Bir 28 Şubat kritiği

“Bin yıl sürecek denilen bu süreç on yıl dahi olmadan tarihin karanlıklarına gömüldü…”

Bu sözü sıkça işitir olduk, her yıl 28 şubat tarihi tekrar ettikçe. Lakin ben de kendi penceremden bir 28 şubat yazısı yazayım dedim. Bakalım süreç ne durumda.

Üniversitede öğrenciydim. Konya’nın ayazında Milli Gençlik Vakfı’nın Arifan Yurdu’nun kantininde –ki yemekhane ve televizyon izleme yeri de aynı salondu- izliyorduk Erbakan Hoca’yı, yaşlı gözlerle… O sıra bir arkadaş deklanşöre dokunmuş, halen baktıkça tuhaf oluyorum o halimize… Hoca diyordu ki; “bu olay, tarihin akışı içinde bir noktadan ibarettir.” Evet noktaydı belki ama çok şeyi değiştiren ve belki cümleleri bitiren, ve belki bizleri dahi bitiren bir nokta. Bir noktaydı, mutluluğumuzu, ümitlerimizi, hayallerimizi elimizden alan uzun sürecin başlangıcı olacak bir nokta. Bu günlerde bu işin edebiyatını yaparak kaymağını yiyenler o noktayı hiç göremediler veya görmek istemediler.

Başörtüsü eylemleri için organize olduğumuz ve nasıl mücadele edeceğimize dair stratejiler geliştirdiğimiz o samimi ortamlardan, her türlü örtünün serbest olduğu günlere geldik hamdolsun. Ama tarihin akışı içindeki o küçük noktayı koyanlar, elimize başörtüsünü verip, aklımızdan ve ruhumuzdan tesettürü aldılar gibi geliyor bana.

İnandığımız tüm kutsallara söven yazılarla milleti Müslümanlara karşı tahrik eden köşe yazarlarının bu gün demokrasi ve adalet havarisi kesilip o günleri eleştirmelerini gördükçe, o noktayı  “biz” e koydular gibi geliyor bana.

28 şubat davalarından yargılananların bir kısmının hala özgürlüklerine kavuşamamış olduklarını duydukça, ve buna sessiz kalışımızı hayretle izledikçe, o noktayı “hayal” lerimize koydular gibi geliyor bana.

O dönemin muktedir faillerinin bir şekilde aklanıp salıverildiklerini  gördükçe, o noktayı “adalet” e koydular gibi geliyor bana.

Makamlar  ve koltuklar arasında köşe kapmaca oynayan saygıdeğer abilerimizi gördükçe, o noktayı “cümle” mize koydular gibi geliyor bana.

Davasının delisi olmuşların ahmaklar olarak anılıp, iktidar nimetlerinden faydalananların akıllılar olarak görüldüğüne şahit oldukça, o noktayı “dava” mıza koydular gibi geliyor bana.

Bu gün terör örgütü dedikleri FETÖ’ yü yıllarca besleyip büyüten adamların, o gün “beceremediniz, bırakın” manşetlerini ellerini ovuşturarak okuduklarını bildikçe, o noktayı “akl” ımıza koydular gibi geliyor bana.

Sonra düşünüyorum, hani bu günlerde yeniden herkesin hatırladığı ve sıkça andığı Erbakan Hoca’nın sözlerini;

“Siyonizm, “Kahrolsun Siyonizm!” diye bağırta bağırta adamı kendine hizmet ettirir.”

Ve soruyorum kendime, bu muyduk “biz”?

Bu muydu “hayal” lerimiz?

Bu muydu “adalet” anlayışımız?

Bu kadar ruhsuz ve manasız mıydı “cümle” lerimiz?

Bu kadar kolay vaz geçilebilecek bir şey miydi “dava” mız?

Ve bu kadar sığ mıydı “akl” ımız?

Ve soruyorum kendime; bin yıl sürecek denilen süreç on yıl bile sürmeden bitti mi gerçekten?

Gerçekten bitti mi?

Hadi Erbakan Hoca’yı rahmetle analım, 28 şubatı da bir kez daha lanetleyelim.

Kahrolsun tüm darbeciler!

Selam ve dua ile…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.