Ahmet Doğan İlbey
Aynadaki yalanı ve hakikati görmek
Aynaya bakma tâliminde Necip Fâzıl’ın “Aynalar Yolumu Kesti” şiirinden çokça ders çıkarırım. Onun aynaya her baktığında yüzünde gördüğü günahlardan dolayı ıstırap çektiğini anlayınca aynaya bakışım değişti.
Ham ve nefis ehliyken baktığı aynalar şairin günahlarıyla dolu yüzünü gösterir. Kimse bilmese bile aynalar bilmektedir. Her günahında aynalara yakalanmakta ve acı duymaktadır.
Dolayısıyla aynalar “zindan” dır ona: “Çıkamam, aynalar, aynalar zindan / Bakamam, aynada, aynada vicdan / Beni beklemeyin, o bir hevesti / Gelemem, aynalar yolumu kesti.”
Aynalarla yüzleşen üstad şair günah içinde kaybettiği yıllarına esef ediyor ve aynalara vicdanını aktarıyor: “Aynalar, bakmayın yüzüme dik dik / İşte yakalandık, kelepçelendik! / Çıktınız umulmaz anda karşıma / Başımın tokmağı indi başıma.”
“AYNALAR, SÖYLEYİN BANA, BEN KİMİM?”
Aynalarla vicdan muhasebesi yaptığı bir başka şiiri Çile’de “Aynalar, söyleyin bana, ben kimim?” diyen üstad şair aynadaki “Ben”i artık yeterli bulmaz. Çünkü insan sadece sûretten ibaret değil. Bundandır ki her gece aynalara bakarak kim olduğunu sorar.
Aynalara bakan şair, onlarda kendini görür. Aynalar, sûretini yansıttığına göre, kendisinin kim olduğunu da biliyorlardır. Bu sebepten, “Söyleyin bana, ben kimim?” diye sormaya devam eder. Oysa her ayna kim olduğumuzu söylemez ve hakikati göstermez.
Ayna karşısında kendini bilme isteği o kadar artar ki ateş nöbetlerinin gelmesi gibi aynalara koşar ve her baktığında büyük ıstıraplara gark’olur: “Söyleyin, söyleyin, ben miyim yoksa, arzı boynuzunda taşıyan öküz Belâ mimarının seçtiği arsa; Hayattan muhacir, eşyadan öksüz?”
“Aynadaki Hayâlime” şiirinde de “Akmayan yaşlarla sıcacık yüzün / Yavrum, bugün seni pek ölgün gördüm” diyerek aynasına sitem eder ve ayna karşısında kendisiyle konuşur. Aynadaki hayâline her bakışında yaratılış gayesini de idrak etmeye başlar.
KİM OLDUĞUMUZU GÖSTEREN AYNA…
Aynayla imtihanı “Efendim” dediği zatla tanışıncaya kadar ıstıraplı şekilde sürüp gider. Bu sebeptendir ki “Aynadaki Yalan” romanında kendi iç yüzünü kaleme alır. Kendi benliğini romanın kahramanı “Naci” ile konuşturur. Naci aynada kendi yüzünü seyretmeye başlar.
Ona göre insan yüzünü bile tam görebilmekten âciz bir mahlûk… Aynada sağ sola ve sol da sağa geçtiğine göre gördüğü tam kendisi mi? Ancak birbirimizi görebiliyor yahut gördüğümüzü sanıyoruz. Bir eksiğin daha büyük eksiği de aynada tecellî ediyor. Demek kendimizden bile gizlenmişiz.
Sonunda aradığı mürşidi bulan Naci, onun huzurunda “Kendisini bir endam aynasında” görür. Bu aynanın önünde kendini farklı görmeye başlar, büyük mânâlar hisseder. Bu ayna öncekiler gibi değildir. Önceki aynalarda gördüklerine “Yalan, bu dünya yalan… Aynadaki yalan” der.
Aynaya bakışı değişmiştir. Mürşidinden aldığı vazife “aynadaki yalan” lara kanmamak ve aynada dünyeviliğin sûretine tutulanlara yol göstermektir artık.
Velhâsıl, büyük şair, Abdülhakîm Arvâsî Hazretleriyle tanışınca hayatı değişir. Çünkü aynasını bulmuştur.
Sözün özü; bakmasını bilen için mübarek zatların gönlü aynadır. Kendini bu aynada seyredenler, onların ahlâkıyla ahlâklanırlar. Mâna âlemini gösteren ayna yüzlülere bakabilenler bu dünyada bahtiyardırlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.