Ahmet Doğan İlbey
Atatürkçü değilim, Atatürkçülük ihtiyaç mıdır?
İri iri akademisyenler Atatürkçülük üstüne bol bol propaganda yapıyorlar. Bu taife resmî ideolojinin aydınlarıdır ki, yakın tarih üstüne yazdıkları kitapların ve söylediklerinin çoğu yalan ve gerçek olanın üzerine örten bilgilerle dolu.
Bendeniz Atatürkçü değilim. Niye Atatürkçü olayım? Kendimi Atatürkçü hissedecek kadar sığ ve dogmatik kafalı görmüyorum. Atatürkçü olmak Türk milletinden olmaklığımı ifade etmeye yetmiyor?
“ATATÜRKÇÜ DEĞİLİM” DEMEK TÜRKLÜKTEN AZLEDİLMEK MİDİR?
“Atatürkçüyüm” demek, peşinen bir ideolojiyi dayatmak mânasına gelmiyor mu? “çü, cü, çülük” gibi ekler bir ismin etrafında kalıplaştırma ve ideolojik aidiyet hissettirme mecburiyetine dönüşüyorsa bunun içinden Türk milletine mensubiyet çıkabilir mi? “Atatürkçü değilim” demek, Türk millet ve devletinden azledilmek veya çıkmak mânasına gelir mi?
“Atatürkçü” olmak umumi, içtimaî ve topyekûn millete ait bir ihtiyaç mıdır? Yoksa bir zümrenin ideolojisi midir? Dahası, “kendimi Atatürkçü hissetmiyorum ve böyle bir anlayış üzerinden millet kimliğimi pekiştirmeye gerek görmüyorum” demek mevcut kanunlara göre suç mudur?
İnsanlar, devlet kurumları vasıtasıyla “psikolojik” olarak “Atatürkçüyüm” demek zulmüne maruz kalıyor ve kendini mecbur hissediyorsa, kişiye matuf ideolojik despotizm devam ediyor demektir. “Atatürkçü değilim” demek 5816 Sayılı Kanuna muhalefet etmek midir? Oysa bu kanunun yürürlükte olması ülkenin “Tek Adam” ideolojisinin zilliyetinden kurtulamadığını göstermez mi?
“ATATÜRKÇÜYÜM” DEMEK ANAYASA MECBURİYETİ Mİ?
“Atatürkçüyüm diyeceksin” baskısı var mı, yok mu? Bu ülkede yaşayan herkes resmî ağızdan duymalıdır bu açıklamayı. Sorulduğunda “Atatürkçüyüm” demek bir anayasa mecburiyetidir” deniliyorsa, bu talihsiz ve olumsuz durumun devam ettiği de açıklanmalıdır ki, vatandaş ifade ve düşünce hürriyetine henüz kavuşmadığını bilsin ve tavrını buna göre belirlesin.
İnsanın içinden gelmeden “Atatürkçüyüm” demeye mecbur bırakılması iradeye ve hürriyete yapılan bir darbe olarak görülüyorsa ve ülkede bu istikamette bir anlayışın hâkim olduğu söyleniyorsa, devlet ve hükümet bu durumu netleştirmelidir.
Her vatandaş “muhakkak ki Atatürkçü olacak ve Atatürkçüyüm diyecek” diye anayasada bir madde var mı? Eğer gerçekten yoksa devlet bunu ilân etmeli ve insanlara bir gün “Atatürkçüyüm” demek mecburiyetinde kalmayacağı sevincini yaşatmalıdır.
Hülâsa, “Saltanat karşıtıyım ve cumhuriyetçiyim” demenin bir mantığı olabilir, fakat “Atatürkçüyüm” demenin bir mantığı yoktur.
----------------------------------------------
T. YAZARLAR BİRLİĞİ K. MARAŞ ŞUBESİNDE PROF. DR. SUAT KIYAK’TAN “MÛSİKİ VE İRFAN” SOHBETİ
Türkiye Yazarlar Birliği Kahramanmaraş Şubesi’nin haftalık “Cuma Sohbetleri” devam ediyor. 1O Kasım 2017 Cuma Sohbetleri’nde bu hafta Ankara Gâzi Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Suat Kıyak birliğin şubesini teşrif etti. Gelenekli kültürünü unutmayan has bir Elazığlı ve aynı zamanda şair olan Suat Kıyak hoca gelenekli mûsiki ile de iştigal eden ve birçok gelenekli sazları çalan bir mûsikişinas… “Mûsikimiz ve İrfan” başlığı altında yaptığı sohbetin hülâsası şöyle:
Gençlik yıllarından itibaren mûsiki ile ilgilendiğini, Mûsikinin Elazığ’da günlük hayatın bir parçası olduğundan ve gençlik yıllarında tanıdığı bir aktarın gündüz dükkânında gram gram baharat satıp akşam mûsiki cemiyetinde keman dersleri verdiğini, hattâ konser olduğunda sahne elbisesi giyip papyon taktığı ve mûsiki icra ettiğinden bahsetti. Bunun gibi birçok esnafın olduğunu söyledi.
Bu gibi mûsikişinasların “kürsübaşı” olarak tabir edilen (Urfa sıra gecelerine benzer) musiki meşklerinin yapıldığı cemiyetlerin bir tandır etrafında oturarak nasıl meşk ettiklerini ayrıntısıyla anlattı.
Ayrıca Kerkük’ten başlayıp, Urfa, Elazığ, Erzurum’a kadar devam eden hilâl şeklinde bir mûsiki damarı olduğundan ve bu damarın kendine has bâzı özellikleri olduğundan, Elazığ-Harput müziğinin Klasik Türk mûsikisinde yer almayan divan makamı, nevruz makamı gibi kendine özgü makamları barındırdığından bahsetti.
Böyle bir kültürün kendisini etkilediğini ve mûsikiye yönelerek Ankara, Çorum gibi vazife yaptığı şehirlerdeki mûsiki cemiyetlerine, klasik korolarına Udî olarak katıldığını ve bu gibi kuruluşların bazılarının kurulmasında ön ayak olduğunu güzel hâtıralarla birlikte anlattı.
Daha sonra ustası olduğu udu eline alarak ilâhiler, türküler söyleyerek gönlümüzü âbad etti. Kendisine Şube Başkanı İsmail Göktürk, Ali Yurtgezen hocanın yazılarını okuyarak eşlik etti. Suat hoca ilk olarak merhum Hafız Ahmet Soyyiğit Hocaefendi’nin “Kimi dosta gider dosta bend olur” ilâhisini okudu. Ardından, İsmail Göktürk, Ali Yurtgezen hocanın Semerkand Radyo için yazdığı bu ilâhinin şerhini okudu. Suat hocanın “Seher vakti çaldım yârin kapısını” türküsünü icra ettikten sonra İsmail Göktürk yine Ali Yurtgezen hocanın “Çıka geldi bir gözleri sürmeli” şerhini okudu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.