Ahmet Doğan İlbey
İki hocamın biri düşünce piri: Ali Yurtgezen
Ey azizan!
Bilirisiniz ki iki şeye dayanamam: biri iyi yazı, ikincisi Fikir Dükkânıyla ilgili yazı ve mektuplar…
Şair ve fikir adamı Memduh Atalay, fikir ve gönül tâlimi yaptıran Dükkânının mâzisinden kareler aktarmış ki sırf fakirin inşirah bulan gönlü için değil anlattıkları. Bu hususta fakiri yadırgamayın. şahsî ve indî bir yazı değil bu. Bu ülkedeki her fikir ve edebî dergâhların müdavimlerinin yaşadığı hâllerdir. Bu sebeptendir ki ehl-i gönül ve ehl-i fikir olan her millet mensubuyla paylaşmakta fayda gördüm. Dostluğa ve bu ülkenin dostlukla kurtulacağına inananların bu yazıyı bu düşüncelerle okumasını dilerim:
İlk Tanışma: Şair, yazar Mehmet Narlı ile aynı okulda okumuş olmam hasebiyle Kahramanmaraş’a tayinim çıktığında, 1990 yılının aralık ayında Mehmet Narlı” Seni bazı arkadaşlarla tanıştırayım, onların tarzı sana uyar.” diyerek Hasan Ejderha’dan başlayarak kendi has ve misyon ismiyle “dükkan ehli” ile tanıştırdı beni. O zamanlar Dolunay dergisi ve Türk Ocağı ve Kamu Çalışanları vakfı ekseninde bir araya gelen gönüldaşların oluşturduğu ve hâlâ da devam eden ehli dükkânın o zamanlar buluştuğu yerin adı ise Fotoğrafçı Mehmet Abi’nin Firavun Mezarı adı verilen stüdyosuydu. Kimler yok tu ki:
Bahaeddin Karakoç, Muzaffer Gözükara. Ahmet Doğan, Hasan Ejderha, Mehmet Narlı, Savaş Kıyak, Hasan Keklikçi, Merhum Durdu Ergüven, Ejder Odunkıran, İsmail Göktürk, Fatin Başkan, Cüneyt Cesur namı diğer Başbuğ,
Murat Yücel, İbrahim Arıkmert, Tayfun Göktürk, Engin Tuncay daha onlarca isim gelir giderdi.
İlk dikkatimi çeken şey koyu bir mizah havasının hâkim olmasıydı. Öyle ki saat sıfır üçlere kadar çoğu zaman üşüyerek oturulur ama Muzaffer Hocam üzerinden Ali Hocamın katkıda bulunduğu siyasi mizahlarla vakit erişirdi. Ahmet Doğan ağabey de o vakit daha “demokrat derviş” modunda değil “faşist bir muvakkitti” Geç gelen, erken kalkan hain muamelesine maruz kalırdı.
Sonra çok ciddi meselelerin tahlil ve terkibinin de yapıldığı bir fikir ve düşünce ekseni olduğuna dükkândan geçen herkes şahit olmuştur. Bazen ülke gündemi daha önce dükkânda mizahi olarak ele alınan bir noktaya gelirdi. Ve bu fikir, düşünce, milli ve manevi değerler merkezini, yazar, şair pozundaki insanların kalabalığından koruyan kesinlikle sigara ve çay olmuştur. Yazarlar Birliği unvanı sebebiyle müdavim olmak isteyen” acemi oğlanlar” bir gelir hem Ahmet Abinin faşist muvakkitliği hem sigara ve çay tesiri ile bir daha uğrayamazlardı.
Ali Yurtgezen hocam bu toplulukta ince yazı misali herkesin, ilk girenin hemen fark edemeyeceği bir hususiyete sahipti hâlâ da öyledir. Bendeniz bu toplulukta “Sivas’ın soğuğu” namına erişmiş bir fani olarak önce anlamaya çalışıyordum kim kimdir diye. Bir nesli İsmail vardı tüm kederlerimizin sembolü bir hocam vardı, Molla vardı, Savaş Hocam vardı, Tanrı’nın Türk’ü vardı. Unutulan çayların sahibi Mehmet Narlı vardı. Yani herkes kendi ismi dışında kişilik hususiyetine göre bir isme sahipti ki bu isimler çoğu kez Ahmet Abi tarafından verilirdi. Hâsılı kelam Ali Hocam tüm bu oluşun mimarı, kendini gizleyen bir ince yazıydı.
Öğretmenliği: Yaklaşık bir on beş yıl birlikte çalıştık. Kadriye Çalık Lisesinden Beyza Lisesine hem aynı zümre olarak hem de öğretmen müdür ilişkisi ile eğitim camiasında birlikte olma şerefine sahibim. Şahsen bu fakirin öğretmenliğinin harcında Ali Hocamdan çok iz vardır. Öğretmenin çapını anlar, eksiğini veya iyi yönlerini fark eder. Buraya kadar normal ama arızayı, eksiği giderme tarzı tam bir ahlakilik içerir. Eğer öğretmende eksiklik fark etmişse kendi hazırladığı notları verir ki öğretmen eksiğini gidersin, öğrenci mağdur olmasın. Birlikte çalıştığımız dönemde birkaç istisna isabet etmediği öğrenci olmamıştır. Bir öğretmenden öte bir inşacıdır. Öğrenci yazılı sorularından tut vakit hassasiyetine değin kültür ve medeniyet değerlerimiz bakımından yetiştirilir ama farkında bile olmaz.
Ben Ali Hocamdan hareketle stajyerlik meselesinin doğru işletilmediğine çok hayıflanmışımdır. Belki eğitim sendikalar tayin terfi işinden eski öğretmenlerle yeni öğretmenleri bir araya getirip alternatif üniversite olma fonksiyonu üstlenirse bu arzum gerçekleşmiş olur.
Öğretmenliği sadece ders ve öğrenci ile sınırlı bir şey değildir. Yakınında olan herkesin zamanla düşünme, yorumlama, fark etme, farklı açılardan bakma gibi meziyetler kazandığı ise ehline malumdur.
Müdürlüğü: Müdürlüğü üzerine Muzaffer Hocam ile benim söylediklerimin ortasını almak gerekir herhalde. Derse geç girmek, erken çıkmak, hastalanmak, boş ders keyfi yaşamak mümkün değildir. Dersi çok olan bir öğretmenini hastalandığında saat beşten sonra hususen doktora götürdüğüne daha tehlike yokmuş şimdi ameliyata gerek yok diye hastayı rahatlatıp dersin boş geçmesini engellediğine bu satırların yazarı birinci elden şahittir. Yılsonunda üç beş şiş kebap yedirse de bunun sene içinde hastalanmamak, geç gelmemek, dersi düzgün işlemek için okunmuş etlerden verildiğine hiç şüphe yoktur. Öğrenciyi milli hazine gören anlayışı ile nezaketi birleştirebilmesi bir emri ikinci kez tekrar etmeyi hem kendine hem muhatabına hakaret sayması ayrı bir özelliğidir.
Arkadaşlığı: Dışardan bakan birinin bu kişi ile Ali Bey’in ne ilgisi vardır diye düşündüğü kişilerin tamamında belirgin bir meziyet olduğu aşikârdır. Arkadaşlığı daha çok Savaş Hocam, Muzaffer Hocam, İlker Bey, merhum Durdu Ergüven hoca ile görünür. Onun dışındaki kimselerde Ali Yurtgezen kelimenin tam anlamıyla Hoca’dır! Muzaffer Hocam ve Savaş Hocam ile olan arkadaşlıklarına tanıklığımız nispetince söyleyeceğimiz şeyler var muhakkak. Savaş Kıyak hocam ile Ahmet Doğan abi doğrudur, dürüsttür, cesurdur, samimidir ama mesele Ali Hocam ile Muzaffer Hocamın arasında geçen bir mevzu ise ikisinin de adaleti şaibelidir. Öyle ki Muzaffer Hocam artık çınardan, ardıçtan, demirden kısacası nebat ve cemattan tanıklara mecbur kalmaktadır. Kendine hak bildiği her şeyi önce arkadaşına layık gören tasavvufi bir derinlik içeren bir arkadaşlıktır onların ki. Ve öyle yakışırlar birbirlerine ki biri olmadan diğerini düşünemeyiz bile.
Öğrencileri: Elbette her yaştan, her meslekten öğrencileri vardır. İlk keşfi Muzaffer Hocama ait olmakla beraber dükkânın bir yerinden geçenler bilir ki Ali Hocamın talebesi İsmail Göktürk ‘tür. Muzaffer Hocamın gerekirse kavgaya koşacak celadeti ile Ali Hocamın her hasma mukabele edecek fikir tarafı İsmail’de tecessüm etmiş gibidir. Muzaffer Hocamın kızarak, huylanarak dairesine aldığı öğrenciler nasibi varsa bir şekilde dükkânda kalır Mehmet Yaşar olur, Fazlı Bayram olur, Ahmet Eralp olur. Tayfun’dan Ahmet Abi ve büyük hocalarımıza değin türküden, çaydan, vatandan, milletten, İslam’ dan ,Türk’ten öyle bir kimlik inşa eder ki her biri bir uç beyi olup çıkar. Bunun lise ayağında Muzaffer Hocam, üniversite ayağında İsmail Göktürk vardır ki Ali Hocamın Semerkant ve Mostar yazılarının varlığı inkâr edilemez. Diyarbakır’dan Somali’ye, Bosna’dan Trabzon’un Of ilçesine uzanan bir gönül coğrafyası nakışıdır ortaya çıkan uç beyleri!
Fikir Adamlığı: Günlük olanın, siyasal olanın cazibesine takılmayan ender insanlardandır. Tefsir ve hadis okumalarında, sahih kaynakları hatmetmekte önemli bir şahsiyettir. Söz kendine gelinceye kadar ilk bakışta konuşup konuşmayacağı hususunda bile tereddüt uyandıran biri izlenimi bırakırken söze başladığında kendisinden önceki konuşmaları laf u güzaf derekesine düşürüp kendinden sonrakileri de “Ali Bey’in dediğine katılıyorum.” noktasına getirir. Muhakemesi zaman zaman hocamın sade mizahlarından müstefit ise de Ali Yurtgezen milli, islami edebi kaynaklarımızın yerini, misyonunu, günümüze uzanan kısmını doğru tarif eden sade bir düşünürdür.
Beşeriyeti: Dostlarının, talebelerinin, akrabalarının kederine, sıkıntısına ortak olan biridir ama kendisine ait kederleri saklı tutar. Muzaffer Hocam ile paylaşır mı bilmem ama ben on beş yıllık mesaidaşlığım ve yirmi altı yıllık arkadaşlığımda kendine ait bir problemi dile getirdiğine şahit olmadım. Verdiği zaman rahat eden biridir. Zaman zaman basit ikramlara misliyle mukabele ettiğine şahidim. Bayramlarda Savaş Hocamdan başlayarak gurbette yaşayan arkadaşlarını ziyaret etmek gibi bir inceliğin de sahibidir. Hasan Ejderha dostumuzun araştırmaları ile folklardan da anladığını biliyoruz. Resim, güzel yazı, mizahi hece şiirleri, karikatür gibi maharetleri usta bir nasir oluşunun yanında gölgede kalsa da yok sayılamayacak seviyededir.
Muzaffer Hocamın Türkiye’nin her sorununa Ali Hocamı bir çare olarak sunması dikkate değer bir husustur. Evet, hocamın dostları ile ilgili bir tutuculuğu vardır ama Ali Hocam hususunda gerçekçi olduğuna Tayfun’u, İsmail’i, Başbuğ’u, Narlı’yı, Keklikçi’yi, Ejderha’yı, Fazlı’yı, Mehmet Yaşar’ı, Murat’ı, Musa Abiyi, Fatin Başkan’ı, Eralp’i, Ferhat’ı, Mustafa Hançer’i, Hacı İbrahim’i, Doktor’u ve ismini anamadığım genç kuşak dükkan ehlini şahit gösteririm. Savaş Hocam ile Ahmet Abi’yi hariçte tutuyorum çünkü onların Ali Hocamla ilgili adalet anlayışlarında şaibe olduğu tevatür derecesinde gerçektir. Sözü şiire bırakalım:
“Ali / Keskin bıçaksın Ali / Biz tutamıyoruz seni / Sen çıbanlarımızı kes!
Harlı ateşsin Ali / Biz yaklaşamıyoruz / Ama sen kuru yanlarımızı yak / Kül et bizi! / Dalgalı denizsin Ali / Biz boğulmaktan korkuyoruz / Sen yıka bizi!
Madem Ali’sin / Sev bizi /Anla bizi / Çoğalt bizi! / Herkese bir Ali düşer / Bakışı derin, kılıcı keskin! / Biz de Ali’ye sayılırız / Töremiz / Tuğramız / Hocamız / Sevgimiz Ali!”
--------------------------------------------
FİKİR DÜKKÂNINDAN MEKTUP
Ey azizan!
Bu yazı fikir ve gönül tâlimi yapılan Dükkânın has müdavimlerinden Mehmet Yaşar’ın şair Memduh Atalay’a Dükkân içre yazdığı Dükkâna dâvet mektubudur. Bir daha ifade edelim ki dostluğun gücüne inanan her ehl-i gönlü âbad edecek duygulu kelimeler var bu mektupta:
“Dükkândayız Hocam! Mağarada, Yemen'de! Sadece fikir ve gönül taliminin yapıldığı Cuma Kapusu'nda. Bir Hocam var çok şükür. Ahmet Abi burda hamdolsun, nâm-ı diğer 'ana'nız. Ve ehl-i dükkan ve çay ve fazlı ve bağlama ve tel ve mızrap ve türkü amma... Amma ki Hocam siz yoksunuz. Zahiren yoksunuz ve şiir yok ve Türklüğümüz hâlâ mahzun ve sesimiz hâlâ titrek ve yüzümüz hâlâ kavruk ve Kırım hâlâ garip ve Kerkük hâlâ esir ve Tuna hâlâ Doğu'ya yani bize yani Türk'e doğru b/akıyor ve Vey hâlâ nal seslerimizi yani kılıç şakırtılarımızı yani ok vızıltılarımızı yani 40 yiğidin naralarını anıyor ve hasretiz hâlâ Şeyh Şamil azmine yani Ömer Muhtar vakarına yani Aliya bilgeliğineyani Dudayev cehdine yani Elçibey hüznüne yani Zenci Musa asaletine yani Barat Hacı teslimiyetine yani Celaleddin Harzemşah tevekkülüne yani Muhsince bir tavra /duruşa ve Hocam siz yoksunuz ve şiir yok. Ahh hocam aaaah ahh!
Memduh Atalay’ın cevabî mektubu:
Varım desem yokluktan var edilen biri olarak hilafı edeptir, yokum desem taşınası bir emanetin sahibi olarak mesuliyetten kaçmaktır. Ben gardaşlarımın düşmana korku dosta umut olan vakarından düşmüş bir kıvılcım, Ömer Muhtar ve Celaleddin Harzemşahın mirasının sırrına vakıf sefer yükümlülüğü taşıyan ruh cephesi mimarları olan gönüldaşlarımın eşik nöbetinde ve Muhsince duruşun destanını iç kale eylemiş azizanın duvar taşında Ahmet Abimin yani şefkat ve merhamet annemin satırlarında duasında, milli ruhu keşf ve tarifte uçbeyi olan ehli dükkanın sigarasını yakan ateşin kılavında bulunmayı bir onur sayarak Mehmet Yaşarın iç sesinin tınısından kendime dönme makamında başta büyük hocalarım aziz Ahmet abim ve cümle ehli dükkana selam ederim.
-------------------------------
Not: Kanlı 15 Temmuz darbesiyle ilgili tesbit ve tahlillerimiz iki gün sonra yine devam edecek
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.