Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

Hapishâne risâlesi-6

Genç yaşta hapis donları giyen dost! Hapishânede sabır üstüne tâlim nasıl yapılır?  En evvel öğrenmen gereken budur. Kader bu ya, her insanın bir gün düşebileceği hapishânede mukavemetli olmak için bu sızlatıcı sualin cevabını önceden bilmesi lâzım. Hapisliğin panzehiri sabırdır deyip, sabrın insan için kuvvetli bir mânevî meziyet olduğunu din büyüklerimizin sözlerine ve üstadlarımızın tecrübelerine müracaat ederek her gün tefekkür etmelisin.

   

Hz. Yusuf’un zindandaki sabrı Allah’a olan inancına dayanıyordu. Zindan hayatının ecrini gördü; hürriyetine kavuştu. Bu sabrın, yâni zindan hayatının sahibini ne bahtlı günlere çıkarttığını ve nebî makamına yükselttiğini unutabilir mi aklı başında insan? Bir türkümüzde söylendiği gibi: “Yusuf sabır ile vardı Mısır’a / Bu da gelir bu da geçer ağlama.”

 

Yusuf sûresinde Hz. Yusuf’un kıssası anlatılır (4- 102. ayetler). Zindanda iken Cebrail (a.s.)’a Allah’ın kendisinden râzı olup olmadığını sorar. Allah’ın, kendisinden râzı olduğunu öğrenince, “O, râzı olduktan sonra zindanda ne kadar kalırsam kalayım. Cehennemde zakkum yemekten, irin içmekten, ateşten elbiseler giymekten ve katran gömleklere bürünmekten daha yeğdir” der ve şöyle dua eder: Rabbim! Hapis bana, bunların çağırdığı dâvetlerden daha se­vimlidir. Eğer beni onların tuzak­larından korumazsan, onlara mey­lederim ve câhillerden olurum” (Yusuf Suresi, 33.âyet. Kur’ân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm / Hasan Basri Çantay)

 

Hz. Yusuf’un hapisliği hayırlara vesile olmuştur. Âyette belirtildiği üzere hem “Gözü dönmüş kadınlar­dan kurtulmuş…”, hem de hapishâneyi hak dini tebliğ mekânına çevirmiştir. Bundan dolayıdır ki Müslümanlar hapishânelere “Yusufiye medresesi” nâmı ver­mişlerdir.

 

FİKİRLİ BİR MAHKÛM “EYYÜP’LAYIN SABREDER

 

Hapishânede Allah’ın sabır âyetleri ve Hz. Peygamber Efendimiz’in sabra dair hadisleriyle hemhâl olmalısın. Nebilerin en sabırlısı Eyüp Âleyhisselâm’ın ulvî sabrını unutanlar bedbahttırlar. Hapisliğe tahammül etmek için o nebinin sabırla imtihan olmuş hâlleriyle hâllenmelisin. Türkülerde ve şiirlerde anlatılan sabır, sabr-ı Eyüb’dür. Hapishânenin karanlığını onun sabrı ile aydınlatmalısın.

 

İnsanın, evindeki hür odasından hapishânenin hürriyetsiz hücrelerine kadar uzanabilecek hayatında unutmaması gereken sözü Yunus Emre Hazretleri söylemiş: “Eyyüb’layın sabreyle / Yakup’layın çok ağla.”

 

Uhud Savaşı’nda, mübarek gözyaşlarını döktüğü amcası Hz. Hamza’yı şehit eden Vahşi’nin Müslüman olmasıyla, benlik dâvası gütmeyen ve acısını intikam vasıtası yapmayan iki cihanın Efendisi (s.a.v)’nin vahye muhatap sabrını unutan kişi hiç mümin olabilir mi?

 

Öldürmeye karar verdiği kâfirin, yüzüne tükürük atmasıyla benlik ve gurura kapılan Hz. Ali Efendimiz’in “Seni şu anda nefsim için öldürmüş olacağım” diyerek düşmanını öldürmeyişindeki hikmeti tefekkür etmek lâzım gelmez mi?  

 

HAPİSLİĞİ TESBİH ÇEKEREK TAMAMLAMALISIN

 

Allah’ın doksan dokuz isminden sonuncusu Sabır olduğuna göre, hapishânede her gece esmaül hüsna’yı tebih etmelisin. Tesbihi her tamamlayışta insanın sabrı artar. Hz. Mevlânâ, “Yunus Âleyhisselâm balık karnında pişti, tesbihle karaya çıktı. Sabretmek canın tesbihidir. Sabır sırattır, geçerken sızlanma...” diyor. 

 

Hz. Yusuf’un atıldığı kuyuda esmâü’l hüsnayı tesbih ettiğini öğrenince titremiştim. Bakara sûresinin 216. âyetinin bir tefsiri şöyledir: “Nice sevmediğiniz şeyler vardır ki o sizin için hayırlı olabilir. Ve nice sevdiğiniz şeyler de vardır ki, sizin için şerli olabilir.”

 

Âlimler, “Bu âyet, kişinin kendisine isabet eden şeylerin zâhirî yönüne bakıp aldanmaması konusunda çok önemli bir ölçüdür” diyorlar. İmam-ı Gazâlî Hazretleri “Kalplerin Keşfi”nde “Sabır üç türlüdür” diyor: “İlki ibadete karşı, ikincisi haram ve günahlara karşı, üçüncüsü musibetlere karşı. Musibete karşı sabır, sevap ve derecesi en üstün olan sabırdır.”

 

Hapishânedeki dostumuz üçüncü sıradaki sabırla imtihandadır şimdi. Aynı bahis şöyle devam ediyor: “Önemli musibetlerin ilk anında sabır ve mukavemet göstermek, bu şeylerin imtihan maksadına yönelik olduğunu, acı da olsalar mükafatlarının tatlı olduğunu düşünüp sükunet bulmak, taşkınlık yapmamak…”

  

Efendimiz Aleyhisselâtüvesselâm şöyle buyuruyorlar: “Musibeti en şiddetli olanlar en iyi olan kimselerdir. Musibetlerin şiddeti kişilerin iyilik dereceleriyle orantılıdır.”

 

“BENİ ALLAH TUTMUŞ KİM EDER AZAD!”

 

Hapis hayatını anlattığı “Cinnet Mustatili” kitabında zindana âşina üstad Necip Fâzıl hapishâne ıstırabına dayanamadığı bir an gelir ve kendi sabırsız kişiliğini yerden yere vurur:

 

“Ne utanmaz, sıkılmaz, sabırsız ve tahammülsüz adammışsın sen! Dokuz aylık bir mahkûmiyet, hangi şartlar altında olursa olsun, bu hâle mi getirir insanı? İhtiyarlığında gık demeden on yıl zindanda kalan Sırrı Bellioğlu, yine bir o kadar yatan maddeci Nazım Hikmet kadar da mı olamıyorsun? (...) Bir de imandan, aşktan, cesaretten, ümitten, sabırdan, tevekkülden, bahsediyorsun!”

 

Bu hafakanın ardından sabrın imandan olduğunu söyleyip âdeta şaha kalkar: “Beni taştan ve demirden âciz hapishâneye insanlar attı; köpükten ve zardan kudretli hapishâneye ise O (c.c.) koydu. Ondan başka kim çıkarabilir” diyor ve silkinişe geçiyor: “Amma bu işin şaşmaz bir doğrusu var: Gerçekten iman aşkı, cesaret, ümit, sabır, tevekkül... insanı yalnız bunlar kurtarabilirler. Bunlarla dol ve ez kafasını ruhundaki ejderhanın!”

 

Necip Fâzıl’ın “Zindan iki hece Mehmed’im lafta / Baba katiliyle baban bir safta” diye başlayan şiirindeki ıstıraplı duygularla iradeni güçlendirmelisin. Hapishânede çektiği çile ve sancının ruhî şiddetini anlatan şu mısralarından dersler çıkarmalısın: “Ses demir, su demir ve ekmek demir / İstersen demirde muhali kemir / Ne gelir ki elden, kader bu, emir.” 

 

Sonra da onun “Beni Allah tutmuş kim eder azad” mısraından ilham alarak kadere rıza ve sabır göstermelisin. Hapishânelerde tuttuğu günlükleri mutlaka okumalısın:

 

“Gözyaşı, ibadet, gözyaşı, ibadet, Allah’ı düşünmek. Başka işim yok. Dayanabilirsem, kendimi murada ermiş sayabilirim. Bu bir fırın hayatıdır. Kendisine dâva adamıyım diyen bir insan dâvası çapında pişmeye borçlu değil midir? Yalanız namaz kılan ve yalnız ağlayan. Sükût, devamlı sükût.”

 

Hülâsa-ı kelâm, ataların sözüyle “demir asa demir çarık” deyip uzun ve zahmetli bir yolculuğa çıktığını kabullenmelisin. Sabreyle dost sabreyle…                         ------------------------------------------------------

İLÂVE YAZI:

 

“MEDRESE VE MEKTEP ÖRNEĞİNDE ESKİ YENİ POLEMİĞİ”

Ey azizan! Bu hafta bahtiyarım. Çünkü KSÜ Kültür ve Medeniyet Topluluğu öğrenci heyeti ve danışmanı İİFB Sos. Hiz. Böl. Dekan Yardımcısı dr. öğrt. üyesi Mustafa Günalan’ın tertip ettiği “Mektep Medrese Örneğinde Eski Yeni Polemiği” konulu konferansta Semerkand Dergisi yazarı Ali Yurtgezen hoca, üç yüz yıllık bir geçmişi olan medrese ve mektep arasında kasıtlı ve ideolojik olarak oluşturulan polemiğin tarihten bugüne gerisinde yatan sebepleri ve maksatları anlattı. Öğrendik ki ilericilik ve gericilik, ilim ve bilim, Batı ve Osmanlı kıyaslamalarının arkasında maksatlı bir zihniyet varmış…

----------------------------------

“SON BÜYÜK SULTAN ABDÜLHAMİD HAN’I ANLAMAK”

Semerkand- Mostar Gençlik Derneklerinin Türkiye genelinde gerçekleştirdiği “Abdülhamid Han” ve “Medeniyetin İhyası için İnsanın inşası” konulu program bu kez 22 Nisan 2018 tarihinde Malatya Battalgâzi Belediyesi Konferans Salonunda devam edecek. Sivas’tan Bilecik’e, İstanbul’dan Diyarbakır’a, Urfa’dan Gâziantep’e, Kilis’ten Afşin ve Elbistan’a kadar adım adım bu tebliğleri yapan Türkiye Yazarlar Birliği Kahramanmaraş Şubesi Başkanı ve KSÜ öğrt. gör. İsmail Göktürk dostumuz  “Son Büyük Sultan Abdülhamid Han’ı Anlamak” konulu panele bu kez Malatya’da katılıp gelecek ve ardından Cuma Kapısı müdavimlerine anlatacak

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.