Ahmet Doğan İlbey
Truvalılar Türk değil, Truva konseri kültürel darbedir
Câhillik, mürailik ve özenti, vatana ihânetten daha zararlı, daha âdi bir fiil… Var olduğu iddia edilen putperest eski Yunan ve Truva edebiyatında geçen “Hektor” ve benzeri kahramanları (!) Türklüğe mâl etmek, resmî ağızdan ve devlet katından Truvalıların ve Hektor’un Anadolu’daki ilk Türklerden olduğunu söylemek, “Türklerin nesebi karışık” demek anlamına gelir.
Kökeni Frigya ve Lidya gibi fosilleşmiş topluluklarla ve “Truva”, “Hektor” gibi isimlerle necip Türk milleti arasında kültür ve nesep bağı kurmak, Müslüman Türk kimliğini reddeden sol ve lâdinî edebiyat ve târihçilerin ideolojik vazifeleriydi. Bu safsata târihin Kemalistler tarafından ders kitaplarına sokulduğunu da hatırlatırız.
Sadede gelelim; şimdi “sözcü” olan eski bakanlardan bir zat, piyanocu Fazıl’ın “Truva sonatı” konseri için “Çok güzel oldu. Kara Toprak'tan İzmir Marşı'na ve Truva Sonatı'na kadar sanatçıyla gurur duyduk. Truva destanı hemen her yerde edebiyata sinmiş durumda…” diye beyanat verirse amiyâne ifadeyle kafayı oynatmaz mısınız? “Bre câhil!” diyerek millî bir öfkeyle nâra atmaz mısınız?
Bu cehaleti daha önce eski kültür bakanı da sergilemiş ve 2018 yılının Troya (Truva) yılı ilân edildiğini, Troya’yı sadece Türkiye’de değil, dünyada tanıtmak için çalışmalar yapılacağını, Troya müzesinin açılacağını, Devlet Opera ve Balesinin Troya ile ilgili oyunlar sergileyeceğini, yarışmalar, konserler, tiyatro gösterileri, filmler ve belgesel yarışmalarıyla ciddî farkındalık oluşturulacağını ve Troya filminin aktörü Brad Pitt’in (Türklerle asla dost olamayacak bir ecnebi) dâvet edileceğini beyan etmişti…
Bu sözler katmerli cehalet numunesi değil de nedir? Doksan yıllık Kemalist târih tezinin taklidi olan şu sözleri de çok ağrımıza gitmişti:
“Köklerimiz üzerinden yeniden doğma vaktidir. Bir tarafta köklerini Troia'dan (Truva) Osmanlı'ya kadar bütün birikimine sahip çıkarak bilen, köklerine saygı gösteren, kökleri üzerinden yeniden yeşerebileceğine inananlar var… Troia var, Çanakkale var, bu toprakların her yerinde gurur duyacağımız büyük bir medeniyet birikimi var...”
Yukarıdaki ifadeler millî kültür meselemizde bir arpa boyu yol alamadığımızın işareti. “Köklerimiz Troia’dan Osmanlı’ya kadar…” ifadesi yanlışlıktan öte muazzez Türk târihine hürmetsiz bir ifade. Solcu Anadolucuların safsata ve uydurma görüşlerinin taklidi... Ne idüğü belirsiz bir topluluk olan Troyalılarla Osmanlı Türklüğü arasında nasıl bir bağ kurulabilir? Bu ülkenin medeniyet kimliğini Hititlerde, Firigyalılarda arayan seküler Türkiyecileri unutulalı çok olmuştu.
Siyasetin gözü kör olsun! Kültürde de muvazaa yapılmaz ki! Kültür, asıl mânasıyla irfan, maarif, daha üst bakışla Medine mânasında medeniyettir, harim-i ismetimizdir, evimizdir, hüviyetimizdir. Üzerinde asla oynanamaz, ecnebi eli değemez, ilâveler yapılamaz.
Milletin hasmı olan Kemalist Tek Parti Dönemi maarifince birer safsata olan eski medeniyetleri ve Yunan kültürünü orta mekteplerden üniversitelere kadar sözde târih kitaplarımızda okumak zorunda bırakılışımızın karşılığı bu mu olmalıydı?
Adını zikretmekten dahi utanç duyduğumuz Homeros'un İlyada destanından üretilen "Troya" yahut “Truva” filmini Türkiye’yi tanıtmak için kullanmak izzetsizlik ve şahsiyetsizlik olmaz mı? Şüheda ve imanın, cehd ve cihadın bin miligram olduğu Çanakkale’yi lekelemenin vebali ne kadar da ağırdır!
Anlaşılan şu ki, târih şuurunu ve ilmini hakkıyla tahsil etmiş devlet adamlarını daha çok bekleyeceğiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.