AK Parti Ankara Milletvekili Aydın Ünal, PKK'ya yönelik operasyonlar ve "Kürt sorunu"yla ilgili TBMM'nin harekete geçmesi istemiyle HDP'nin İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkçü'nün yazdığı mektuba yanıt verdi.
"Biliniz ki, teröre rağmen, terörle arasına mesafe koy(a)mayan siyasi parti ve siyasetçilere rağmen, Türkiye düşmanlarının taşeronu örgütlere rağmen bu mesele çözülecek, bu kan ve gözyaşı dinecek, ülkeme er ya da geç mutlaka kardeşlik baharı gelecektir." diyen Aydın Ünal, "Bu kutlu ve mübarek mücadelede sizleri de aramızda görmeyi, en azından aynı duyguları paylaşmayı arzu ederiz." sözleriyle Ertuğrul Kürkçü'ye çağrıda bulundu.
"Şu anda, Doğu ve Güneydoğu illerinde ve ilçelerinde, her gün ölüm kusan, bebeklere, çocuklara, kadınlara, yaşlılara acımasızca kurşun sıkan, kazdığı hendeklerle günlük yaşamı felç eden teröristlere karşı HDP daha ne kadar sessiz kalacak; daha ne kadar bu insanlık dışı saldırıları görmezden gelecek? Ortaya çıkan manzaradan dolayı Devleti, güvenlik güçlerini, Cumhurbaşkanlığını ve AK Parti’yi itham ederek, HDP acaba daha ne kadar bu insanlık dışı terörü perdeleyecek? HDP, terör örgütünün zalimane, canavarca, sınır tanımayan saldırıları karşısında Kürtlere gerçek dışı bahaneler üretmeyi daha ne kadar sürdürecek?" sorularını yönelten Aydın Ünal, "Terör örgütüyle başederiz Sayın Kürkçü… Ancak, yalanlar, iftiralar, gerçek dışı beyanlar, bu umursamazlık, bu suskunluk, bu vicdan yoksunluğu gerçekten içimizi acıtıyor. Her gün Anadolu çocukları şehit olurken, Kürt çocukları tek tek ölürken, şehirler teröristlerce yıkılırken gösterilen vurdumduymazlık bizi incitiyor." dedi.
Ünal, "Şehirleri yaşanmaz hale getirenleri kirli bir propagandayla sürekli cesaretlendirmek, insani ve vicdani değerleri çiğnemek kadar, kandırılmış Kürt çocuklarını da intihara sürüklemektir. Kürt gençlerini, asla kazanamayacakları beyhude bir maceraya teşvik etmek, bu şekilde ölmelerini izlemek en başta ahlaksızlıktır, vicdansızlıktır" değerlendirmesini yaptı.
"Siyasetçi, şiddeti meşru görüyorsa, şiddeti yüceltiyorsa, şiddet uygulayanları görmezden gelip şiddet suçunu perdeliyorsa, en başta siyaseti, en başta kendisini inkar ediyor demektir" ifadesini kullanan Ünal, "Şiddetle arasına mesafe koymayanlar, şiddeti dışlayıp yerine siyaseti ikame etmeyenler, siyasetini terör baronlarının ve patronlarının vesayeti altında icra etmeye çalışanlar, şiddet uygulayanlara 'yeter artık' diyecek cesareti gösteremeyenler, çözüm üretebilen değil, çözümü tıkayanlar, siyaseti de zayıflatanlardır." dedi.
''AK PARTİ TAVİZ VERMEDEN ÇÖZÜMÜN PEŞİNDEN KOŞTU''
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, 2002 yılından bugüne her alanda devrim niteliğinde reformlar gerçekleştirdiğini ancak en büyük adımları Kürt meselesinin çözümünde attığına dikkati çeken Ünal, süreçle ilgili hatırlatmalarda bulundu.
Ünal, "2005 yılında Diyarbakır'da 'Kürt meselesi benim meselemdir' demiş, ardından da hem söylemleriyle hem de cesur kararlarıyla, vesayet odakları ve çetelere rağmen somut adımlar atmıştır. Başta ret, inkar ve asimilasyon politikalarının sona ermesi olmak üzere gerek Kürtler'in, gerekse diğer etnik ve inanç gruplarının sorunları Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki AK Parti Hükümetleri döneminde tek tek çözüme kavuşturulmuş, çözüm yoluna konulmuştur" değerlendirmesini yaptı.
Terör örgütünün, Abdullah Öcalan'ın 2013 Nevruz'undaki çağrısına kulak tıkadığını, Öcalan'a verdiği sözleri tutmadığını, silahları gömmediği gibi Çözüm Süreci'ni istismar ederek kabul edilemez faaliyetlerin içine girdiğini belirten Ünal, "AK Parti, kurulduğu andan itibaren çözümün, kardeşliğin, birliğin mücadelesini verdi. AK Parti, gezi komplosuna, paralel darbe girişimine, ulusal ve uluslararası tüm kumpaslara ve algı operasyonlarına rağmen demokrasiden, hukuktan, güvenlik-özgürlük dengesinden taviz vermeden çözümün peşinden koştu. Aynı mücadele ruhunu, aynı dik duruşu, aynı kararlılık ve cesareti HDP'den de görmeyi çok arzu ederdik" ifadelerini kullandı.
İşte Aydın Ünal'ın Ertuğrul Kürkçü'ye cevap olarak kaleme aldığı mektup:
Sayın Kürkçü,
31.12.2015 tarihli mektubunuz ile ekini aldım ve okudum. Nazik üslubunuz ve 2016 yılına ilişkin temennilerinizden dolayı teşekkür ederim. 2016 yılının, ülkemiz, 78 milyon aziz milletimiz ve tüm insanlık için hayırlar getirmesini Rabbimden niyaz ediyorum. Bugün özgür, bağımsız, müreffeh ve kardeşçe bir ülkede yaşamamızı temin eden tüm şehitlerimizi de bu vesileyle rahmetle, minnetle yadediyor, mekanları inşallah Cennet olsun diye dua ediyorum. Aynı şekilde, terör saldırılarında hayatını kaybeden, başta terörün cani ve vahşi yüzünün görülmesinde sembol isimler haline gelmiş Hatice Belgin, Yasin Börü ve Fırat Simpil olmak üzere sivil ve masum vatandaşlarımızın da tamamına rahmet diliyorum. 2016 yılı ve sonrasının, terörün bittiği; şiddetin, Türk ve Kürt kardeşliğinin arasına hendek kazma girişimlerinin akamete uğradığı, siyasetin yegane çözüm yöntemi olarak öne çıktığı ve güç kazandığı bir süreç olmasını da yürekten temenni ediyorum.
Sayın Kürkçü,
Mektubunuzda kullanmış olduğunuz bazı kavramlara itirazımı da burada en başta vurgulamak isterim. “savaş”, “şiddetle çözmek”, “tenkil”, “tehcir” gibi kavramlar, yaşadığımız süreci izah ve tasvirden uzak olduğu kadar, sorunun anlaşılmasını, hatta yalın bir şekilde görülmesini de engelleyen kavramlardır. Türkiye Cumhuriyeti, egemenlik haklarına, toplumsal barışa, milli birlik ve kardeşliğine saldıran, Türkiye’nin hasımları tarafından desteklenen, en başta Türklerin ve Kürtlerin düşmanı olan; hiçbir ilke, sınır, hukuk ve insani değer taşımayan terör örgütlerine karşı hukuk ve demokrasi içinde tavizsiz bir mücadele yürütmektedir. Savaş, düzenli ordular arasında olur. Pusularda kahpece saldırıp kaçan ihanet şebekelerine yönelik mücadele “savaş” olarak nitelendirilemez. Terörün baskısı, zulmü, şiddeti nedeniyle evlerini güvenlik sağlanıncaya kadar geçici olarak terketmek zorunda kalan vatandaşlarımızın durumu da “tehcir” ve “tenkil” kavramlarıyla izah edilemez. Tekrar etmeliyim ki, yanlış kavramlar, sorunun görülmesini perdeler ve çözümü daha da zorlaştırır.
Yaşamakta olduğumuz, 2015 yılının sonlarında yoğunlaşan, maalesef 2016 yılına da sarkan, güvenlik güçlerimizin ve sivil masum vatandaşlarımızın katledildiği, çok sayıda teröristin de etkisiz hale getirildiği hadiselerde, saldırgan tarafı ısrarla görmeme ve saklama çabasının da son derece sakıncalı olduğunu belirtmeliyim. Güvenlik güçlerimizin adeta “uzaylı yaratıklarla”, bilinmeyen, görülmeyen cisimlerle mücadele ettiği, ya da sanki durduk yerde ilçelerde operasyonlar yaptığı algısını sistemli şekilde yaymaya çalışmak, daha fazla kanın akmasına, daha fazla canın yitirilmesine zemin hazırlamak, teröristleri yüreklendirmek, cinayeti meşrulaştırmaktır. İlçelerimizin bazı mahallelerine yerleşerek, güvenlik güçlerine, sivillere, kadınlara, yaşlılara, çocuklara, kendisi gibi düşünmeyenlere; ambulanslara, hastanelere, okullara, kamu binalarına, tarihi mekanlara, ezana ve camilere canice, vandalca saldırılar düzenleyenleri ısrarla görmezden gelmek, en küçük bir eleştiri dahi yöneltmemek, cinayetlere açıkça ortak olmaktır. Şehirleri yaşanmaz hale getirenleri kirli bir propagandayla sürekli cesaretlendirmek, insani ve vicdani değerleri çiğnemek kadar, kandırılmış Kürt çocuklarını da intihara sürüklemektir. Kürt gençlerini, asla kazanamayacakları beyhude bir maceraya teşvik etmek, bu şekilde ölmelerini izlemek, siz de takdir edersiniz ki, en başta ahlaksızlıktır, vicdansızlıktır.
Hatırlatmalıyım ki, siyasetçi, şiddeti meşru görüyorsa, şiddeti yüceltiyorsa, şiddet uygulayanları görmezden gelip şiddet suçunu perdeliyorsa, en başta siyaseti, en başta kendisini inkar ediyor demektir. Şiddetle arasına mesafe koymayanlar, şiddeti dışlayıp yerine siyaseti ikame etmeyenler, siyasetini terör baronlarının ve patronlarının vesayeti altında icra etmeye çalışanlar, şiddet uygulayanlara “yeter artık” diyecek cesareti gösteremeyenler, çözüm üretebilen değil, çözümü tıkayanlar, siyaseti de zayıflatanlardır.
Sayın Kürkçü,
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, 2002 yılından bugüne kadar her alanda devrim niteliğinde reformlar gerçekleştirmiş; ancak en büyük adımları Kürt meselesinin çözümünde atmıştır. Sayın Cumhurbaşkanımızın siyasi tarihi boyunca, tehditlere, saldırılara, darbe girişimlerine, vesayet odaklarının ve çetelerin baskılarına karşı koyduğu cesur tavır, bu tavır sebebiyle milletten aldığı destek ve elde ettiği başarılar, her siyasetçi için örnek teşkil etmektedir. Kürt meselesine yaklaşımıyla, meseleyi en sağlıklı şekilde tespit etmesiyle, meseleyi çözme yönünde sahip olduğu ve gösterdiği iradesiyle, attığı cesur adımlarla, Recep Tayyip Erdoğan, Cumhuriyet tarihimizin ve bu geniş coğrafyanın gördüğü en yürekli, en dirayetli ve en kucaklayıcı liderlerden biridir. 2005 yılında Diyarbakır’da “Kürt meselesi benim meselemdir” demiş, ardından da, hem söylemleriyle, hem de cesur kararlarıyla, vesayet odakları ve çetelere rağmen somut adımlar atmıştır. Başta red, inkar ve asimilasyon politikalarının sona ermesi olmak üzere, gerek Kürtler’in, gerekse diğer etnik ve inanç gruplarının sorunları Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki AK Parti Hükümetleri döneminde tek tek çözüme kavuşturulmuş, çözüm yoluna konulmuştur. Neşet Ertaş’la Şivan Perver’i, Ahmede Hani ile Yunus Emre’yi, Yozgatlı anne ile Hakkarili annenin acılarını aynı cümlelerde dile getirebilen yegane Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olmuş; kültürlerin, dillerin, hakların üzerlerindeki baskılar onun önderliğinde tek tek tarihin tozlu raflarında yerini almıştır. Doğu ve Güneydoğu illeri bu dönemde en büyük yatırımlara genelde Türkiye’nin, özelde Kürt kardeşlerimizin hayal dahi edemeyeceği reformlar yapılmış, en tabii insan hakları teslim edilmiştir. Sadece Kürtçe’nin izlediği seyir bile tek başına Türkiye’nin nereden nereye geldiğini göstermektedir. Sokakta, cezaevlerinde, kamu kurumlarında Kürtçe konuşulamazken, Kürtçe şarkılar, türküler linç edilirken, Kürt sanatçılar sürgüne giderken; 24 saat Kürtçe TV yayınının, Kürtçe propagandanın, Kürt dili eğitiminin, Kürtçe enstitülerinin açılmasını, Kültür Bakanlığı eliyle Kürtçe kitaplar basılmasını sağlayan, klavyeler üzerindeki zincirleri kıran, değerli sanatçılarımız İbrahim Tatlıses ve Şivan Perver’i Diyarbakır’da kucaklaştıran da yine Recep Tayyip Erdoğan’dır.
Recep Tayyip Erdoğan’ın, “baldıran zehri içmek gerekiyorsa içerim”, “bedeli ne olursa olsun çözeceğiz” şeklinde beyan ettiği kararlılık, 2010 ve sonrasındaki 6 seçimde milletimizin çoğunluğundan ve 7 coğrafi bölgemizden tam destek almıştır. Meselenin çözümü ve kardeşlik yolunda tarihi bir fırsat, tarihi bir mutabakat elde edilmiş, çözüm umutları çoğalmış, oluşan kardeşlik iklimini daha ileriye taşımak için de irade ortaya konulmuştur. Ne var ki, terör örgütü, Abdullah Öcalan’ın 2013 Nevruz’undaki çağrısına kulak tıkamış, Öcalan’a verdiği sözleri tutmamış, silahları gömmediği gibi, Çözüm Süreci’ni istismar ederek kabul edilemez faaliyetlerin içine girmiştir. Nitekim 2015 yılının Temmuz ayında, Suruç’ta polislerimizin şehit edilmesiyle başlayan süreçte, terör örgütü kanlı yüzünü tekrar göstermiş, hem güvenlik güçlerimizin, hem de Kürt çocuklarının kanını akıtmaya devam etmiştir.
Sayın Kürkçü,
Evet, sizin de ifade ettiğiniz gibi, “TBMM bu gidişe karşı dilsiz kalamaz.” Bu gerçekten hareketle, AK Parti, kurulduğu andan itibaren çözümün, kardeşliğin, birliğin mücadelesini verdi. Bu konuda yapılması gerekenleri cesaretle yaptı ve yapmayı da sürdürüyor. AK Parti, Gezi Komplosu’na, Paralel Darbe Girişimi’ne, ulusal ve uluslararası tüm kumpaslara ve algı operasyonlarına rağmen demokrasiden, hukuktan, güvenlik-özgürlük dengesinden taviz vermeden çözümün peşinden koştu. Aynı mücadele ruhunu, aynı dik duruşu, aynı kararlılık ve cesareti HDP’den de görmeyi çok arzu ederdik. Gençlerin ölümünü durdurmak, akan kanı, akan gözyaşını dindirmek için HDP’nin ve HDP milletvekillerinin de yüreklerini ortaya koymalarını beklerdik. AK Parti’nin vesayete karşı verdiği mücadelenin bir benzerini, HDP’nin ve HDP milletvekillerinin de terör örgütüne karşı göstermesini isterdik. Ama bu yapılmadı, bir tarihi fırsat heba edildi, kan, ölüm, şiddet ve acılar üzerinden siyasi istismar tercih edildi.
Şu anda, Doğu ve Güneydoğu illerinde ve ilçelerinde, her gün ölüm kusan, bebeklere, çocuklara, kadınlara, yaşlılara acımasızca kurşun sıkan, kazdığı hendeklerle günlük yaşamı felç eden teröristlere karşı HDP daha ne kadar sessiz kalacak; daha ne kadar bu insanlık dışı saldırıları görmezden gelecek?
Ortaya çıkan manzaradan dolayı Devleti, güvenlik güçlerini, Cumhurbaşkanlığını ve AK Parti’yi itham ederek, HDP acaba daha ne kadar bu insanlık dışı terörü perdeleyecek?
HDP, terör örgütünün zalimane, canavarca, sınır tanımayan saldırıları karşısında Kürtlere gerçek dışı bahaneler üretmeyi daha ne kadar sürdürecek?
Terör örgütüyle başederiz Sayın Kürkçü… Ancak, yalanlar, iftiralar, gerçek dışı beyanlar, bu umursamazlık, bu suskunluk, bu vicdan yoksunluğu gerçekten içimizi acıtıyor.
Her gün Anadolu çocukları şehit olurken, Kürt çocukları tek tek ölürken, şehirler teröristlerce yıkılırken gösterilen vurdumduymazlık bizi incitiyor.
Kürt çocukları, güya Kürtlerin hakkını savunduğu iddiasında olan bir terör örgütü tarafından her gün öldürülürken; Kürt çocukları, güya Kürtlerin partisi olduğunu iddia eden bir siyasi hareket tarafından her gün ölmeye ve öldürmeye teşvik edilirken, daha ne kadar susacaksınız?
Ben bir AK Parti milletvekili olarak, omuzlarımdaki tarihi sorumluluğun bilinciyle, teröre karşı mücadeleyi sonuna kadar destekleyecek, Türk ve Kürtlerin kardeşliğini pekiştirmek için de son nefesime kadar inşallah mücadele edeceğim. Türk’ün Kürtsüz, Kürt’ün de Türk’süz olamayacağı inancıyla, Türkiye Cumhuriyeti üst kimliği altında birlikte yaşam imkanını tesis etmek için var gücümle çalışacağım. Arkama medya desteği almadan, arkama başka ülkelerin çıkar kaygılarını almadan, ideolojilerin kör kuyularında, terör örgütlerinin faşizan ve mutaassıp karanlıklarında kaybolmadan insanlığın ve inancımın gerektirdiği gibi hür, bağımsız ve bir arada yaşama iradesini sonuna kadar savunacağım.
Biliniz ki, teröre rağmen, terörle arasına mesafe koy(a)mayan siyasi parti ve siyasetçilere rağmen, Türkiye düşmanlarının taşeronu örgütlere rağmen bu mesele çözülecek, bu kan ve gözyaşı dinecek, ülkeme er ya da geç mutlaka kardeşlik baharı gelecektir.
Bu kutlu ve mübarek mücadelede sizleri de aramızda görmeyi, en azından aynı duyguları paylaşmayı arzu ederiz.
Bu düşüncelerle satırlarıma son veriyor, farklı bir bahara kavuşma arzusuyla sizi saygıyla selamlıyorum.