Ahmet Doğan İlbey
Ordu, Cumhuriyet ve Anıtkabir aynı mânaya mı gelir?
Provokasyon gerekçesiyle iptal edilen “Anıtkabir’deki Ordu millet el ele” faaliyeti ne mânaya geliyor sizce?
Hükümetten, milletten ve milleti temsil eden kuruluşlardan evvel Anıkabir’e ve Atatürk ilkelerinin elan geçerli olduğu Cumhuriyete ordunun ismiyle sahip çıkılması ve bunu ulusalcı ve laikçi çevrelerin kendi eksenlerine çekerek gündem oluşturmaya çalışması sizin zihninizde neyi çağrıştırıyor?
Bu faaliyetlerin yıldönümlerinde artık millet ve temsilcileri kerhen davranıyorsa bu işin millet derûnunda karşılığının olmadığı veya kalmadığı mânasını mı çıkarmak lâzım.
Orduyu tenkit etmek, Cumhuriyet düşmanlığı mânasına gelir mi? Kültürel ve ideolojik tavrında dolayı sigaya çekmek, Cumhuriyet aleyhinde olmak mıdır? Ordu, Cumhuriyet’in bizzat kendisi mi demektir? Cumhuriyet’in siyasî, dinî, kültürel ve hukukî yapısını oluşturan merci midir?
Zamanında bir Başgeneral’in kullandığı, “Ordunun aleyhindeki her çabanın hedefinde Cumhuriyetin bağımsızlığı, bölünmezliği ve bütünlüğü olduğu unutulmamalıdır” ifadesinden “Cumhuriyet ordunun bizzat kendisi demektir” anlamı çıkmaz mı?
“Medeni Bilgiler” kitabında geçen İsmet İnönü’ye ait satırlar, ordu ile Cumhuriyet’in hükmî şahsiyetinin aynı olduğunu ima ediyor: “Bir millet birinci derece milletler sırasına her şeyden evvel askerleriyle ve askerliğiyle dahil olur.”
Bu vesayetçi gelenekten dolayıdır ki “Cumhuriyet’in ordusu” lafzı “Şefler Dönemi”nden bugüne Kemalist zümrelerce “kararlılıkla ve coşkuyla” kullanılır. Dikkat edilirse “Milletin ordusu” ifadesinin kullanılmaz. Demek ki Cumhuriyet’in milletle değil, ordu ile organik bağı var.
Bunun böyle olduğu, milletin, Cumhuriyet ve Anıtkabir törenlerine (Cumhuriyet, ideolojisi itibariyle Müslüman milletin değerlerine ve hayat nizamına mutabık olmadığından bayram değildir) can u gönülden katıldığının görülmeyişinden anlaşılıyor.
CUMHURİYET ORDU VE SEÇKİNLER OLİGARŞİSİ MİDİR?
Batılı değerlerle “ulus toplum yaratmak” için bir mühendislik projesi olan Cumhuriyeti kuran güç, ordunun idaresine hâkim olan Batıcı düşüncelere sahip bir grup general ve aydındır. Bu bakımdan Cumhuriyet devleti üstünde tasarruf sahibi tek kurum ordudur. “Cumhuriyetin kazanımları” da ordu ve laikçi seçkinler oligarşisi içindir.
Bu ülkenin “Cumhuriyeti korumakla vazifeli” ordusu, Cumhuriyetin kuruluş felsefesine aykırı bir iktidarın vücut bulduğu her durumda “Cumhuriyet elden gidiyor” diyerek darbelerle “Cumhuriyeti kurtarma” yı müktesep hak ve asli bir görev sayar. “Cumhuriyetin varlığına kastedildiğini” ileri sürerek, varlığını Cumhuriyetle aynileştirir ve darbeleri meşrûlaştırmaya çalışır.
“Cumhuriyeti ve Anıtkabir’i koruma” görevinin millete değil, orduya ait olmasının ve bir sivil müdahale karşısında ordunun “koruma ve kollama görevi”ni hatırlamasının bir sebebi olmalı. Bu sebep, Cumhuriyetin bir sistem olarak askerî bürokrasinin zihniyetine uygun bir şekilde tanzim edilmiş olmasından mıdır?
--------------------------------
SOMALİLİ MAHMUT FİKİR DÜKKÂNINDA
Ey azizan!
Somalili Mahmud’un Maraş’a ve Fikir Dükkânına duhul edişini ve İsmail Göktürk’ün talebesi olarak Sütçü İmam Üniversitesi’nde tahsile başladığında tanıdığımı daha önce anlatmış.
Yüksek Lisan için İstanbul’da tahsiline devam eden Mahmud, Maraş’ı ve Fikir Dükkânını özlemiş ve İsmail hocasının annesinin vefatı dolayısıyla kuş olup gelmiş yanımıza.
Taziye Evi’nde onu karşımda görünce nasıl sevindim. Sevincimi millet ve ümmet dostluğunun derûnunu bilenler bilir ancak.
Daha önce anlattıklarımı bir daha anlatacağım: Somalili Mahmud simsiyah teni ve sîmasıyla nur ve aydınlık saçıyor dost meclisimize. Göbek adı dedesinden tevarüs ettiği Şıh Ali Muhammed olan Mahmud’un, Cenabı- Hakk’ın ne güzel halk ettiği simsiyah çehresine saatlerce bakıp bakıp doyuyorum.
Cenab- Hakk’ın, simsiyah teninden nur yaydığı, aydınlık saçtığı güzel Mahmud, şirin Mahmud zâhiri ve bâtınî her yönüyle hâlisiyet ve samimiyet âbidesi... Gönlüme otağ kurdu. Her gördüğümde kalbime mânevî şifa gelirdi. Kalbî şifa buluşumu hâl üzere olan bilir ancak.
Her sohbet meclisinde onun simsiyah nurlu yüzünü temaşa eder, anlattıklarını vecd ile dinlerdim. Birinci Harb’deki Sudanlı Zenci Musa’nın ahfadına ve Somalili İslâm mücahidlerine nasıl da benziyordu öyle.
Ümmeti ve milleti tastamam Mahmut’un sîmasında görüyordum. Dost meclislerinde ve beraber bulunduğumuz her toplulukta “Somalili Mahmut, milletin ve ümmetin nümunesi…” diye tanıtırdım. Bu hakikati söylerken, Allah şahittir ki kalben ve fikren inanarak söyler ve büyük bir mutluluk duyardım.
Eş dost meclislerinde aşk ve vecd ile “Ey Maraşlı Türkler! İşte size hakiki bir Türk ve ümmet nümunesi! Ona bakıp Türklüğünüzü görün. Müslüman Türklüğünüze onu ölçü alın…” diyor ve Mahmud’la yanyana görünmekten fikrî ve ulvî bir haz duyuyordum.
Nerelisin” diye soranlara vecd ve iman ile “Anadolu’nun Somali kasabasındanım” derdi. Bu ifadesini defalarca duymak için can ve kalp kulağımı açar, kendimden geçerdim.
İşte böyle, bu haftaki hâtıramın kahramanı Mahmud içimize yine güzellik kattı. Ona olan teveccühümü onun kadar güzel gönül dostlarım dahi kıskanır oldular.
Gönlümün tâcidârı olan Mehmet Yaşar, H. Ahmet Eralp ve tercümanım Ferhat Ağca dostlar, “Somaili Mahmud yarın bir gün İstanbul’dan memleketine gider, Mahmud’u bizden fazla seviyorsun… senin ardından Fatiha okuyacak, türkü söyleyecek olanlar bizler olacağız…” dediler de dostperest yüreğim bu sözlerle çatal çatal oldu ve dostluk şiarım daha da pekişti.
Ey güzel Mahmut! Fikir Dükkânına kattığın dostluğunu, milletdaşlığını, nüktelerini ve zarflarını unutmayacağız.
Hâsıl-ı kelâm, Somalili Mahmud, Maraş’ı ve Fikir Dükkânını aydınlattı ve gitti.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.