Ahmet Doğan İlbey
Köpeğini çok seven zorba generalin hikâyesi
Yunan edebiyatına ait “Tutkunun Tarihi” adlı bir kitaptan eski çağlarda diyar-ı Rum’da yaşanmış bir hikâye okumuştum. İlginç ve sürükleyici hikâyeye göre içkiyi çok içen, din-i mübin’e uzak duran, fakat köpeğini çok seven mavi gözlü, güneş rengi saçlı zorba ve devrimci bir general varmış.
Güneşin oğlu Kamalos derlermiş ona. Adından dolayı askerlerine “Güneşin askerleri”, on beş yılda yarattığı ulusa da güneşin çocukları adı konmuş. Cebren ve hile ile sonra pozitivist ve seküler devrimlerle ele geçirdiği Anatolia’ya güneşin ülkesi adı verilmiş.
Köpeğini çok seven darbeci general öyle hâle gelmiş ki kendini tanrı ilân etmiş, güneşin çocuklarının bundan böyle kendine tapınmasını buyurmuş. Tanrılığını anlatan şiirler, destanlar yazdırmış. Zorba generalin güneşin ülkesi Anatolia’ya tanrı-general olması uzun bir hikâyedir. Sadede gelip onun köpek sevgisinin hikâyesini anlatalım.
Fikos adlı köpeğini o kadar severmiş ki yatak odasından çalışma odasına kadar köşkünün her yerinde yanından eksik etmezmiş. Köpeği için “sanki bir insan, hattâ insandan zeki” dermiş. Ne yiyip içtiği ve her şeyiyle yakından ilgilenir, ihtimamla korurmuş. Hikâyenin hülâsası şöyle:
Zorba general bir gün köşkteki odasında Eğitim Bakanı ile görüşürken, Fikos, Bakanı bacağından ısırır. Zorba general, köpeğinin bu itaatsiz cürmüne çok bozulur ve uşaklarına “götürün şunu” der. Fakat az sonra gülmeye başlar. Aynı hâdise bir valiyle görüşmesinde de vukû bulur. Fikos, Ankatina valisinin kalçasını ısırır, vali düşüp bayılır.
Köşke ikinci bir köpeğin gelmesinden sonra, Fikos bu kez sahibi zorba generalin elini ısırır. Uşakları ilaçlı bezlerle elini sarıp sarmalarlar. “Fenalık yapmak için ısırmadı” der. Yakın bir dostu, “Sahibini ısıran köpekten hayır gelmez. Fikos’u sonsuza kadar uyutalım” diyerek ikna eder.
Bu teklif karşısında hayli teessüre kapılan zorba general tanrısı olduğu devlet ricalini de düşünerek, veterinerlere Fikos’un zehirlenerek öldürülmesini emreder. İtlaf heyeti postunu yüzüp içini doldurarak canlıymış gibi hâle getirip, zorba generalin hususi sergi odasına asmak için izin isterler. Bu hâli görünce sinirlenir, köşkün bahçesine defnedilmesini söyler.
Zorba generalin ayakkabılarının çamur olmaması için köşk kapısıyla mezar arasına kum dökülerek tâli bir yol yapılır. Köpeğinin cenazesine iki albay, bir binbaşı, birkaç astsubay ile erlerden oluşan bir merasim heyetiyle katılır. Dezenfekte edilmiş tabutta özel bir beze sarılarak defnedilen köpeğini çok seven zorba ve devrimci general üzüntülü bir halde cenazeden ayrılırken “mezara dikkat edilmesi” tâlimatını verir.
Köpeğin defninden bir müddet sonra ona kötü bir haber ulaştırılır. Köpeğin medfun olduğu sahaya askerî lojman yapılacağı ve Fikos’un mezarının taşınmasının gerektiği bildirilir. Bu resmî mecburiyetin ardından köpeğin naaşı yine bir heyet nezaretinde başka bir yere taşınır.
Hikâyenin sonunda zorba generalin köpek sevgisinin Birinci Anatolia Savaşı’nda Aspendos cephesindeyken başladığı ve onu yatak odasının kapısında bekleyen, izinsiz kimseyi içeri bırakmayan “Alpinos” adlı bir köpeğinin de olduğu ve savaş sırasında muhalif Rum generali Vasilios’un köpeği “Çekos” un ele geçirilip, ona hediye edildiği anlatılıyor ki çok trajik ve çekici bir mevzu…
Velhâsıl, köpeğini çok seven mavi gözlü, güneş rengi saçlı generalin hikâyesi çok keyifli. Aslından okumak lâzım. Mitolojik hikâyelerden hoşlananlara tavsiye ederim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.