Kamu-Sen Kahramanmaraş İl Temsilcisi Ziya Yenipınar, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla yaptığı basın açıklamasında, "Kadın; tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de günlük yaşamın her alanında sorunlarla yüz yüze bırakılan, hatta kimi zaman adeta sorunun kaynağı olarak görülen, toplumda erkeklerle eşit konuma ulaşması engellenen, ayrımcı ifadelerin odağında olan, toplumdaki görev ve sorumluluk dağılımına bakıldığında üretime katılarak çalışma hayatında aktif olarak bulunsa dahi “ana”, “ev işlerinden sorumlu kişi” nitelendirmeleri ağırlıklı olan kesimdir.
Yüzyıllar geçse dahi kadın algısında olumlu yöne seyreden yavaş bir değişim söz konusudur.
Toplumun bazı kesimleri tarafından ikinci derece sınıfsal konumda görülen kadın, oysa; Üretime katılır, bilgisini, emeği, beceri ve tecrübesiyle yoğurur, ülkemizin gelişim sürecine değer katar.
Çalışma hayatının asli unsuru, hatta yükü omuzlayan kesimidir.
Yeri gelir fabrikada uzun saatler boyunca çalışır, yeri gelir tarlada ücretsiz işçi olur, yeri gelir evde dağ gibi işlerin altından kalkar, çocuklarını en iyi şekilde geleceğe hazırlar.
Buna rağmen değer görmez, yaptığı iş küçümsenir.
Toplumsal iş bölümü açısından kadına biçilen rollere baktığımızda, kadınların nasıl bir sınıfsal ayrımcılık mekanizmasının dişlisi haline getirildiğini görebiliriz. Kadını devre dışı bırakarak, onu hem çalışma hayatından hem de toplumsal ve sosyal hayattan uzak tutarak ya da kayıt dışı çalıştırarak, çalışma hayatında kadına ikincil görevleri “uygun” görerek, erkeklerle eşit şartlarda yarışmalarına imkân vermemek, üst düzey pozisyonları “erkek egemen” anlayışla tasarlamak ve buna göre konumlandırmak temel toplumsal sorunumuzdur.
Kadınların işgücüne katılım oranı artırılmalıdır.
Bakınız;
2021 yılı IV. çeyreğinde TÜİK verilerine göre ülkemizde 15 yaş üstü grupta mevsim etkisinden arındırılmış işgücüne katılım oranı kadınlarda yüzde 34,2’dir. Bu oran erkeklerde yüzde 71,4’tür. Kadınlarda işsizlik oranı yüzde 14; erkeklerde yüzde 9,9’dur. İstihdam oranlarını incelediğimizde erkeklerde istihdam oranı yüzde 64,3’tür. Bu oran kadınlarda ise yüzde 29,4 olarak gerçekleşmiştir.
Çalışma hayatında aynı işi yapan kadın ve erkekler arasında ücret farklılığı dikkat çekmektedir.
Çalışma hayatında aynı niteliklerde, aynı statülerde bulunmasına, hatta aynı işi yapmasına rağmen kadın ve erkek arasındaki ücret farkı ILO Türkiye Ofisi ve TÜİK’in ortaklaşa hazırladığı “Cinsiyete Dayalı Ücret Farkının Ölçümü Türkiye Uygulaması Raporu”na da yansımıştır. Bu rapora göre, 2018 yılında cinsiyete dayalı ücret farkı yüzde 15,6’dır.
Kadınlar sivil toplum kuruluşlarının yönetim mekanizmalarında aktif olarak yer almalıdır.
Bu noktada kadınların sivil toplum kuruluşlarına üye olmasını sağlamak, sendikaların yönetim mekanizmalarında yer almasını teşvik etmek, aktif olarak görev almasının önünü açmak çok önemlidir. Kadınlarımızın bu konuda daha çok talepkâr olmasını ve kendilerini sürecin dışında tutmamasını özellikle istiyoruz.
Siyasette de kadınların temsil düzeyi çok düşüktür. Ülkemizin kurucusu Büyük Atatürk 1934 yılında kadınlara seçme ve seçilme hakkı verirken, o günlerden bugünlere siyasette kadınların temsili noktasında pek bir ilerleme olmadığı açıkça görülmektedir. 1935 yılındaki seçimlerde Türk kadını parlamentoda yüzde 4,5 oranında temsil edilirken, Meclise giren kadın milletvekili oranı 2019 yılında yüzde17,3 olmuştur.
Kadın cinayetlerini önlemenin, kadına yönelik şiddetle mücadelenin en etkili yolu eğitimli nesiller yetiştirmektir.
Sadece çalışma hayatıyla sınırlı değildir kadın sorunları…
En önemli “kadın sorunları”ndan birisi kadına yönelik şiddettir. Ne yazık ki hem dünyada hem de Türkiye’de kadın cinayetleri, kadına yönelik diğer şiddet türleri durdurulamamaktadır. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın kadına yönelik şiddetle mücadele kapsamında 2021 yılında hazırladığı IV. Ulusal Eylem Planı’nda (2021-2025); 2014 yılında Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü tarafından “Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması”nın sonuçları yer almış olup; burada her 10 kadından yaklaşık 4’ünün eşi veya birlikte olduğu erkeklerin fiziksel şiddetine maruz kaldığı ifade edilmiştir. Yine evlenmiş kadınların %12’sinin yaşamının herhangi bir döneminde cinsel şiddete maruz kaldığı belirtilmiştir. Türkiye genelinde kadınların, yaşamlarının herhangi bir döneminde maruz kaldıkları psikolojik şiddet oranı ise %44’tür. Yine aynı raporda 2016-2020 yılları arasında aile içi ve kadına karşı şiddet nedeniyle öldürülen kadın sayısı 1.539 olduğu belirtilmiştir. Öte yandan pandemi dönemi de kadına yönelik şiddetin artış gösterdiği bir dönemdir. Pandemide eve kapanma, insanların işlerini kaybetmesi, gelirlerinin azalması “erkek şiddeti”nin daha da ağırlık kazanmasına yol açmıştır.
Öncelikle kadın cinayetlerini önlemenin, kadına yönelik şiddetle mücadele etmenin en etkin yolu toplumu eğitmekten, bilinçlendirmekten ve farkındalık oluşturmaktan geçer. Cahil bırakılmış bir topluma kadının eğitimdeki, ekonomideki, çalışma hayatındaki, sosyal hayattaki önemini anlatmanız nafiledir. Bu noktada her türlü şiddet unsurunu reddeden eğitimli nesiller yetiştirmek milli bir görevdir. Ayrıca, yasaların etkili olarak kullanılmasını sağlamak, bunun yanında kadına şiddet uygulayanlara ağır cezai müeyyideler getirmek, hunharca davranışları sergileyenleri toplumun dışına itmek kadına yönelik şiddetin önlenmesine katkı sunacaktır.
Kız çocuklarının okullaşmasının önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır.
Hem kız hem erkek çocuklarında okullaşma oranlarındaki düşüş 2012-2013 eğitim-öğretim yılından bu tarafa dikkatlerden kaçmamaktadır. Özellikle kız çocuklarının okullaşma oranlarını incelediğimizde; 2012-2013 eğitim-öğretim yılında ilkokulda yüzde 98,92 iken, 2020-2021 eğitim-öğretim yılında yüzde 93,11’e düşmüştür. Ortaokulda 2012-2013 eğitim-öğretim yılında okullaşma oranı ortaokulda 92,88 iken, 2020-2021 eğitim-öğretim yılında 88,74’e düşmüştür. Tabi ki bu durumun nedenlerinin başında pandemi döneminin getirdiği olumsuzların etkisi de söz konusudur. Ortaöğretim okullaşma oranlarında ise kız çocuklarında 18.4 puanlık artış söz konusudur. Bu da elbette sevindiricidir. Ancak erkek çocukları ile kıyaslandığında kız çocuklarındaki okullaşma oranlarının daha düşük olması toplumuzun temel dinamiklerini sekteye uğratan bir duruma yol açmaktadır. Bu noktada kız çocuklarının okullaşma oranlarının artırılması için “Haydi Kızlar Okula” kampanyasının bir benzeri yeniden hayata geçirilmeli, eğitimin kız çocukları için hayati öneme sahip olduğunun altı çizilerek, aileler ikna edilmeli, ebeveynlerin çocuklarını okula göndermemeleri durumunda ise daha ağır yaptırımlar uygulanmalıdır.
Medeni Kanunun yürürlüğe girmesinin üzerinden 96 yıl geçmesine rağmen yasa dışı olarak evlendirilen, okutulmayan, evde çalıştırılan, istismar kurbanı olan kız çocukları, feodal yapı geleneğinin devamı olan başlık parası ya da berdel gibi gelenekleri sürdüren, kadından itaatçi davranmasını bekleyen aileler, diğer yandan normları sadece kadına indirgeyen, olumsuz “algı”lardan, “işleyiş”ten sadece kadını sorumlu tutan anlayış…
İşte tüm bunlar, kadın-erkek birlikte daha çok mücadele etmemiz, kadının da bir “vatandaş” olarak, bu toplumun asli öğesi olduğu gerçeğini kabul etmemiz ve normları buna göre düzenlenmemiz gerektiğini bir kez daha göstermektedir.
Büyük Atatürk’e omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layık gördüğü kadınlarımız için yaptıklarına minnettarız.
Türk kadını tarihin her evresinde akışı değiştirmiş, önemli başarılara imza atılmasında öncü rol üstlenmiştir. Öncelikle şunu söylemeliyiz ki; eski Türklerde kadınlar konum olarak üst düzeydeydi. Kadınlar üretimde aktif olarak yer alırlardı, çok eşli evlilikler yapılmazdı, Hatunlar devlet işlerinde söz sahibiydi.
Tarihimiz Türk kadınlarının kahramanlık öyküleri ile bezenmiştir. Topraklarımızın vatan yapılmasında, bayrağımızın göklerde anlı şanlı dalgalanmasında Türk kadınının yeri yadsınamaz.
İşgale karşı direnişi yaymak için çabalayan Halide Edip Adıvar’ın Sultanahmet Meydanı’ndaki o muhteşem konuşması, kadın öğretmenlerin, kız öğrencilerin, kadın örgütlerinin mücadelesi belleklerde taptazedir. Ya köylü kadınların var gücüyle cephane taşımasını, Türk kadınının Kurtuluş Savaşı’nda yaralıların bakımını üstlenmesini nasıl unutabiliriz? Gördesli Makbule, Şerife Bacı, Halime Çavuş, Kara Fatma, Nezahat Onbaşı ve daha nice milli mücadelenin kadın kahramanları da tarihimizin zühre yıldızıdır. Bu vesileyle cesareti önüne katıp, al bayrağımız için hem cephede hem de cephe gerisinde insanüstü bir gayret ortaya koyarak savaşan kahraman Türk kadınlarını saygıyla, minnetle, rahmetle yâd ediyoruz.
Cumhuriyetimizin kurucusu büyük Atatürk’ün omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layık gördüğü kadınlarımız için başlattığı okuma-yazma seferberliği, çıkardığı Tevhîd-i Tedrîsât Kanunu, kadınların, kız çocuklarının eğitime katılması için gerçekleştirdiği atılımlar, hem iktisadi hem de toplumsal hayatta var olmaları için gerçekleştirdiği inkılaplar kadının bugünkü konumuna ulaşmasının mihenk taşını oluşturmuştur. Atatürk’ün, “Çift süren, tarlayı eken, aile ocaklarının dumanını tüttüren, bütün bunlarla beraber sırtı ile, yağmur demeyip, kış demeyip, sıcak demeyip, cephanenin mühimmatını taşıyan hep onlar, hep o ulvi; o fedakar, o ilahi Anadolu kadınları olmuştur” sözleri mıh gibi aklımızda, kalbimizdedir. Atatürk’ün, 5 Aralık 1934 tarihinde kadınlara milletvekili seçme ve seçilme hakkı tanıması da onları siyasi hayata taşıyan en önemli yasal düzenlemedir.
Şehit öğretmenlerimizi şükranla anıyoruz.
Şehit kadın öğretmenlerimizi de unutmuyor, unutturmuyoruz. Eğitimin kutsal meşaleleri olan şehit öğretmenlerimizin hatıralarını söndürmeye hiçbir güç yetmeyecektir. 25 Ekim 1993’te Bitlis'in Yolalan Beldesi'ne bağlı Düzköy’de şehit olan öğretmenimiz Yasemin Tekin, 26 Ekim 1993 tarihinde Diyarbakır’ın Bismil ilçesinde şehit olan öğretmenlerimiz Neşe Alten ve Ayşe Konakçı, 9 Haziran 2017 tarihinde henüz 22 yaşında Batman Kozluk’ta şehit olan öğretmenimiz Şenay Aybüke Yalçın başta olmak üzere tüm şehit öğretmenlerimizi rahmet ve minnetle yad ediyoruz. Vatanımızın selameti için toprağa düşen, şehit olan tüm yiğit Mehmetçiklerimizin annelerinin, eşlerinin önünde saygıyla eğiliyoruz. Kadın eğitim çalışanlarımızın ve tüm kadınlarımızın 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutluyoruz.
Özlem Türeci, Ayşe Begüm Onbaşı, Yasemin Adar, Sümeyye Boyacı, Şahika Ercümen ve daha niceleri bilim, sanat ve sporda gösterdiği başarılarla gururumuz olmuşlardır. Türk tarihi boyunca eğitimde, bilimde, kültür/sanatta, sporda ve daha birçok alanda gösterdiği başarılardan dolayı adından söz ettiren kadınlarımıza da şükranlarımızı sunuyoruz" ifadelerini kullandı.