Ahmet Doğan İlbey
Dostun dili gayet şirin gerek
Bediî dil, şirin dil muhabbet ehlinin dilidir. Bundandır ki dostun dili gayet şirin olmalı, “El vurup yarasını incitmemeli” dostunun; sinesini yaralamamalı, “Lokman naçar kalır dil yarasından” dedirtmemeli.
Bir türkümüzün sözleriyle “Dost dili yıktı da gitti bedeni / eyvah dost yarası bitirdi beni” ve “Dilin ile deştiğin yaralar daha iyileşmedi” diye sızlatmamalı dostunu.
Dostun huyu güzel olmalı, dili daha güzel olmalı ve sıradan insanın dilinden daha kuşatıcı bir mertebede seyretmeli. Dil, kalbin aynasıdır ki, gönülleri daima kendine çeken güzel bir nağme gibi dökülmeli.
Şah Hatayî “Bülbül gibi ünü tatlı / dil gerek yol ehlinin” diyor ya, dostun dili de böyle olsa gerek.
“Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler. Sonra şeytan aralarını bozar...” âyetince (İsrâ sûresi / 53) sözü tatlı dille söylemeli, dilâsâ (gönül avutan), dilkeş (gönlü cezbeden) ve dilnişin (gönülde yer tutan) olmalı. Aslâ gönül zedeleyen olmamalı.
Dost dilli olmalı, dilliksiz olmamalı; dil yarası göstermemeli. Gösterirse şayet, dil yarasını sarmadan gitmemeli. Diliyle gönül kırarsa ahretteki suallerin birinden yüzünün kara çıkacağını bilmeli ve Yunus Emre Hazretlerinin “Gönül, çalabın tahtı / çalab gönüle baktı / İki cihan bedbahtı / Kim gönül yıkar ise” nasihatini unutmamalı.
NEF’Î DİLİ DEĞİL, YUNUS DİLİ…
Birbirine dost olanlar, sözlerini nezih bir üslûpla söylemeli ve enginden konuşmalı... Niyet ve fikrinden sâdır olmasa da şecaat, kibir ve tahakküm ihtiva eden üslûptan kaçınmalı.
Hâsılı, hayatı dostlarıyla yaşamak isteyenlere Nef’î dili değil, Yunus dili gerek. Şu yalan dünyada dost dilinden gayrı gönle şifa bir şey var mıdır?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.