Ahmet Doğan İlbey
“Akl-ı selim mi akılcılık mı?”
Semerkand Dergisi Eylül 2017 sayısı elimize geç ulaştı. Ali Yurtgezen hocanın “Ahmet Nafiz Yaşar” müstearıyla yazdığı, “Hak ile bâtıl mücadelesi devam ediyor”, “İlimsiz müçtehidler”, Akıl mı esas, nakil mi?”, “Modern akıl ve Müslüman akıl” ara başlıklarından oluşan “Akl-ı Selim mi Akılcılık mı?” başlıklı yazısı âciz kanaatime göre bir hayli önemli.
Çünkü televizyon ve gazetelerde sayısı giderek artan akılcı İslâm allamelerinin ortalığı karıştırdığı malûm. İslâm’ın akl-ı selim dediği çizgiyi şaşırıp, rasyonel bir çiğ akıl yolu tutturan bu taifenin verdiği zararlardan korunmak için adı geçen yazı kendini önemli kılıyor. Bu sebeptendir ki bazı bölümlerini paylaşmak istiyorum:
“Başlangıçta bir hakikat arayışı ve ıslah çabasıyla yola çıkıldığını kabul etsek bile, düz akılcı tavrını bugün felsefe profesöründen pop şarkıcısına kadar pek çok insanı saygısız, cüretkâr, ilimsiz, amelsiz birer ‘müçtehid’ hâline getirdiği ortada. Sadece ekranlarda ve internet ortamında değil, gündelik hayatın içinde de karşımıza çıkan bu nevzuhur müçtehidlerin yüksek perdeden ahkâm kesmeleri karşısında “Ben bunların neresini düzelteyim” çâresizliğini yaşıyorsunuz…”
“İslâmiyet akıl dini değil, nakil dinidir. Evvel emirde Kitap ve Sünnet’i esas alır. Bunu böyle söylemek aklı reddetmek mânasına gelmez. Akıl kendi mevkiinde tutup öylece kıymetlendirmek gerektiğini ihtar eder. Evet, akıl bilgi kaynaklarımızdan biridir ama tek ve mutlak bilgi kaynağı değildir. Akıl aşan meselelerde hüküm koyamaz. Nitekim akıl, hakikati bütün boyutlarıyla kavrayabilecek bir evsafta yaratılmadığı içindir ki insanlar vahye muhatap kılınmışlardır. Aklın her şeyi anlayamaması, o şeyin bâtıl sayılmasına delil olmaz, denilmiştir. Akıl, dinen mükellef olmanın şartları arasındadır. Fakat bu şart, âyet ve hadisleri herkesin kendi aklına göre yorumlamasına ruhsat vermez. Sorumluluğu getiren iradî tercih imkânı içindir…”
-------------------------------------------------
BİR SUAL GELDİ: “BİZ HANGİ TARAFTAYIZ?”
Fikir Dükkânının üdeba’sından, Mostar dergisi ve “Osmanlı Tokadı Nasıl Atılır?” kitabının yazarı Mehmet Raşit Küçükkürtül dostumuz fakir-i hakire, bir yazarın “Müslüman aydın, eşyaya, tabiata, tarihe ve siyasete kuşkuyla bakabilmeli, huzursuz olmalı ve artık hayatını, geleneğin sıcak minderinde bağdaş kurup mesnevi ve pilavla sürdüremeyeceğini bilmeli…” cümlesinden hareketle “Biz hangi taraftayız? Başıbozuk, huzursuz ruhlar safında mıyız? Yoksa mesnevî okuyup pilav yiyenler safında mıyız?” diye bir sual göndermiş ki altından kalkılacak gibi değil. Âciz kanaatim şudur:
“Pek bilgili ve mecanin-i kütüb olan dost,
Sualiniz biraz ağır. İlmi kıt, üstelik kafası eskimiş fakir-i hakir size nasıl cevap versin? İlla da sınıflandırmak icap ederse Mesnevi okuyup pilav yiyenlerden olmamız mümkün değil. Tefekkürî huzursuzluk ana fikirlere yâni kendi hikmet ve mânamıza bağlı olarak elbette olmalı. Necip üstad buna misal. Siz de iyi bilirsiniz. Memleket ve medeniyet kaygısıyla da olsa, “Başıbozuk ve huzursuz entellektüeller” in durumunu iyi tahlil etmek lâzım. Müslüman câmiada bu hâli yaşayıp da geleneğinden, köklerinden uzaklaşanlar, yâni a'rafta kalanlar var. Emniyetli bir yer değil.
Biz hem Mesnevi okuyup, fakat pilav yemeden gönlünü âbad eden, aşkınlığını artıran, hem de hikmeti arayan ve her sahada tefekkürî sancı çeken olmalıyız. Kendim için haddim değil, Müslüman münevverana hem derviş, hem fikir sancısı çeken mütefekkir ve dâva adamı olmak düşer.”
-------------------------------------------
TERKİP VE İNŞA DERGİSİ EKİM 2017 / 31.SAYISIYLA OKUYUCU HUZURUNDA
Sahipliğini Haki Demir’in yaptığı Aylık ilim irfan hikmet dergisi TERKİP VE İNŞA Ekim 2017 / 31. sayısı “İnşa Süreci-Vasıta Sistem” dosyasıyla okuyucu huzuruna çıktı. Derginin mündericatı şöyle:
Maraş’ta “Siyaset Takip Merkezi” kuruldu / Yavuz Selim Silahtar
Hakikate yolculuk için; vasıta sistem / Prof. Dr. Veysel Aslantaş
Gerçek nedir? / İbrahim Sancak
Gerçeklik nedir? / Ebubekir Sıddık Karataş
Gerçekliğin “normal” ölçüsünü oluşturması / Nurettin Saraylı
Gerçekliğin zihni ve akli dünyamıza tesiri / Faruk Adil
Mevcut hal ile gerçeklik münasebeti / Osman Gazneli
Gerçeklik kavrayışı / Selahattin Adanalı
Hakikatin nuru veya hapishanenin zulmeti / Hamza Kahraman
Mevcut gerçeklik başkalarının gerçeğidir / Abdullah Tatlı
Gerçeklik hapishanesinden kurtulmalıyız / Ramazan Kartal
Hakikat nedir? / Haki Demir
Hakikat ile gerçek neden farklıdır? / Alihan Haydar
“Hakikat Adamı”-1- / La Edri
İnsanlar televizyon izleyerek ölüyorlar / Ahmet Doğan İlbey
Paradigma ve gerçeklik kavrayışı / A.Bülent Civan
Mevcut gerçeklik ve Medeniyet Şurası / Ünal yılmaz
Siyasi rejim meselesi / Siyaset beyannamesinden
---------------------------------
“YÜZÜN MÂNASI HÜZÜN”
Ey azizan!
Yüreğimin üstünden geçen şiire hiç dayanamam; defalarca okur, kendimden geçerim. Türkçe muallimi gönül dostumuz Enver Çapar, Yoldaki Kalemler dergisinde “Yüzün mânası hüzün” adlı bu vasıfta bir şiir yazmış ki toparlanıp okumak lâzım:
“Bütün sular acı çalıyor bugün,
Kerbelâ’ya düşen yağmur misali.
Hikâyesi zor,
Su içmeden anlatılır.
Başımızda dönüp duran bela,
Bir yudum dünya.
Gözümüzde karar kılsın su
Çölde solan gül goncası bu
Gözyaşına yoldaş olan,
Duyar, Evlâd-ı Resûl kokusu
Siz ey! Fitneye dost olan
Bize toprak, size kan
Bugün On Muharrem, matem.
Ehl-i Beyt aşkına yansın sineler.
Gamlıyız, kederliyiz
Dünya nöbetindeyiz
Sâkiden ümit kesilmez
Biz Hüseynîyiz...
Şiir yazacak yürek aranıyor
Kalemden medet.
Hüzün sadece kelimeyse
Taşıdığımız ne bağrımızda”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.