Kemalist-ulusalcı Soner Yalçın 1 Kasım 2009’da Hürriyet’te “Türkler niye domuz yemiyor?” diye hayıflanan bir yazı yazıyor ve domuz etini “bilimsel açıklamalarla” savunuyordu:
“Domuz etinin yenilmesi haram kılınmıştır. Bunun rasyonel bir nedeni var mıydı? Sağlık nedenleri ileri sürülmektedir. Sağlık nedeniyle yenilmesi haram olsa, bu hal mutlaka kutsal kitaplarda belirtilirdi. Domuzun önüne ne gelirse yemesi de haram sayılmasına neden olarak gösteriliyor. Bu tezin doğruluğu tartışma götürür; çünkü birçok hayvan da (örneğin tavuk-horoz-hindi) yiyecek konusunda domuzdan farklı değildir. Hayvanların yedikleriyle temiz oldukları arasında pek doğru orantı yoktur. Özellikle halkın ileri sürdüğü nedenler pek inandırıcı değildi. Gelelim Türklerin neden domuz eti yemedikleri meselesine... Türklerin bu hayvana nefret düzeyinde yaklaşmalarıyla İslâm’ın domuz etini haram sayması arasında pek bir ilgi yoktu.”
Adı geçen gazeteci hınzır etinin haramlığının hurafe olduğunu anlatmaya şöyle devam ediyordu:
“Meselenin iktisadi boyutu vardı: Türkler göçebe bir toplumdu, göçebelik domuz yetiştiriciliğine uygun değildi. Domuz fazla yürüyebilen bir hayvan olmadığından bir yerden bir yere götürülmeleri imkânsızdı. Türklere göre getirisi en az olan bir hayvandı. Hiçbir iş gücü sağlamıyordu. Domuzu yerleşik toplumlar (Çin gibi) besliyorlardı. Göçebeler ile yerleşikler arasında hep nefret ilişkisi olmuştur. Yerleşikler, göçebeleri vahşi, barbar olarak görüyorlar, göçebeler de evlerinde, dükkânlarında oturan yerleşikleri hiç sevmiyor, ‘yatuk’, tembel diyorlardı. Türklerin domuzdan nefret etmelerinin ve bunca hurafeyi çıkarmalarının nedeni de buydu. Bilim insanının açıkladığı durum budur.”
Anlattıklarının hepsi fasaryadır. Türklerin İslâm’dan önce domuz eti yememelerinin sebebi o devirde din olarak kavradığı Göktanrı inancının buyrukları gereğince domuz besleyen Çinlilere benzemek düsturudur. Müslüman olunca da, Bakara suresi, 173. âyetin lahm-ı hınzırın (domuz etinin) yasaklandığını buyurmasıyla bu murdar hayvanın haram olduğuna zaten iman etmişlerdi.
Müslüman Türklerin hınzır etini yememesinin bu hurafeden kaynaklandığını “bilim insanından” öğrenmiş. Belirtelim ki Batı lügatinde “bilim insanı” demek, dinî bilgileri esas kabul etmeyen ve bir mânada dinsiz demektir. Ne diyelim, iddia sahibi gazeteci domuzsever ve ulusalcı olduğu için, dolayısıyla câhil sayılır.
“TÜRKLERİN DOMUZ ETİ YEMEMESİ DİNÎ DEĞİL”MİŞ!
Hürriyet’in altı ok muhibbi Kemalist yazarlarından Özgür Bolat da 5 Kasım 2009’da “Domuz eti neden haram?” yazısıyla katılmış domuzsever aydınlar kafilesine. Soner Yalçın’ın “Türklerin Domuz eti yememesi dinî değil, ekonomiktir” görüşünü desteklediğini beyan ettikten sonra kendisi hülâsaten şöyle diyor:
“Domuz etinin haram olmasına dair birçok hurafe var. Domuz eti yiyen insanlar kıskanç olmazmış. Bu kesinlikle doğru değil. Domuz kendi pisliğini yiyormuş. En fazla kendi pisliğini yiyen hayvan tavuktur. Domuz organları insanınkine benziyormuş. Bu onu neden haram yapsın?”
Her tarafı necaset ve haram kokan bu sözlerin sahibine Allah akıl versin demekten başka çâre var mı?
KEMALİST PROFESÖR: “HÂLÂ DOMUZ ETİ GÜNAHTIR’DA KALDIK”
“Domuz eti yemek günahtır’da kaldık” diyen Kemalist akademisyen Prof. Dr. A. Özdemir Aktan, Müslüman mahallesinde salyangoz satanların durumuna düşmüş. Kendi düşünsün. 31 Ocak 2010 tarihli bütün gazetelerde haber edilen konferansındaki şu birkaç cümle bu ülkeye saygısızlık değil de nedir?:
“Dinin toplumları idare etmek ve uyutabilmek için kullanılan iyi bir silah olduğunu” söylüyor ve ardından “Biz hâlâ ‘domuz eti yemek günahtır’da kaldık. Bunu tartışamıyoruz. Niçin günahtır? Acaba değiştirsek mi? Bunu kimse söylemeye bile cesaret edemiyor. Bunu yapmalı mıyız? Bence evet yapmalıyız” diyor.
Garipsenecek bir durum yok; Müslüman ülkesinde domuz etinin yenilebileceğini söyleyen akademisyen ancak lâ-dinî altı ok Cumhuriyetinden zuhur eder.
Görüldüğü üzere Kemalistlerin içinden hâlâ domuzseverler çıkıyor. Bunlara meyledenin akıbeti kötüdür, vebali ağırdır.
Türkiye’de her hükümet, Avrupa Birliği mevzuatları ve lâ-dinî Cumhuriyet kanunlarının dayatmasıyla da olsa Müslüman bir ülkede kâfir usulü olan domuz eti reklâmının yapılmasından ve satılmasından mes’uldür.
********************
“TÜRKÜ BİR NİMETTİ”
Hâl ehli Yücel Ayrıçay dostumuzun bir seher vaktinde gönül kapısının açılmasına vesile olan yaşadığı derûnî bir hâlini neşretmemize râzı olmayacağını biliyorum. Buna rağmen, fakîrle paylaştığı bu güzel hâlinin bir başkasının derûnunda da aynı duyguları yaşatacağına inandığım için hâl ehli herkese duyuruyorum:
“Sabah namazını kılmış evine dönüyordu. Radyodan Âgâhî'nin nefesi içini ürpertti: ‘Seher yeli çaldım yârin kapısını / Baktım yârin kapıları sürmeli’. Kalbinin yandığını hissetti. Kapalı kapıları aç Yâ Rab. Nice canlar yığılmış önünde ağlaşıyor. Tam o sırada sağda kılığıyla kıyafetiyle gariban bir adam el etti. Frene basıp durdu, adam ‘selâmun aleyküm’ diyerek bindi arabaya. İnşaatta temizlik yapan, kendinden bir kaç yaş büyük olmasına rağmen yirmi yaş büyük gösteren, omuzları çökmüş, yüzü kırış kırış adamı gitmek istediği yere bıraktı. Sonra biraz evvel dinlediği türkü geldi aklına. Gözleri doldu. Allah'a, kapısını çalabileceği bir bahane verdiği için şükretti. O türkü bir nimetti. Sabah bir nimet, şu kıldığı namaz bir nimet, o adam, bindiği araba, adamın ona denk gelmesi, durup almanın nasibine ihsanı, bizi nazlı nazlı gezdiren dünya, ciğerlerine dolan nefes... Bütün bunların aklına üşüşmesi birer nimetti. Anladı ki kendisi yoktu, bir hiçti aslında. Ya da belli belirsiz, etkisiz bir suretten ibaretti. Kapıyı çalan da, kapı da, açan da, şu binleri kapısında bekleten de O'dur. O'na O'na sığındı.”
******************************
AMERİKA’YA DAİR GÜNÜN EN ÇARPICI VE ANLAMLI SÖZÜ
Medyada, Irma kasırgası yahut tayfununun Amerika’ya iyi bir sille çekip sarsacağına dair yazılmadık şey kalmadı. Âmenna! Fakat âciz nazarımıza göre bu mevzuda i’caz yüklü en çarpıcı en anlamlı sözü Yoldaki Kalemler dergisinin sahibi şair ve hikâyeci Hasan Ejderha dostumuz söylemiş:
“ABD'yi tayfun vurmuş. Daha bizim TAYFUN'un (Göktürk) elini göklere açıp vuracağı günü beklesinler; o zaman yer ile yeksan olacaklar.”
*****************
“GECEYE DOLUNAY İKRAMI”
Fikir ve Gönül Dükkânı’nın türküdar ı şair Fazlı Bayram dostumuz Yoldaki Kalemler dergisinde “Geceye dolunay ikramı” adlı dost içre bir şiir yazmış ki, dostluk üstüne tâlim edenlerin okumasında fayda var:
“ay dı / yüzü mü ay dı / ay yüzü müydü / biz bilmedik / ışığında ağırladı bizi / içimiz aydınlandı / hocam dı / ay mı hocam / hocam mı aydı / hüznünde ağırladı bizi / biz bilmedik / evinin üstünde toplandık / başının üstünde tuttu bizi / biz bilmedik / inciri yedik / üzümü hetifledik / Ahmet abi türkü çekiyordu kalemine / Ali hocam hocam dı / hocam Ali hocam / her şey bir şey di / bir şey her şey / biz bilmedik / göl şahit / ağaçlar şahit / dağlar düldülden beri şahit / yavşan / başkonuş / bir de gönül dağı
hele de Hasan ağabey / karadere’den beri şahit tutuyordu / çocukluğunu / biz bilmedik / hocama misafirdik / serhoştuk hiç ayılmadık”