Türkiye, Büyük Doğu Fikrine muhtaç

Ahmet Doğan İlbey

Necip Fazıl, lâ-dinî Kemalist Cumhuriyete karşı İdeolocya Örgüsü adlı eserinde İslâm düşüncesini tasavvufla terkip yaparak inkılâpçı bir fikir oluşturur. Bu, Müslümanların dâvasıdır ve bu dâvanın adını da Büyük Doğu Dâvası olarak adlandırır. 

Büyük Doğu, Allah dememin yasak olduğu Kemalist Cumhuriyet diktasının en zâlim yıllarında 1943’de çıkardığı Büyük Doğu mecmuasıyla fikrî bir cemiyet olarak doğdu. Bu doğuşun arkasında, yâni üstadın kısa bir zamanda çölden kurtulup yeşil bir vahada kendi bulduğu mânevî güç olarak Abdülhâkim Arvasi Hazretleri vardı.

Ezanların susturulduğu, câmilerin satıldığı Cumhuriyetin şenaat döneminde Büyük Doğu fikriyatının esaslarını kurduktan sonra, Müslümanların Büyük Doğu ruhuna sahip olabilmeleri için bir inkılâba muhtaç ol­duklarını, Hz. Peygamberimiz’in mukaddes ayak izleriyle açılmış yolu bulmak mânasına gelen İslâm inkı­lâbının ancak Şeriat, tasavvuf ve bunların hikmetlerine sahip Müslümanlar eliyle gerçekleşebileceğini ülkenin her köşesinde anlatır. Yazıp anlattıkları hülâseten şöyle:

Büyük Doğu’yu öz vatanımızdan başlayarak güneşin doğduğu istikameti kurcalayan madde ve kemmiyet zemininde aramıyoruz. Vatanımızın bugünkü ve yarınki sınırlarıyla çevrili bir ruh ve keyfiyet plânında arıyoruz. O, kendini mekân çerçevesinde değil, zaman çerçevesinde gerçekleştirmeye talip... Maddi ve mânevî sınır dışı ırk gayreti, kavim hırsı ve toprak iştahı, sadece alâkasız olduğumuz bir iş sanılmasın!.. Büyük ve gerçek kurtuluş adına, yüzde yüz düşmanı sıfatiyle alâkalı olduğumuz ve karşısında cephe tuttuğumuz zıt ve bâtıl hedeflerden bir tanesi!..

İSLÂM MEDENİYET ANLAYIŞI OLARAK BÜYÜK DOĞU

Büyük Doğu, hilafet sahibi, ümmetin hâmisi ve Hâdimülharameyn olan Türkiye’yi merkez kabul ederek Müslüman Doğu’nun bütünü kucaklayan din ü devlet, mülk ü millet dâvasını ve İslâm medeniyetinin ihyasını İslâm zemininde inşa etmeyi gaye edinen fikirdir ve fikri tatbikata geçirme hareketidir.

Büyük Doğu düşüncesi şeriat çerçevesi içinde tasavvufî terbiye ve yollarının toplum hayatında neşv ü nema bulmasını esas alır. İnsanlığı Allah’ın dininden koparmayı, lâ-dinî uygarlık altında dinsizleştirmeyi, makine dişlileri arasında ezmeyi gaye edinen Batılı zihniyete karşı Medine’den neşet eden vahiy toplumunun inşasının ve bu anlayış üstüne bina edilen İslâm medeniyetinin yeniden ihyasının bütün teferruatlarıyla yol haritasıdır.

Büyük Doğu anlayışının, “ağyarını mâni, efrâdını câmi” târifini bu fikriyatın kurucusu üstaddan dinleyelim:

“Rüzgardan hafif topuklarla içimizdeki iklimlere doğru ruhani ve ince bir sefer ediş hâli… Büyük Doğu, İslâmiyet’in emir subaylığı… Büyük Doğu, İslâm içerisinde ne yeni bir  mezhep, ne de yeni bir içtihat kapısı… Sadece, Sünnet ve Cemaat Ehli tabirinin ifadelendirdiği mutlak ve pazarlıksız çerçeve içinde, olanca saffet ve asliyetiyle İslâmiyet’e yol açma geçidi; ve O’nu eşya ve hadiselere tatbik etme işi…” 

BÜYÜK DOĞU, DEVLET VE MİLLET NİZAMIDIR

Büyük Doğu, iman, fikir ve sanat cephesinin yanında İdeolocya Örgüsü ile de bir devlet tasavvuru ve millet sözleşmesidir. Dahası cemiyetin bütün şubelerinde İslâm’ın çağa tatbikine memur tefekkürî ve tatbiki bir harekettir. Yeryüzünü inşa hususunda gerekli olan bütün esasları gerek ana hatlarıyla, gerekse de ince ve mahrem çizgileriyle İslâm’da arar. Allah Resûlü’nden günümüze kadar devam eden bir çizgide oluşan İslâm medeniyetinin keşfi ve tatbikinden ibarettir.

Büyük Doğu düşüncesinde siyaset, iç siyaset ve dış siyaset olarak yer alır. İç siyasetin muarızları Batılılaşmış zihniyettir. Yahudiler, masonlar ve İslâm’ın zahirî ve bâtınî cephesini yozlaştıranlar bu cephededir. İç siyasette gençlik büyük bir değer olarak yer alır. İslâm İnkılâbının en büyük gayesi İslâm’la donanmış bir gençlik yetiştirmek... Dış siyasette ise Batı’nın yanlışlarını iyi anlayarak hareket eden Doğu kafası oluşturmaktır.

Büyük Doğu düşüncesinin mekânı en başta Türkiye olmak üzere Ortadoğu, Asya ve Afrika İslâm beldeleri olup, Amerika ve Avrupa düşman sahadır. Devletin adı İslâm’daki şura yapısına dayanan bir devlet sistemi olan Başyücelik Devletidir. İdare şekli meclise benzer bir münevverler aristokrasisidir.

Gücünü İslâm’dan alan bütün fazilet ve haysiyeti sadece hak ve hakikat bağlılığından ibaret olan gerçek münevverler hâkimiyetidir ve adı ‘Yüceler Kurultayı’dır.

Yüceler Kurultayı kendi içinden Başyüceyi seçer. Başyüce İslâm’ın ululemir olarak bildirdiği niteliklere sahip bir kişidir. Bu kurultayın reis kürsüsünün arkasında ‘Hâkimiyet Hakkındır’ cümlesi yazılı. Başyücelik Devleti’nde devlet ve halk birbirinden ayırt edilemeyecek kadar yakın duracaktır. Devlet-fert münasebeti, ferdin, dolayısıyla milletin İslâmî duyarlılığı üzerinedir.

Batı’daki olduğu gibi devlet veya iktidarın kaynağı değildir. Hem devleti temsil eden kişiler hem de sokaktaki herhangi bir kişi kanunlar önünde eşittir. Fertler tamamen hür iradelerine göre hareket edemezler. Hürriyetin mânası ve çerçevesi İslâm nizamına köle olmaktır. Gerçek hürriyet İslâm nizamına bağlılıkla kazanılacağına inanılır.

Başyücelik Hükümeti’nde, halk kendisini devletin, devlet de halkın kölesi bilecektir. Yarısı siyaha ve yarısı beyaza boyalı bir tekerleğin siyah ve beyaz yarım daireleri gibi, her an halkla hükümet, birbirinin üstünde ve birbirinin altındadır.                  

BÜYÜK DOĞU’NUN MUHTEVASI OSMANLI’NIN İK ASIRLARIDIR                                                                                                        

Büyük Doğu düşüncesinin hedef tayin ettiği fert ve toplum, iman, saf tefekkür, sâlih amel ve dâva şuuru olmak üzere dört esas üzerine bir varoluş tâliminden geçer. Asr-ı Saadet hâricinde Büyük Doğu’nun fikirde ve tatbikatta yer bulması, Osmanlı’nın ilk asırlarıdır. Devlet-i Aliyye’nin yâni Osmanlı’nın yedi asırlık hayatının iki buçuk asrı, Büyük Doğu idealinin iman, tefek­kür, amel ve dâva şuuru itibariyle bir bütün olarak idrak edildiği zamandır.

İki buçuk asrın âlimleri sanattan siyasete hayatın bütün şubelerini irfana açmıştır. İlim, fikir ve sanat İslâm anlayış çerçevesinde mâna bulmuş, âlet ilimleriyle âli ilimler iç içe okutulmuş, müşahhasın zirvesinde mücerredin ustaları veliler vardı.

Siyaset bu mânada ilim erbabına tâbi idi. Devrin büyük şairleri tasavvuf ve medresede tâlim ve terbiye görmüştür. Bütün azalarıyla İslâm’a bağlı bu zihniyetten sâdır olan Mimar Sinan İslam şehir ahlakını yerleştirmiştir. Devlet bürokrasisinden sanata kadar her sahada bu kaynaktan beslenen anlayış hâkim olmuştur. Hülâsa, İlim tefekkürden, tefekkür sanattan ayrı değildi.

 

Büyük Doğu, Tanzimat’tan beri devam eden sahte inkılâplar ve bu inkılâpların türettiği sahte kahramanlar, dâvamızın müşahhas plânda baş meselesidir. Kendi içimizde ve kendi cebimizde kaybettiğimiz, sonra körler gibi el yordamıyla eşya ve hâdiseleri sığayarak hep dışımızda ve yabancı ceplerde aradığımız, aradıkça kaybettiğimiz, kaybettikçe bulduk sandığımız, bulduk sandıkça kaybımızı derinleştirdiğimiz anahtarın kum üzerindeki yuvası...

Büyük Doğu budur. O, hem bir mâna, hem bir madde, hem bir zaman, hem bir mekân ismi. İslâm’a bağlılık noktasında Büyük Doğu’nun sahabe devrinden tek farkı zarfı / ismidir. Fakat isim, muhtevaya nispetle kendini kıymetlendirirken, köle, bir emir subayıdır.

Günümüzde mukaddesatçı bazı fikir erbabının “İdeolocya Örgüsü” nden ve Büyük Doğu düşüncesinden bu zamana göre bir sistem çıkmayacağını söylemesi ve gerçekleşmesi mümkün olmayan fikirler olarak görmesi, İslâmî geleceğimize ve medeniyet tasavvurumuza vurulan bir gemdir.

Hâsıl-ı kelâm, dargeçitten geçen ve sistem buhranı çeken Türkiye bugünü ve yarınını inşa etmek için Büyük Doğu düşüncesine muhtaçtır ve bu muhtevaya değerlerimizden ilâve yaparak yol haritası kazanabilir.

----------------------------------------------        

TEKİP VE İNŞA DERGİSİ’NDEN BÜYÜK DOĞU ÖZEL SAYISI

Bütün vazifesi medeniyet fikrimizi ve tasavvurumuzu ihya etmek, zayıflamış hafızalara nakşetmek, uyandırmak, tâlim yaptırmak ve mes’uliyet sahiplerini harekete geçirmek olan Terkip ve İnşa Dergisi 14. Sayısına (Mayıs 2016) ulaştı.

Fikir Teknesi Yayınlarının kurucusu, Büyük Doğu Fikriyatının temsilcisi ve yayıcısı Haki Demir’in sahipliğinde ve aynı yolun emekçisi ve Yayın Müdürü Metin Acıpayam’ın gayretleriyle çıkan Terkip ve İnşa, büyük tesir bırakan Nisan 2016 “Üstad Necip Fazıl Özel Sayısı” nın ardından bu sayısıyla da dopdolu ve kaynak eser muhtevasına sahip. Derginin mündericatı şöyle:

Takdim / Adnan Köksöken

İslam tefekkür mecrasının yeniden açılışı / Haki Demir

Türkiye, Büyük Doğu fikrine muhtaç / Ahmet Doğan İlbey

Felsefeyle hesaplaşan fikriyat  / Alihan Haydar

Batıya karşı taarruzun karargahı tasavvuf / Osman Gazneli

Büyük Doğu külliyat rehberi  / Ahmet Selçuki

Büyük Doğu üzerine düşünceler  / A. Bülent Civan

Oryantalist taarruz ve İslam’a muhatap anlayış  / Ramazan Kartal

Üç mühim mesele etrafında Büyük Doğu fikriyatı  / Metin Acıpayam

Büyük Doğu mefkuresini nasıl okuyoruz  / Fatih Mehmet Kaya

Büyük Doğu devlet mefkuresi  / Hamza Kahraman

Sahabe telakkisi ile ütopya arasında Başyücelik Devleti / İbrahim Sancak

Büyük Doğu’da devlet üstü medeniyet tasavvuru  /  Faruk Adil

Büyük Doğu’da “medeniyet devleti” fikri  / Abdullah Tatlı   

Başyücelik devlet şeması tamamlanmalıdır  /  Ebubekir Sıddık Karataş 

Başyücelik devleti ve Nakibü’l Eşraf teşkilatı  / Nurettin Saraylı

Büyük Doğu hedefinin güzergah haritası  /  Mustafa Karaşahin

Büyük Doğu yol haritası  / İlyas Taşkale

Büyük Doğu güzergahında hazırlık çalışmaları / Ahmet Kamil Tuncer

Büyük Doğu güzergahında inşa fikri  / Selahattin Adanalı

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.