Son siyasi gelişmeler ve buna bağlı oluşan atmosfer bize gösteriyor ki, önümüzdeki günler Olimpos Dağı’nın çocukları ile Hira Dağı’nın çocuklarının yüz yıllardır süregelen kavgasının değil, ganimet paylaşmakta adil olamayan Hira Dağı’nın çocuklarının kendi iç hesaplaşmasının yaşandığı zamanlar olacak.
Bu oluşması muhtemel hesaplaşmanın sonuçlarının ümmet adına endişe verici olacağı ve durumdan faydalanacak kitlelerin ulaşabileceği iktidarın geleceğin Türkiye’si için pek de iç açıcı bir tablo ortaya çıkaramayacağı kanaatindeyim.
Öyle ki, bir dönem iktidar nimetlerinden azami derecede istifade eder vaziyetteyken, oluşan yeni durumlarda kendine yer bulamayan ve kendini sürekli vazgeçilmez zannedenlerin oluşturduğu blok bir yanda, bunlara karşı durmak ve bulunduğu pozisyonu korumak adına her türlü itibar cellatlığını mubah gören ve her yeni duruma göre pozisyon alabilen diğer blok bir yanda, ikisi arasında iş yapmaya çalışan ancak yaptığı veya yapmaya çalıştığı işle ne o tarafa ne bu tarafa yaranamayan başka bir blok bir yanda, çekiştirdikçe çekiştiriyorlar.
Bu hengâmede ahlak ayaklar altında, fitne zirvede, huzur romanlarda kalıyor maalesef. Kimsenin ‘Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!’ diyecek mecali ve cesareti yok. Söylemeye çalışanlar illaki birileri tarafından linç ediliyor ve derhal bileti kesiliyor.
Kimse kendine münafıklığı kondurmuyor, lakin münafıklığın tüm alametleri içimizde kol geziyor. Kişileri ve kurumları itibar suikastına uğratmak, cep telefonundan atılacak bir tweet kadar kolay. Bunun ne bir hukuki yaptırımı oluyor, ne de bunu yapanlara toplumsal bir tepki veriliyor. Aksine bu kişiler geliştirdikleri ahlaksızca savunma refleksleriyle itibar görür hale geliyorlar.
Hemen herkesin konuştuğu her şey için, hangi menfaat ilişkisinden dolayı böyle konuştuğu sorgulanır hale geliyor. Övgü ile bahsederken de, yergi ile bahsederken de mutlaka bir çıkar ilişkisi olduğu imajı bir türlü silinemiyor.
Hiç kimseye güvenmemenin bir düstur olduğu, güvenilmeyecek kişiler tarafından kulaklarımıza fısıldana fısıldana toplumsal bir gerçeklik halini alıyor. Bu halde yaşamaya başlayanlar, başkalaşıyor ve güvenmeleri gerekenlere güvenmiyor, güvenilmez kişilerle dost oluyor.
Sorumluluk duygusu, yakın çevremizdeki menfaat odaklarının şehevi arzularının tatmininden öteye geçmiyor. Milletin ali menfaatleri söz konusu olduğunda kimsenin nefis muhasebesi yapıp, bir adım geride kalmayı göze alası gelmiyor.
Hep bir yarış ve hep bir eleminasyon havası esiyor. Kalite düşüyor.
Kaliteli olmak prim yapmayan bir gereksizlik olarak algılanıyor. Arsızlık, aymazlık, pervasızlık ve hadsizlik prim yapan yeni değerler olarak karşımıza çıkıyor.
Her konuda herkesi eleştirenlerin ve her konuyu tevil ile eleştirilmez sayanların iplerinin aslında aynı merkezde olduğu gözden kaçırılıyor.
Zaman geçiyor, umutlar tükeniyor ve Olimpos’un çocukları avuçlarını ovuşturarak olup biteni izliyor.
Mukadder görünenin oluşmaması için kıyılarda köşelerde dua edenlerin sayısı her geçen gün azalıyor. Duanın gücüne iman edenlerin kıymet-i harbiyesi kalmıyor.
Ve dünya nimetleri Hira’nın çocuklarını tarihte defaten yaşandığı gibi, bir kere daha aldatıyor.
Bu aldanışın oluşacak sonucunun vebali, sorumluları tarafından hafife alınıyor.
Yaklaşıyor, yaklaşmakta olan…
Allah’ım sen bizi koru.