Hira Mağarası Resûller Resûlü Efendimiz’e ilk âyeti getiren Cebrail Âleyhisselâm’ın indiği ilâhî kudrete mekânlık etmiş ulu bir mağaradır. Mekke’deki on üç yıllık tebliğ ve tezkiye mücadelesinden sonra Medine’ye hicret ederken Sevr Mağarası gösterildi ve bu mekânda vahyin emirlerini aldı.
Bu mânada mağara ilahî hikmetlerle buluşma ve kalbî açma yeridir. Peygamber Efendimiz, Hz. Ebubekir’e “mağara arkadaşı” mânasına gelen “yâr-ı gâr” diye hitap ederlerdi. O’nun mübarek ayaklarının değdiği mağarada bir müddet halvet içinde olmak nasıl bir ulvî duygudur? Haccedenler ve umre yapanlar bu duyguyu cezbeye tutulup vecde geçerek ateşler içinde yaşamışlar mıdır?
İslâm düşüncesinde dünyâ bir mağaradır. Bu mağaradan bir an evvel çıkıp hakikate, yâni asıl vatana ulaşmaktır gaye. Dünyâ imtihanındayken mağaranın zâhirî ve mânevî vazifeleri vardır. Efendimiz Âleyhisselâtüvesselâm’a vahiy Hira Mağarası’nda geldiğinden Müslümanlar için mağara çile ve tefekkür edilen bir mekân anlamını taşır.
“BEDEN CANIN MAĞARASI, KALP MAĞARANIN İÇİDİR”
Kehf sûresinin 11. ve 25. âyetlerine göre Ashab-ı Kehf, yâni mağara dostları için mağara, “309 yıl uyutulup yeniden doğuşun gerçekleştiği ve yenilenmek için kapatıldığı hidayetin ve emniyetin” mekânıdır. Mağarada mutlak hakikatle buluşmuşlardır. Bu âyetin tefsirine göre beden ruhun mağarasıdır ve kalp de mağaranın merkezi, yâni Hakk’ın nazar ettiği yerdir.
Aynı sûrenin 16. âyetine göre mağara ehl-i dil için bir uzletgâhtır: “Mademki, onlardan ve Allah’tan ayrı olarak taptıklarınızdan uzaklaştınız, o hâlde o mağaraya sığının ki, Rabbimiz rahmetini size yaysın...”
“MAĞARA HALVETLERİ” OLMADAN DERVİŞ OLUNMAZ
Eskiden âbidler Hakk’ın zikrini yapmak ve halktan uzaklaşmak için bir mağaraya çekilirlerdi. Tasavvufta mağaraya çekilmek, cezbeli bir hâl ve zikir içinde bir müddet yalnız başına olmaktır. “Mağara halvetleri” olmadan, mağarada inziva çekilmeden derviş olunmazmış. Dervişlerin mağaraya çekilmesini, denî, yâni dünyâlık olandan sıyrılıp kendi benliğini Allah’a hasretmesini anlatan kıssayı bilmeden mağarayı kavramak zor.
Mürşidi, Niyâzî-i Mısrî Hz.lerini nefsini tezkiye için bilerek azarlar ve dergâhından kovar. Mısrî Hz.leri bir mağaraya çekilir, ağlar ve dua eder. Bir müddet sonra mürşidini mağaranın kapısında görür. Mürşidi, “Bu mertebeye ulaşman için seni denedim” der. Bu hâdisede mağara, ehl-i irfan için kendine gelme ve nefsini tezkiye etme mânasındadır.
Hz. İbrahim’in Nemrut’tan korunmak için sığındığı mağara onun peygamberliğe giden yoldaki imtihanın ilk mekânıydı. Hz. Eyyüb’ün, hastalığı için çekildiği mağara ilâhî hikmetlerin tecelli ettiği imtihan yeri, yâni sabır ve çile mağarasıydı.
YUNUS EMRE’NİN KALP KAPISI MAĞARADA AÇILDI
Yunus Emre Hazretlerinin, Tapduk’un dergâhından ayrıldıktan sonra bir mağaraya sığındığını, mağarada dervişlerle yaşadığı yemek duasının onu tekrar Tapduk’un dergâhına götürdüğünü okuyanlar bilirler. Hakikati bulmak yolunda nasibinde mağaraya gitmek vardı. Mağaraya varmamış olsaydı, Tapduk’un dergâhında kazandığı mertebeyi fark edip anlamayacak ve dönmeyecekti. Kalp kapısı mağarada açılmıştı. Duasının makbul olduğunu ve seyr u sülûkunun dergâhta tamamlanacağını mağarada idrak etti. Onun dervişlik hayatındaki merhaleyi mağara öncesi ve mağara sonrası diye ikiye ayırmalı.
Feridüddin Attar, “İlahînâmesi”inde, Padişah Keyhüsrev’in, saltanatın fâni olduğunu anlayıp sırlara vâkıf olunca yerine bir padişah atadığını, Cemşid’in kadehini alarak ermişler gibi malı mülkü terk ettiğini ve bir mağaraya çekildiğini, mağarada nâmı duyulmayana, nişanı kalmayana kadar kaldığını, böylece dünyâlık varlığından sıyrıldığını anlatır.
Âlimlere göre mağara, insanın manevî bakımdan kemâle ermesine vesiledir. Fakat mutlak değildir. Herkes için kurtuluş vesilesi olmayabilir. O asırlarda medreselerde ve câmilerde yapılan Halvetî zikirleri ilk zamanlarda mağaralarda yapılırmış.
Sual şu: “Modern, yâni hızlı hayat geçit vermiyor” diyerek haddinden fazla akılcı olan, görsel, dijital ve konforlu hayata hayli zaman ayıran modern zaman Müslümanları yahut mekanik Müslümanlar modern-kapitalizmle kavrulan şehirlerde ulvî mağara sâkinlerinin uzletini yaşamayı düşünmüşler midir?