Genetik yatkınlık riski yüzde 70-80 artırıyor

Yayınlanma:
Güncelleme: 19 Ekim 2020 12:56
Genetik yatkınlık riski yüzde 70-80 artırıyor

Meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanser türü ve genetik yatkınlık hastalık riskini yüzde 70-80 oranında artırıyor.

Başta BRCA1 ve BRCA2 genlerindeki mutasyonlar olmak üzere ailede de hastalığa rastlanması bu riskin temelini oluşturuyor. Ancak tüm bu olumsuzluklar, kesinlikle meme kanseri anlamına gelmiyor. Acıbadem Adana Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Orhan Demircan, meme kanseri riskini azaltmanın yolları hakkında bilgi verirken “Emzirme, diyetteki yağın kısıtlanması, sebze, meyve, lifli gıda ile beslenme, fazla kilodan kaçınma, raf ömrü kısa gıdalarla beslenme, alkol alımının azaltılması, ergenlik döneminde düzenli spor yapma, yaşamla barışık ve huzurlu olmak gibi sağlıklı yaşam gereklilikleri, meme kanseri riskini de azaltan faktörler olarak karşımıza çıkıyor” diye bilgi veriyor.

 

Erken tanı ile tedavide yüzde 90 başarı

Görülme sıklığı açısından her sekiz kadından birinde ortaya çıkan meme kanserinde erken tanı tedavi başarısını yüzde 90 etkiliyor. Bu hastalığın en önemli belirtisi ise memede ele gelen şişlik. Ayrıca meme başında kanlı akıntı, meme başında kaşıntılı bir lezyon, meme cildinde veya meme başında çekinti de diğer belirtiler arasında yer alıyor. Koltuk altında şişlik, memede ödem, memede yaranın bulunması ise hastalığın ilerleyen dönemdeki belirtileri olarak görülüyor.

 

Kendi kendine muayene şart

Kendi kendine muayene, hekim muayenesi ve mamografi erken tanının önemli yöntemleri. Bu yöntemleri “20-40 yaş arasında her ay kendi kendini muayene, 3 yılda bir hekim muayenesi; 40 yaşından sonra ise her ay kendi kendini muayene, her yıl mamografi ve hekim muayenesi” olarak özetleyen Prof. Dr. Orhan Demircan, “Bu kılavuz hiçbir meme yakınması bulunmayan kadınlar için geçerlidir. Meme kanseri yüksek riski bulunan kadınlar, meme hastalıkları alanında odaklanan bir hekimle iletişim kurmalı” diyor.

Meme kanseri aile öyküsünün bulunması, çocuk doğurmamış olmak veya 30 yaşın üzerinde doğum yapmış olmak, doğurganlık süresinin uzun olması, yeterli çocuk emzirmemiş olmak, menopoz sonrası uzun süren hormon tedavisi ise risk nedenleri olarak sıralanıyor. Meme kanserli hastaların yüzde 80’inde bu risk faktörlerinin hiçbirinin bulunmadığına dikkat çeken Prof. Dr. Orhan Demircan, erken tanı ve etkili tedavinin hastalıkla mücadelede en önemli faktörler olduğunu belirtiyor. Meme kanseri farkındalığının toplumda giderek artmasının da erken tanı oranlarını artırdığına dikkat çeken Prof. Dr. Orhan Demircan her yıl ekim ayı boyunca düzenlenen etkinliklerin de kadınları bilinçlendirme amacına hizmet ettiğini belirtiyor.

 

Kadının memesini korumak temel amaç

Meme kanserinde farkındalığın erken tanı Meme kanseri tedavisinde cerrahların temel hedefini “en iyi yaşam beklentisi ve yaşam olanağı sağlayan yöntemi seçerek hastayı ameliyathaneden kendi memesi veya yerine yapılan bir meme ile çıkarmak” olarak anlatan Prof. Dr. Orhan Demircan, “Çünkü meme, aynı zamanda kadınlıkla özdeşleştirilen bir organ. Yokluğu, psikolojik olarak da hastalarımızı etkiliyor. Erken tanı alan hastalarda uyguladığımız özel yöntemlerle hem memeyi koruma hem de koltuk altındaki tüm lenf bezlerini çıkartmadan tedavi şansına sahibiz. Bu yönteme de sentinel (bekçi) lenf bezi biyopsisi adı veriliyor. Yöntemin uygulanabildiği hastalarda kolda şişme, ağrı, kolu kullanamama gibi olumsuzluklar yaşanmıyor. Böylece daha kaliteli ve sorunsuz bir yaşam sürdürebilme şansları oluyor” diye konuşuyor.

Kaynak: Bültenler

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.