Ahmet Doğan İlbey
Doğu’nun Yedinci Oğlu olmak
Sezai Karakoç’un “Zamana Adanmış Sözler / Şiirler-5” kitabındaki “Masal” şiiri Müslüman Doğulu bir babanın Batı’ya ve Batı’nın Müslüman Doğu’ya bakışını anlatır. Müslüman Doğu’yla Batı’nın karşılaşması olan manzum bir hikâyedir. Hakikatte Osmanlı Batılılaşmasının, mecazen Doğulu bir babanın hüzünlü ve kahırlı bir hikâyesi. Mânasını genişlettiğimizde Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Batı karşısında mağlubiyetin trajik hikâyesi de denilebilir.
MÜSLÜMAN DOĞULU BİR BABA OĞULLARINI BATI’YA GÖNDERİR
Doğu, İslâm medeniyetidir. Doğu’da “baba”, devleti, yâni medeniyeti temsil eder. Doğulu bir baba oğullarını Batı’ya gönderir. Yedinci oğul hariç Batı’ya giden altı oğul Batı’nın değiştirme gücü karşısında mağlup olmuşlardır. Kimi aldanarak Mehlika Sultan’a benzettikleri Batı’nın “büyülü” ifsadına, kimi Batı’nın maddî sûretine kapılarak kendi medeniyetini küçümseyip değişir. Yedinci oğul Doğulu kalmanın yanında, değişmemenin de timsalidir.
Batı’ya giden yedi oğulun bir başka veçhesi olan “Mehlika Sultan’a âşık yedi genç” in hikâyesini âmâ üstad Cemil Meriç’ten dinleyelim:
“Birer çocuktu Genç Osmanlılar… Mefhumlar ve müesseselerle oynuyorlardı. Mehlika Sultan’a âşık yedi gençtiler. Meçhulü arıyorlardı, meçhulü ve mutlakı. Sonunda hepsi uslandı. Kanatları yorgun, kalpleri yaralı yurda döndüler. Gurbet kocatmıştı genç şahinleri. (…) Genç Osmanlılar bu şaşkın kafilenin en tanınmış temsilcileri. Ortak vasıfları, müstağriplikti bu gençlerin.”
Tasavvuf kültüründe Mehlika Sultan Kaf Dağı’nda yaşayan ve kavuşmaya bir türlü vasıl olunamayan iksirli bir güzeldir. “Yedi âşık” veya yedi derviş bu muamma güzeli aramak için memleketlerini terk ederek yollara düşerler. Bu yolculuk mânevî cihetiyle ıstıraplı ve çetindir.
İşte bu menkıbede yaşananlar gibi, Sezai Karakoç’un “Masal” şiirinde anlatılan Müslüman Doğulu bir babanın veya medeniyetin Batı’ya giden yedi oğlunun trajik hikâyesi şöyle başlar:
BİRİNCİ OĞULU “ONURUNA ŞÖLEN VERDİLER” VE ÖLDÜRDÜLER
Birinci oğul “Batı kapılarında / Büyük törenlerle karşılandı / Sonra onuruna büyük şölen verdiler / Söylevler söylediler babanın onuruna / (…) / Gece olup kuştüyü yastıklar arasında / Öldürdüler onu ve gömdüler kimsenin bilmediği bir yere / Baba bunu havanın ansızın kabaran gözyaşından anladı.”
Bu ilk acıyla baba, Batı’yı şöyle târif eder: “Batı güldü yüzümüze /Ama hep arkadan vurdu / Hep öyledir Batı / Ve hep öyle kalacaktır.”
İKİNCİ OĞUL BATILI BİR KIZA ÂŞIK OLUR
Baba birinci oğlunun “öcünü almak” üzere ikinci oğlunu gönderir Batı’ya. İkinci oğul da Batı imtihanını Mehlika Sultana benzeterek âşık olduğu kız yüzünden kaybeder ve meçhula doğru savrulur. Baba bunu “yağmur sularının burukluğundan” anlar.
ÜÇÜNCÜ OĞUL BATI’DA PATRON OLUNCA BABASINA ÇEK GÖNDERİR
“İşin künhüne varmak” üzere üçüncü oğlunu yollar Batı’ya. Makam mansıp sahibi olunca unutur babasının öğütlerini, yâni medeniyetini ve aslını:
“Çok aç kaldı ezildi yıkıldı / Ama bir iş buldu bir gün bir mağazada /Açlığı gidince kardeşlerini arayacaktı / Fakat Batı’nın büyüsü ağır bastı / (…) Sonra büsbütün unuttu onları / (…) / Kravat bağlamasını öğrendi geceleri / (…) Patron oldu ama hâlâ uşaktı / (…) / Sırf utançtan babasına / Bir çek gönderdi onunla / Baba bu kağıdın neye yarayacağını bilemedi / Yırttı ve oynasınlar diye köpek yavrularına attı / Bu yüklü çeki.”
DÖRDÜNCÜ OĞUL BATI’DA BİLGİN OLUR VE MEDENİYETİNİ İNKÂR EDER
Baba bu kez dördüncü oğlunu gönderir Batı’ya. Dördüncü oğul, bugün içimizde varlığını sürdüren, kendi medeniyetini eski ve köhne sayan, Batılı dil ve bilim öğrenmeyi üstünlük olarak gören sözde akademik bilginlerin zihin ve karakter babasıdır.
“Dördüncü oğul okudu bilgin oldu / (…) / Kendi görenek ve ülküsünü / Günü geçmiş bir uygarlığa yordu / (…) Batı bilginleri bunu kutladı / O da silindi gitti binlercesi gibi.” BEŞİNCİ OĞUL ŞAİRDİ, BATI’NIN ŞİİRLERİNİ MEŞK ETTİ
Kendi şiirini inkâr eden şair “Beşinci oğul” un damarı hâlâ bedenimizde ve zihinlerimizde kol kol geziyor ve maalesef taklit ediliyor:
“Beşinci oğul bir şairdi / Babanın git demesine gerek kalmadan / Geldi ve Batı’nın ruhunu sezdi / Büyük şiirler tasarladı trajik ve ağır / Batı’nın uçarılığına ve Doğu’nun kaderine dair / Topladı tomarlarını geri dönmek istedi / Çöllerde tekrar ede ede şiirlerini / Kum gibi eridi gitti yollarda.”
ALTINCI OĞUL BATI’DA İÇKİLERE ALIŞTIRILDI
Altıncı oğul, bu ülkenin en çok mutazarrır olduğumuz modern-seküler hayat tarzını tercih edenlerin sulbüdür. Altıcı oğulun akıbetini şiirden öğrenelim:
“Sıra altıncı oğuldaydı / O da daha Batı kapılarında görünür görünmez / Alıştırdılar tatlı zehirli sulara / İçkiler içti / Kaldırım taşlarını saymaya kalktı / Ev sokak ayırmadı / Geceyi gündüzle karıştırdı / Kendisi de bir gün karıştı karanlıklara.”
YEDİNCİ OĞUL DOĞULU OLARAK ÖLDÜ BATI’DA Yedinci oğul, Batı seferine çıkmadan önce kılıcını kuşanmış ideal bir “diriliş” eridir. “Kılıçtan keskin âyetlerle” gider Batı’ya. “Batıyı değiştirecek, yenileyecek ve diriltecektir.” Mehmed Âkif'in “Asım”ı, yâni Batı karşısında hakikati haykıracak olan ideal bir Müslüman Doğulu’dur:
“Baba ölmüştü acısından bu ara / Yedinci oğul büyümüştü baka baka ağaçlara / (…) / Bir şafak vakti Batıya erdi /En büyük Batı kentinin en büyük meydanında / Durdu ve tanrıya yakardı önce / Kendisini değiştiremesinler diye / (…) Başladı oymaya olduğu yeri / (…) / Sonra yarı beline kadar girdi çukura /(…) / O zaman dönüp konuştu: Batılılar! / (…) / Altı oğlunu yuttuğunuz / Bir babanın yedinci oğluyum ben / Gömülmek istiyorum buraya hiç değişmeden / Babam öldü acılarından kardeşlerimin / Ruhunu üzmek istemem babamın / Gömün beni değiştirmeden / Doğulu olarak ölmek istiyorum ben / Sizin bir tek ama büyük bir gücünüz var: Karşınızdakini değiştirmek / Beni öldürseniz de çıkmam buradan / Kemiklerim değişecek toz ve toprak olacak belki / Fakat değişmeyecek ruhum .”
KENDİMİZE SORALIM: DOĞU’NUN KAÇINCI OĞLUYUZ?
Bu ülkede yaşayan herkes Batı’ya giden yedi oğul içinde kendi hikâyesini, yâni ruh ve fikirce Doğu ile Batı arasında nerede durduğunu, değişmiş mi değişmemiş mi olduğunu içine bakarak anlamalıdır. Hayat tarzı ve zihniyetçe tastamam Müslüman Doğulu mu yoksa Batılı olmaktan başka çâre kalmadığına inanan veya a’raf’ta kalmış birisi mi olduğunu samimiyetle öğrenmelidir. Müslüman Doğu’da doğup Batılı gibi yaşamak ve düşünmek, Müslüman Doğulu olup da eşya ve kainâta oryantalistler gibi bakan, yiyip içen bedbahtlardan olmak fenâ! Kütüğümüzü Müslüman Doğu’ya ait olmasına rağmen kendimizi Batılı gibi hissediyorsak, derhal bir insan-ı kâmilin kapısına varıp tâlim yapmak ve aidiyetimizi sağlamlaştırmak gerek.
Müslüman Doğulu olup da Batılı gibi yaşamaya çalışanlara sualimiz şudur: Bazen Doğulu, bazen Batılı olunmaz. Kim neye göre Müslüman Doğuludur? Batı’ya giden yedi oğulun başına gelenlerden öğrenmeli. Unutmayın! “Işık Doğu’dan gelir. (e.posta:[email protected])
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.