliliği gelmiş hatta emekli olmuş; dükkanımızın birinci kuşağında bile göremezsiniz, Artık eyleme geçiniz, zira sizleri; evinde oturmuş sarma sararken, çocuğuna öfkelenmesine rağmen yanında duran terliği atmaktan üşenen anne gibi görüyorum.

Bu fikir yükü sizi nasıl bu kadar atalet ehli yapıyor anlamış değilim. Hadi bu eylemsizlik halinizi kabul edelim, sürekli oturuyorsunuz ve biliyorum ki okuyorsunuz da, ancak ne yazık ki bununda bir yansımasını göremiyorum çünkü en son ne zaman yazı yazdığınızı hatırlamıyorum bile. Sizin kadar okuyan biri, yazamadan duramaz; çünkü dolan bardak taşar.

Yoksa fikir heybenizin altı delikte haberiniz mi yok? Bu çıkışıma; doğu beyinin ifadesiyle “yazı gaye değil efendim” diyerek savunma yapmayı aklınızdan bile geçirmeyin. Böyle bir savunmaya ben ancak “eyvah Sakarya” derim. Ayrıca bu arada bahsetmem gerekiyor ki; ben, doğu beyinin fikirli hüznünü de yanlış yorumladığınızı düşünüyorum. Doğu beyinin hüznünü kuşanmak “sünmenizi” gerektirmez. Mesela; Yemen türküsünü, mehter marşının hüzünle notalandırılmış hali olarak kabul edip, ona göre dinlemeniz gerekiyor.

 

Fikirdeki bu ataletinizi ne yazık ki dünyalık işlerinizde de görüyorum. Bir yanda; masasına başını gömmüş imza yetkisini kullanan, öğrenmesi gereken bir yabancı dilden ve gireceği akademik lisans sınavından habersizmiş gibi duran, öbür yanda; otelin müdür odasında dinlediği türküleri “sürgün müdürler senfonisi” gibi dinleyen, dinlediği türküleri şiirlere işlemediği gibi, kendisinin anlatacaklarına muhtaç, binlerce üniversite talebesi yokmuş gibi davranan rahat dostlarımı görüyorum.

 

Sizi vecde çağırıyorum beyler! Hemen her gün sokakta buluşup çay içmek; günümüz Türkiye’sinde büyük bir devrimdir ancak ben bunu da yeterli görmüyorum. Bazı eksiklerimiz var düşüncesinde iseniz buyurun sokağa, zillere basıp kaçarak sıfırdan başlayalım. İçimizde besleyeceğimiz urgansız atlar edinip, sürekli koşacakları bozkırlar arayalım. Fikir öfkesi ancak eylemle kusulur. Eğer bir an evvel eyleme geçmezseniz öfkenizin de dava ruhunuzun da boşa çıkacağını belirtmek durumundayım. Savaş hocamın ekmeğinden elde ettiğiniz kalorileri israf ettiğiniz yetmedi mi?

Sizlerden istediğim çok bir şey değil. “Büyük Doğu” nun “Diriliş” i için 65 yaşındaki Osman Nalbant ağabeyin enerjisinin on da birini kabullenmek.

Eylem sancısı çeken dostunuz Ferhat…”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.