Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

10 Kasım’da Serdengeçti’yi yâdeder/ondan Kemalizmin zararlarını okurum

1O Kasım deyince sizin aklınıza ne gelir, gönlünüze ne düşer? Bendenizin gönlüne 1940 sonrasının büyük Türk kahramanı, has Müslüman merhum Osman Yüksel Serdengeçti düşer. Çünkü 10 Kasımda vefat etmişti. Her 1O Kasım’da o hasbî insandan, o kahraman Türk’ten başkasını hatırlamam ve bilmem. Her 1O Kasım’da yalnızca o büyük dâva adamına Fâtiha okurum. Benim atam odur.

 

Şu sıralar “Atatürkçülük”, “Kemalizm” gibi, gençlerin, çocukların dimağına hiçbir faydası olmayan düşünceler köpürtülüyor. Altı astarı olmayan, çoğu yalan ve abartılı bir “ata”, bir “ikon”  telkinleri gırla gidiyor. Bu vakitten sonra Stalinizm, Leninizm gibi tek adam ideolojisi Türkiye’ye hiç yakışmıyor. Vay bu ülkenin hâline!

 

Atatürkçülüğün Türk milletinin bin iki yüz yıllık Müslüman kimlik ve değerlerine mesnet olacak bir değer olmadığını, aksine lâdinî ve pozitivist bir zihniyet olduğunu söylediğimizde, Atatürk milliyetçileri bize demediklerini koymadılar. Onlar zaten muhalifimiz; attığı taşlar bizi incitmez.

 

Bizi inciten, dimağları hâlâ temyiz etme gücüne erişmemiş ve idrakleri hâlâ Atatürkçülükle kirli kalmış dost bildiğimiz sözde Türk milliyetçisi geçinenlerin attığı taşlar... “Millî kahraman, “Millî şahsiyet” diye toz kondurmadıkları “önder”in inkılâplarına sahip çıkışları bizi derinden yaraladı.

 

Okuduklarını anlamakta güçlük çektikleri belli. “Millî kahraman” dedikleri “önder”in Millî Mücadele yıllarındaki duruşu ve rolünü tenkit etmemiz söz konusu değil. Tenkidimizin esası Cumhuriyet’in kanlı ve bâtıl inkılâplarında başrol olmasıdır. Hâsılı idrakleri açılsa da açılmasa da biz, Atatürkçülüğün Türk milletinin tarihî hüviyetine ve sosyolojisine uygun bir değerler sistemi olmadığını, olamayacağını söylemeye ve ispat etmeye devam edeceğiz.

 

ATATÜRKÇÜLÜĞÜN ZARARLARINI SERDENGEÇTİ’DEN ÖĞRENMEK

Atatürkçülüğün resmî tarih kitaplarında yazıldığı ve propaganda edildiği gibi olmadığını, “Türk milliyetçiyim” diyen iki kuşağın çok iyi tanıdığı Yavuz Bülent Bakiler’in “Kılıçlar ve Kalemler: Hatıralar Işığında Cumhuriyet Tarihi Okumaları-3” (Yakın Plan Yayınları) kitabından istifade ederek, Cumhuriyet tarihinin en kahraman ve korkusuz fikir ve siyaset adamı, en yiğit dergi nâşiri ve yazarı ve de en dürüst ve mert Türk milliyetçisi (milliyetçiliği Müslümancaydı, Necip Fâzıl’a yakındı; günümüzdeki seküler Türkçü milliyetçilere hiç benzemezdi) merhum Osman Yüksel Serdengeçti’nin “Yıkıldılar” yazısından Atatürkçülük ne menem bir zihniyetmiş bir kez daha öğrenelim. (Kaynak: Serdengeçti (Allaha, Millete, Vatana Koşanların Dergisi” dergisinin Eylül 1950, 11.sayısı)

 

Atatürkçülük virüsünden kurtulmak için önce adı geçen yazıdan bir bölüm okuyalım:

 

“TANRILAR GİBİ KONUŞTULAR, FİRAVUNLAR GİBİ SALTANAT SÜRDÜLER”

“Tepeden inme dışarıdan gelme yapılan birçok inkılâplar milleti allak bullak etmişti. Paris sokaklarında yetişenler Hukuk -u Beşer beyannâmesini ezbere bilenler! Laiklik ve inkılâpçılık perdesi altında yoksul Anadolu halkının imanını, vicdanını, hak ve hukukunu pervasızca çiğnediler. Kıtalara hükmeden, 3 kıtada asırlarca dimdik duran ecdadımızı, şurada, burada, halkevlerinde türlü kuyruklara sokarak tahkir ve tehvil (korkutmak) ettiler. Onlar kendilerini yarı ilâh sayıyorlardı. Yapanlar onlardı, yaratanlar onlardı, partilerinden bahsederken şerefli partimiz diyorlardı. On yılda on beş milyon genç yaratmışlardı. Tam 27 yıl tanrılar gibi konuştular. Firavunlar gibi saltanat sürdüler. Yediler, içtiler, kustular. Altta kalanın canı çıksın. Altta kalan halktı, milletti, köylüydü. Amma nutuklarda, amma afişlerde ‘Köylü milletin efendisidir’ diye yazıyordu. Halkı ve köylüyü efendimiz sensin, efendimiz sensin diye soydular.”

 

Yavuz Bülent Bakiler lise döneminde Osman Yüksel’in “Serdengeçti” dergisindeki “Yıkıl­dılar” yazısını hiç unutamadığını, 27 yıllık Kemalist Chp iktidarının devrilme­sini büyük bir sevinç ve târif edilemez bir öfkeyle anlatan bu yazıyı okuya okuya ezberlediğini ve daha sonra Ankara’da yüksek tahsil hayatı başladığında babasının tavassutuyla onun yanına giderek tanıştığını söylüyor.

Onunla yakınlaştıkça “Osman Ağabey, neden Atatürkçü değilsiniz?” mealinde sorular sormaya başlar. Her soruşunda  “Değilim!” cevabını alır. “Ama niçin? Bunu sizden öğrenmek istiyorum!” diye ısrar edince, Cumhuriyet döneminin en kahraman Türk’ü Osman Yüksel Serdengeçti anlatmaya başlar:

 

“Önce söz ver bana. Benden dinlediklerini şurada bu­rada katiyen söylemeyeceksin. En az 50 yıl ağzına kilit vuracaksın. Çünkü Atatürk, Türkiye’de 20.000 wolt gücünde bir cereyandır. Türkiye’de kimse Atatürk’ü yeteri kadar okumuş değil. Ama herkes Atatürkçü. Herkes ağzını Atatürk diye açıyor. Bir kısım insanlar dal­kavukluktan, bir kısım insanlar da korkularından böyle davranıyor­lar.

 

“ATATÜRK İKİ KERE İKİ 179 EDER DİYOR, DESELER DE SAKIN İTİRAZ ETME”        

Benden sana ağabey nasihati: Eğer bulunduğun bir toplantıda, birisi (…) dese ki: ‘Atatürk diyor ki: İki kere iki 179 eder!’ Sakın… itiraz etme. Eğer cevap vermek mecburiyetinde kalırsan de ki: ‘Ben bugüne kadar, iki kere ikinin dört ettiğini sanıyordum. Mademki Atatürk iki kere iki 179 eder diyor. Ben de bundan sonra böyle bilir, öyle söylerim!’ Böyle söyle ve münakaşaya girme. Yoksa adam gider seni ‘Ata­türk düşmanı!’ diye gammazlar. Bu suçlama da senin felaketin olur. Bitirirler seni! (…)

 

Tenkit, medenî düşüncenin temel aşıdır. Ama bunun tek istisnası Türkiye ve Atatürk’tür. (…) Atatürk’ü tenkit etmenin boğaları bile böğürtecek ismi Atatürk düşmanlığı­dır. Çok dikkatli ol. Kendine sakın kıyma. Atatürk’ü tenkide kalkış­ma. O işi bizim gibi kişilere bırak! Millî Mücadele’deki (…) kahramanlığından, vatanseverliğinden (…) şüphem yok… Ama benim Atatürk’ün cumhuriyet anlayışıyla, dil, din, tarih… anlayışıyla bir beraberliğim de yok. 

 

“ATATÜRK’ÜN KURDUĞU REJİME CUMHURİYET DİYEMEYİZ”

Atatürk’ün kur­duğu rejime cumhuriyet diyenler var. (…) Mutlakiyet, haydi bilemedin meşrutiyet diyebiliriz. Ama cumhuri­yet diyemeyiz. Muhalefetsiz cumhuriyet olmaz. Atatürk’ün muhalefete katiyen tahammülü yoktu. (...) O Meclisteki milletvekillerini kim seçmişti? Halk mı? Hayır! Halk Partisinin büyük öncülerinden biri olan Falih Rıfkı Atay diyor ki: ‘Adayları tespit eden heyet üç kişi idi: Cumhurbaşka­nı Atatürk, Başbakan İnönü ve Parti Umumi Kâtibi Recep Peker!’ Cumhuriyet rejiminde, halkımız, halk ta­rafından, halk için seçilen milletvekilleriyle idare edilecektir değil mi? Halk diyor ki: ben A/B/C isimli kişileri milletvekili seçmek is­tiyorum. Yetkili o üç kişi itiraz ediyor: ‘Hayır!’ diyor, ‘Sen V/Y/Z isimli kişileri seçeceksin.’ (…) halkımız, oyunu herkesin gözü önünde açık açık kullanıyor, sıra oyların sayılmasına gelince oylar gizli gizli sayılıyor. Bu nasıl cumhuriyettir?

 

İlk muhalefet partisini Cumhuriyet’in ilânından bir yıl sonra Kâzım Karabekir Paşa ve arkadaşları kurdu. Nasıl adam bu Kâzım Karabekir Paşa? Bana göre büyük vatansever, büyük kahraman! (…) Karabekir Paşa olmasaydı Mustafa Kemal de Atatürk olmazdı. (…) 1925 yılın­da Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasını kurdular. Atatürk onu ve arkadaşlarını analarından doğduklarına pişman etti. Hiçbir ilgisi olmadığı hâlde İzmir Suikastı dolayısıyla Karabekir Paşa az kalsın idam ediliyordu.

 

1925-1930 yılları arasında çok yanlışlar oldu. (…) Kimse, yapılan yanlışların, görülen hırsızlıkların hesabını soramıyordu.(…) Serbest Cumhuriyet Fırkası da düşündüğü gibi olmayınca, (…) 3,5 sonra kapatıldı. Düşün, (…) bu rejimin adı da Cumhuriyet veya Atatürkçülük! Ben aklımı peynir ekmekle mi yedim? Yapılan baskılara, zulümlere, yanlışlıklara… ne­den arka çıkayım? Benim Atatürkçü olmamamın şahsî men­faatlerle hiçbir ilgisi yoktur.”

 

Osman Yüksel, Atatürkçü olmayışının diğer sebeplerini de şöyle anlatıyordu:

 

“Mûsikimizde de, dinimizde de inkılâp yapmak istedi. (…) Radyolarımızda bizim mûsikimizi yasaklamıştı. Birtakım yetkili kişiler, Ankara’daki yabancı büyükelçiliklerin kapı­larına dayanıyor, bizim radyolarımızda çalınmak üzere adamlardan plak dileniyorlardı. (…) Dünyanın hiçbir yerinde böyle yanlış, böyle faydasız, böyle imkânsız bir yol için cumhurbaşkanları önayak olmamışlardır. Her milletin kendine has, farklı bir mûsikisi vardır. (…) 

 

Şimdi gelelim (…) ‘Ben niçin Atatürkçü değilim?’ sorusunun cevabına. Atatürkçü olmak, Atatürk gibi düşünmek, Atatürk gibi yaşamak, Atatürk gibi inan­maktır. (…) Herkes mecbur mu Atatürk gibi düşünmeye, inanmaya? (…) Acaba Atatürk, her konuda doğru düşünmüş müydü? Doğru kararlar almış mıydı? (…) Hani insanların çeşitli konulardaki hürriyetleri, din ve vicdan hürriyetleri? (…)

 

“MEDENÎ BİLGİLER KİTABINI BİZZAT ATATÜRK YAZDIRDI”

Medenî Bilgiler isim­li bu kitabı, Afet İnan’a bizzat Atatürk yazdırdı. Afet İnan önceleri bir lisemizde mûsiki öğretmeniydi. Atatürk’ün çok yakınında oldu. Bu kitaptaki bilgileri bizzat Atatürk söyledi, o da kaleme aldı. Bunu kendisi de itiraf ediyor. Bu kitabın 12. sayfasın­da, bizi dehşete düşüren bir büyük yanlış var. Atatürk diyor ki: ‘Din birliğinin de bir millet teşkilinde müessir olduğunu söyleyenler vardır. Fakat biz, bizim gözümüz önündeki Türk milleti tab­losunda bunun aksini görmekteyiz. İslâmiyet, Türk milletinin millî hislerini, millî heyecanını uyuşturdu.’

 

Atatürk katiyen doğru bir tespit içinde değil. İslâmiyet konu­sunda ben katiyen Atatürk gibi düşünmüyorum. Bizi millet hâline getiren temeller arasında İslâmiyet’in çok büyük yeri var. Atatürk daha önce İslâmiyet üzerine söylediği güzel sözlerin hepsini, bu 1931 yılı beyanıyla reddediyor. Bizim milletimiz (…) 624 yıl hükümran olduğu zamanlarda da Müs­lüman’dı. Müslümanlık milletimizi uyuştursa idi Viyana önlerine kadar gidemezdik. (…) Kemalist anlayışta İslâmiyet’in yeri yoktur. Çünkü Atatürk de tamamen pozitivist düşünceli bir kimsedir. (…)

 

1931-1950 yılları ara­sında liselerimizde okuttuğumuz resmî tarih kitabımız var. Bana bu tarih kitabının 89-90-91. sayfalarında işaretlediğim bölümleri oku bakalım yüksek sesle: ‘Muhammed’in Dâveti: Muhammed 40 yaşına geldiği zaman, vatandaşlarını kendinin bulduğu ve doğru olduğuna inandığı bir dine davete başladı. Muham­med’in dâvet ettiği bu dine İslâm denilmiştir.’

 

“KUR’ÂN’A, MUHAMMED’İN UYDURMASI DİYOR BU KİTAP”

Dikkat et! Kur’an, vahiy yoluyla gelmemiş de Hz. Peygamber İslâmiyet’i kendisi uydurmuştur, deniliyor. İnkârdır bu! Küfürdür. İslâmiyet’i hafife almaktır. ‘Kur’an ve Vahiy’ başlığı altında ne var:

‘Kur’an, Muhammed’in koyduğu esasların toplu olduğu kitaptır. O, Arapların ahlâk ve âdetlerinin pek fena ve pek iptidai ve ıslaha muhtaç olduğunu anlamış, bunları ıslah için tehna yerlere çekilerek senelerce düşünmüş ve yıllarca tefekkürden sonra kendisinde vahiy ve ilham fikri doğmuştur.’

 

Dikkat et! Resmî tarihimiz Kur’an-ı Kerim’i doğrudan doğruya Hz. Peygamber’in bir uydurması olarak kabul ediyor. Hâlbuki bizim inancımıza göre, Kur’an baştan sona Allah kelâmıdır. İçinde Peygamber’imize ait tek bir kelime yoktur.

 

Şimdi bana ‘İlk Vahiy’ bölümünü oku bakayım! Kitabın 91. sayfasında neler yazıyor?: ‘Muhammed, uzun devirdeki tefekkürlerin mahsulü olan ayetle­ri, lüzum ve ihtiyaçlara göre takrir ediyordu. Bununla beraber, ken­disini tahrik eden kuvvetin, tabiat fevkinde bir mevcudiyet olduğuna samimi surette kani idi.’

 

“ATATÜRKÇÜLÜK İSMİ ALTINDAKİ KÜFÜR BATAĞINA NİYE DÜŞEYİM?”

Bu bizim resmî tarihimizdeki yazılanlara inananlara kâfir denilir. (…)  Ben mecbur muyum bu saçmalıklara inanarak gâvur olmaya? Atatürkçü olmak, Atatürk gibi düşünmek, Atatürk gibi inanmak demektir. Ben Atatürk gibi değil, bir Müslüman gibi düşünmek istiyorum. Ben niçin bütün ahiretini inkâr ederek, küfre saplanarak Atatürkçülük ismi altında ileri sürülen bu küfür batağına düşeyim…?

 

Kemalist geçinenlerimizin en az %95’i bu gerçekleri bilmiyor­lar. Herkes uydum kalabalığa havasında. (…) İslâm’ın Amentü’süne karşı 1928 yılında Hâkimiyet-i Millîye Mat­baasında Türk’ün yeni Amentü’sü basıldı ve satıldı. (…) Türk’ün yeni Amentü’sü ise kelimesi kelimesine şöyle:

 

‘Kahramanlığın örneği olan, vatanın istiklâlini yoktan var eden Mustafa Kemal’e / Onun cengâver ordusuna / Yüce kanunlarına / Mücahit analarına / Ve Türkiye için ahiret günü olmadığına iman ederim! / İyilikle fenalığın insanlardan geldiğine / Büyük milletimin medenî cihanda en büyük mevkii kazanacağına, hamaset dasitanla­rıyla tarihi dolduran kudretli Türk ordularının birliğine / Ve Gâzi’nin Allah’ın en sevgili kulu olduğuna, bütün hulus-i kalbimle şehadet ede­rim, eylerim!’

 

“MİLYON KERE, MİLYAR KERE ATATÜRKÇÜ DEĞİLİM”

Nedir bunlar? Laiklik mi bu? Modern düşünce mi? İnsan uta­nır be böyle saçmalıklarla milletin kafasını bulandırmaya! Bu saç­malıklara inanmak Atatürkçülük ise ben milyon kere, milyar kere Atatürkçü değilim. (…) Cumhuriyet’imizin ilânından sonra bazı imansız ve idraksiz kişiler Allah’ı inkâr ettiler. Peygamber’imizi uydurmacılıkla suçladılar. Kur’an’ı onun hayâl dünyasından kopup gelen saçma sapan bir kitap olarak gösterdiler.

Bâzı kişiler Atatürk’ü Allah gibi, peygamber gibi gösterdiler. Bazı kişiler Atatürk’e hem Al­lah hem peygamber dediler. Kemalizm’i İslâmiyet’in yerine koymaya çalıştılar. Bazı dalkavuklar, yeni Kâbe’mizin artık Çankaya olduğunu ileri sürdüler. O kadar ileri gittiler ki Sevgili Peygamber’imiz İçin Sü­leyman Çelebi’nin yazığı Mevlüd’ü Atatürk üzerine çevirdiler”

 

Velhâsıl, biz âcizi anlamayıp dinlemeden taş atanlar, acaba yakın tarihin büyük Türk kahramanı Serdengeçti’yi okuyup dinlerler mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.