Ahmet Doğan İlbey
Hakk’a tapan Türk milletinin ordusu serhat boylarında…
Hakk’a tapan Türk milletinin şanlı ordusu mehter gülbangı vurarak girdi Afrin’e… Dillinde Allah Allah nidalarıyla ezip geçiyor terör yuvasını...
“Allah Allaaah, celîlü’l-cebbâr, muînü’s-settâr, hâliku’l-leyli ve’n-nehâr, lâ yezâl, zü’l-celâl. Birdir Allah, O’nun birliğine, resûl-i enbiyâ peygamberimiz cenâb-ı Ahmed-i Mahmûd-ı Muhammed Mustafa, âl-i evlâd-ı resûl-i müctebâ imdâd-ı rûhâniyyetine, pîrân, mürşidân, âşıkân, vâsılîn, hamele-i Kur’ân, güzeştegân, ehl-i îmân ervâhına, avn ü inayetine, bilcümle ehl-i İslâm’ın necât ve saâdet ve selâmetine… hû diyelim, huuu!”
Diyerek kahrediyor düşman PKK’yı.
Hakk’a tapan Türk milletinin ordusu marşlar söyleyerek savaşıyor Afrin’de… Bu şanlı ordunun gücü milletinden geliyor. “Bedrin aslanları” gibi Fetih sûresi okundu ardından. “Doğrusu biz sana apaçık bir fetih ihsân ettik. Böylece Allah senin geçmiş ve gelecek günahını bağışlar. Sana olan nimetini tamamlar ve seni doğru yola iletir. Ve sana Allah, şanlı bir zaferle yardım eder.”
Viyana’da, Çanakkale’de, İstiklâl Harbi’nde nasıl bir ruhla savaşmışsa aynı ruhla Afrin’de savaşıyor şimdi…
“Ceddin deden neslin baban / Hep kahraman Türk milleti / Orduları pek çok zaman vermiştiler dünyaya şan / Türk milleti Türk milleti / Aşk ile sev milliyeti / Kahret vatan düşmanını / Çeksin o melûn zilleti.”
Hakk’a tapan âl-i Osman Türklerinin ordusu Amerika’yla, yâni sarı katille ve hempası PKK’yla şiirler okuyarak cihad ediyor Afrin’de…
“Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü / Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü / Işık ışık, dalga dalga bayrağım! / Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.”
Umutludur, inançlıdır Hakk’a tapan Türk milletinin ordusu. İman ve cehd bir ateş topağı yüreğinde… Vatan ve cihad aşkı sarmış bütün âzâlarını… Dilinde Allah ü ekber nidaları… hudutlara atılıyor…
“Ey şanlı ordu, ey şanlı asker / Haydi gazanfer, umman-ı safter / Bir elde kalkan, bir elde hançer / Serhadde doğru ey şanlı asker / Deryada olsa her şey muzaffer / Dillerde tekbir, Allahü ekber / Allahü ekber / Ordumuz olsun daim muzaffer.”
İşte böyle bir vecd ve imanla şanlı Türk ordusu, vatanın ve milletin bekâsını görmezden gelen dâhilî ve haricî pis muhalefetin ifsadlarına kanmadan “Gâfil ne bilir neş’ve-i pür-şevk-i vegâyı / Meydân-ı celâdetteki envar-ı sefâyı…” diyerek, Afrin’de pusu kuran Amerika ve hempası PKK’yı pençesiyle vurup vurup düşürüyor.
Dilinde yine ecdad nağmeleri:
“Merdân-ı gazâ aşk ile tekbir tekbirler alınca / Titretti yine rû-yı zemin arş-ı semâyı / Allah yolunda cenk edelim şan alalım şan / Kur’an’da vaadediyor Hazret-i Yezdan.”
Cenab-ı Hakk gazâlarını mübarek eylesin, muradlarına ulaştırsın. Âmin.
---------------------------------------------------------
İLÂVE YAZI:
“BUĞDAY” FİLMİ
Ey azizan!
Bilirsiniz ki bu fakir bir şehir münzevisidir, pek hâtırası olmaz. Fakat bu hafta anlamlı bir hâtıram oldu. Anlatıldığına göre İslâm tasavvufundan izler taşıyan, metafizik muhtevasıyla Müslüman camianın yanında Japonya gibi dünyanın birçok ülkesinde gözyaşları içinde seyredilip ödüller verilen “Buğday” filminin yapımcısı Semih Kaplanoğlu beyefendi Türkiye Yazarlar Birliği Kahramanmaraş Şubesine misafir oldu.
Nazik, hüzünlü ve sade bir insan olan Semih Kaplanoğlu adı geçen filmin konusu hakkında ve Yunus Emre ile Niyâzî-i Mısrî Divanlarının usta şerhçisi Prof. Dr. Mustafa Tatçı gibi tesirinde kaldığı fikir ve edebiyat ustalarına dair bir hayli anlamlı sohbet etti. Modern, yâni ifsad edici bir sanat olarak telakki ettiğim sinemaya onun sâyesinde ilk kez müsbet bir alâka uyandı içimde…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.