Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

Dut yaprağından atlasa, hamlıktan kemalâta…

Ben adam olamam, çiğ ve hamım; hangi terbiye usulü beni kemâlata yükseltir, diye tereddütlerimiz hafakanlara dönüşmüşse sızlanmaya gerek yok; “Dut yaprağının bile atlas olacağına” işaret eden tasavvuf terbiyesi hamlıktan kemalâta erişebileceğimize gösteriyor.

Hz. Mevlânâ; “Hamdım, piştim, yandım” diyerek, dut yaprağı gibi ham iken kemalâta ulaştığını söylüyor. Ehl-i dil bilir ki bu derûnî sözdeki mâna, bir işe yaramayan ham ve câhildim, bir himmet sahibinin elinde “çile” çektim, piştim, yâni olgunlaştım, demlendim ve kıvama geldim demektir. Olgunlaşmak için “çile” gerek. Sezai Karakoç’u ifade ettiği gibi meyveler sabırla olgunlaşırmış.

Ali Yurtgezen hoca “Evin Mahremi Olmak” kitabında “Dut Yaprağı Nasıl Atlas Olur?” yazısıyla, hamlığı sembolize eden dut yaprağının kemâlat mânasına gelen sağlam, parlak ve güzel bir kumaş olan atlas olabileceğini belirtiyor. Dut yaprağı misali ham kalpleri atlasa yâni kemalâta dönüştürme terbiyesi, hülâsa ifadeyle şöyle anlatılıyor:

“Kendini berk tut, dahi himmet eteğin berk tut / Terbiyetle gör nice atlas olur, berg-i dut.” (Kemal Paşazade) (Dut yaprağının terbiye ile nasıl atlas olduğunu gör de kendini ve himmet eteğini sağlam tut.) Atlas, ince ipekten çok sık dokunmuş, son derece sağlam, dayanıklı, parlak, güzel ve değerli bir kumaştır. Atlasa bu özellikleri kazandıran ipek ise,

ipekböceğinin salgısından elde edilir. İpekböceğinin bu salgıyı üretebilmesi için dut yaprağıyla beslenmesi gerekir. ‘Dut yaprağı’ ipekböceğinin sindirim sisteminden ‘ipek’ olarak çıkar ama bu işlem o kadar kolay ve kendiliğinden değildir. İpek üreticileri zamanını iyi hesaplayarak ipekböceği yumurtalarını temin eder, belli bir sıcaklıkta saklar, vakti geldiğinde özel teknelere yerleştirilmiş dut yaprakları üzerine bırakır. Baharda yumurtadan çıkan larvalar kıyılmış taze dut yapraklarıyla özenle beslenir. Bir buçuk ay kadar sonra artık iyice olgunlaşan ipekböcekleri ağızlarından iplik şeklinde salgıladıkları yapışkan bir madde ile kozalarını örmeye başlar. Yine zamanı dikkatle kollanarak bu kozalar buhara tutulmak yahut sıcak suya atılmak suretiyle yumuşatılıp lifler hâlinde ayrıştırılacaktır. Nihayet kozalardan elde edilen ham ipek lifleri daha sonra işlenecek, iplik haline getirilecek, dokuma tezgâhlarında atlas kumaş halini alacaktır. Demek ki bir mevsimlik ömrü olan, dayanıksız ve zayıf bir dut yaprağı bile sabırla, özenle, dikkatle geçirilen bir terbiye sürecinin sonunda güzel, sağlam ve çok dayanıklı bir kumaşa dönüşebilmektedir.”

“DUT YAPRAĞINI ATLAS EYLEYEN TERBİYE”

İster ham, ister pişmiş halde olalım, dünya hayatı çile ve sabır imtihanı değil midir? Tasavvuf anlayışının bir mânası da karakter ve sıfat değiştirmektir. Hamlıktan olgunluğa, işe yaramazdan işe yararlılığa dönüşmek... Müslümanın varoluşu bunun içindir. Efendimiz s.a.v., bugünü önceki günüyle aynı olan zarardadır, buyuruyorlar.

Öyleyse “dut yaprağı misali gazel olup çöpe karışmak” istemiyorsak, “atlas” olmanın tezgâhına nasıl çıkılmalı, yâni bir himmet ehlinin eteğinden nasıl tutmalı, bunun tâlimini de yazının hülâsa ettiğimiz diğer kısmından öğrenelim:

“İnsan da aynı tahammülü gösterip bir terbiyeden geçerek fani varlığından, zayıflıklarından sıyrılır; atlas kumaş gibi kalıcı ve sağlam olabilir. ‘Berk’ kelimesi Türkçe’de ‘sıkı, kuvvetli, muhkem, sağlam’ mânasına kullanılır. Farsça’da ise ‘yaprak’ demektir. İlk mısradaki ‘kendini berk tut’ ifadesi bu sebeple hem ‘kendini yaprak farzet’ mânasına gelir ve dut yaprağının atlasa dönüşmesinden hareketle, kemale ulaşabileceği hususunda insana ümit ve cesaret verir. Hem de ‘kendini sağlam tut, nefsine hâkim ol, kemale ulaştıracak bir terbiyeye tâbi tutulduğunda tahammül göster’ demektir ki bu defa terbiye sürecindeki zorluklara ve sürdürülmesi gereken kararlılığa işaret eder. Terbiye, çiğin pişirilmesi, hamın olgunlaştırılması işlemidir. İnsanın beşer iken adam edilmesidir. Kendiliğinden olmaz. Zaman, sabır ve emek ister. Bu işin yolunu yordamını bilen ehil bir mürebbi ister. Bakırı altın, dut yaprağını atlas eyleyen böyle bir terbiyenin kimyası himmet sahiplerinin elindedir. Öyleyse onların eteğine sıkıca yapışarak, tâlimatına harfiyen uyarak, onlarla yürümek gerekiyor. İnsan dut yaprağı misali. Bir mevsim sonra gazel olup çere çöpe

karışmak da var, atlas kumaş hâline gelip kalıcı olmak da. Ama dut yaprağı durduk yerde atlas olmuyor.”

Hâsıl-ı kelâm; kendimize soracağımız soru Hz. Mevlânâ’nın sözüyle şu olmalı: Hangi halde olursak olalım, kederlenmek yok. Taş, taşlıktan geçmedikçe parmaklara yüzük olamaz. Yüzük olmayı dileyen taş, ezilmeyi, yontulmayı göze almalıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.