Ahmet Doğan İlbey
Hümâ kuşuna yahut “Himmet Hümâları” na tutunmak
Hümâ kuşu, cennet kuşu olarak adlandırılan, yükseklerde uçan, asla yere değmeyen menkıbevî bir kuş. Yükseklerden uçması, göklerden, yâni mânevî âlemden haber getiren haberci kuşu olmasındandır.
Yüreğimizi alıp maveraya kanatlandıran Hümâ Kuşu türküsünü hatırlayın: “Hümâ kuşu yükseklerden seslenir / yar koynunda bir çift suna beslenir (yavru yavru) / Sen ağlama kirpiklerin ıslanır / Ben ağlayım ki belki gönül ıslanır.”
Başına konduğu kimseye mutluluk getirdiği için talih kuşu veya devlet kuşu olarak da bilinilir. "Hümayun" kelimesi, hâkimiyetin göklerden geldiği mânasına geliyor. Hümâ'ya devlet kuşu denmesi, Hümayun kelimesinin hükümdar ve padişah makamı mânasına da geliyor olmasıdır.
HÜMÂ KİMİN BAŞINA KONARSA…
Hümâ kuşunun gölgesinin bir insanın başı üzerine düşmesi, o insanın dünyada çok bahtiyar biri olacağının, taç giyeceğinin ve hâkimiyete ulaşacağının işareti sayılırdı.
Tasavvufî edebiyatımızda, hümâ’nın cennette yaşaması, çok yükseklerde uçup yedi kat göğün üzerinde dolaşması ve Allah katına kadar gidip gelen bir kuş olması sebebiyle erişilemeyecek yüksekliklerin bir sembolüdür.
Şerh kitaplarından öğrendiğimize göre Bâki’nin, “Zülf-i siyahı sâye-i perr-i Hümâ imiş / İklîm-i hüsne anun içün pâdişâh imiş” mısralarıyla, hümâ'nın gölgesine benzetilen sevgili yâni Siyah Zülfü bu güzelliği sebebiyle güzellik ülkesinin padişahı olarak adlandırılmakta ve hümâ'nın gölgesinin üstüne düştüğü kişinin padişah olması inancına telmih yapılmaktadır.
“DERVİŞLER HÜMÂ KUŞU, ÇAYLAK U BAYKUŞ DEĞİL”
Tasavvufta hümâ’sız gönül olmaz. Yunus Emre Hazretlerinin “Dervişler hümâ kuşu Çaylak u baykuş değil / Yıkılıp bağ ile bostan ne umarsın bu nefisten / Hümâ gibi şol kafesten bir gün uçar demedim mi” mısraları üstüne en çok Müslümanların tâlim etmesi gerek. Hümâ’nın vasfı yücedir, çaylak ve baykuş gibi dünyalık sıradan bir kuş değildir. Dervişler de hümâ gibi olmalı, diyor.
İbni Arabî Hazretlerinin hümâ’dan ne anladığını bilmeden, hümâ’nın mânası eksik kalır: “Muhyiddin'im hasü'l-has her bir sözüm bir nefes / Canım hümâ kuşudur tenim hümâ’ya kafes.”
Şerh kitaplarına göre, ruhunu hümâ’ya benzetiyor, vücudunu da hümâ’nın kafesi olarak görüyor, böylece göklerin kuşu ve habercisi hümâ’yı vücut kafesine hapsettiğini, onu hürriyetine kavuşturacağını söylüyor, yâni asıl vatana vurgu yapıyor. HÜMÂ KUŞU, GÖNÜL ÜLKESİNİN SULTANIDIR
Türkü, şiir ve menkıbelerimizde motif olarak işlenen hümâ kuşu tasavvuf edebiyatımızda gönül ülkesinin sevgilisi ve “sevgiliyle” dair benzetme sanatlarındandır. Hümâ nasıl ulaşılmazsa, sevgili de ulaşılmazlığıyla hümâ’ya benzetilir. Aşığına merhamet etmeyen ve gönlü yükseklerde uçan sevgili, hümâ kuşu mazmunuyla anlatılır.
Dergâh işi türkülerimizi dinleyenler bilirler: “Hümâ kuşu yere düştü ölmedi / dünya sultan Süleyman'a kalmadı…” Dünya, Kanunî gibi bir sultana dahi kalmamıştır. Fakat onun gibi sultanların başına konan hümâ kuşu ise geçici, dünyalık bir makam değil, yüceliği temsil eder. Gönle dünya sultanlığının değil de, hümâ’nın yerleşmesi evlâdır.
“HİMMET HÜMÂLARI”
Modern saldırılar çağı olan günümüzde her değerin gram gram eksildiğini yaşamaktayız ki, dervişin de, âlimin de, devlet adamının da nefsine mağlûp olduğu yâni hümâ’sız yaşadığı, hümâ’sını aramadığı hissedilir dereceye geldi.
Sadede gelip mevzuu ehline bırakalım. Hümâ Kuşu’nun mânasını ve himmet hümâlarını Ali Yurtgezen hocanın şerhlerinden okuyup her bir yana salmak gerek:
“Hümâ, yedi kat göğün üzerinde yaşadığı, yere konmadığı, ele geçirilemediği, beslenmek için hiçbir canlıya zarar vermediği söylenir. Bazen yere kırk arşın yaklaştığına, bu sırada gölgesi kimin üzerine düşmüşse o kişinin hükümdar olduğuna dair hikâyeler anlatılır. Bir şeyin padişaha yahut devlete aidiyetini ifade eder. Hümâyûn kelimesi buradan gelmektedir. Halk arasında daha yaygın olarak buna ‘devlet kuşu’ denir ki, başına konduğu veya üzerine gölge saldığı kişinin servete ve saltanata kavuşup refah ve saadete ulaşacağına inanılır. (…) Nefis terbiyesine vesile olan ‘himmet hümâları’ evliyaullahtan mürşid-i kâmillerdir. Çünkü onlar Hümâ Kuşu gibi yükseklerde eylenir, dünyaya tenezzül etmezler. Himmet hümâsı, himmet eden büyüklerden ziyade himmete talip olan dervişleri niteler. Yunus’un ‘Kuru idik yaş olduk / Ayağ idik baş olduk / Kanatlandık kuş olduk / Uçtuk elhamdülillah’ dediği şükür makamında varacakları yer. Tuttukları yol itibariyle birer hüma adayıdır. Hümâ adayıdır. Artık onlarda himmet hümalarının kafilesine katılmış, saye saldığı insanlara devlet bahşetmeye başlamışlardır ki artık onlar da birer hüma kuşudur ve yükseklerde eylenmektedir.”
Demek ki her Müslümanın, “hümâ adayı” olabilmek için “Himmet hümâları” nın dergâhlarında veya Fikir Dükkânlarında tâlim etmesi gerekiyor.
Hâsıl-ı kelâm, ehl-i irfanın “Hümâ kuşu âşıkların devletidir” sözünü bilmeden, âşıklık da, dervişlik de, devlet adamlığı da eksik kalır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.