Her sene ayrı bir heyecan ve coşkuyla kutladığımız 12 Şubat Kahramanlık günümüzün altyapısına inilerek o dönemlerde neler yaşandığını, bu mücadelenin verilmesindeki sebepleri ve zaferin ayrıntılarını, her bireyin, net bir şekilde bilmesi gerektiğini dile getiren Timurbanga, Kurtuluş Bayramı’nın manasını kavrayabilmemiz için Kurtuluş Mücadelesi öncesini iyi bilmemiz ve şuuruna vakıf olmamız gerektiğini söyledi.
Yapmış olduğumuz söyleşide, samimi duygularını dile getiren, Burç İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Timurbanga, özellikle gençlerimize yönelik önemli bilgiler aktararak şunları söyledi:
KURTULUŞTAN ZİYADE BİR İSTİKLAL MÜCADELESİ
“Kurtuluş Bayramı denildiğinde hepimiz heyecanlanıyoruz. Gerçekten bu Anadolu insanının göstermiş olduğu bir yiğitlik, bir kahramanlıktır. Fakat bunun altyapısına inmek gerekiyor. Yani Kurtuluş Bayramı noktasına nasıl gelindi? 1900’lü yılların başında şu an ülkemizin yirmi katı fazla topraklara sahip bir ülkenin evladı olarak biz bu noktaya nasıl taşındık? Nasıl oldu da topraklarımızın çoğunu kaybettik, Anadolu’da nasıl sıkıştık, kaldık? Bu nokta bence çok iyi irdelenmeli. Bu topraklarda yaşayan herkes de bunu bilmeli. Bakıyorsunuz işte birden bire Osmanlı Devleti Aliye’nin toprakları Avrupalılar tarafından tabiri caizse, sırtlanların üşüşmesi gibi pay edildi. Kardeşler birbirine düşürüldü ve bakıyorsunuz işte Orta Asya koptu, Afrika ve Balkanlar bizden koparıldı ve biz Anadolu’ya sıkıştık kaldık. Bu yetmiyor gibi birileri kalktı Anadolu’yu da bizim elimizden almaya kalkıştı. Kurtuluş Bayramı’nın manasını kavrayabilmemiz için Kurtuluş Mücadelesi öncesini iyi bilmemiz ve şuuruna vakıf olmamız gerekiyor. Biz toplum olarak bunun bilincine varmak zorundayız.
Devasa bir toplum, devasa bir devlet, dünyaya 600 sene hükmetmiş bir coğrafya, bir Devlet-i Aliye paramparça edilmiş, birileri bundan cesaret alarak, ‘Biz, bu Anadolu’yu nasıl olsa ele geçiririz.’ planları yapmış. İşte Anadolu insanı da bunun böyle olmayacağını, Fransızlara, İtalyanlara, İngilizlere gayet net ve güzel bir şekilde göstermiştir. Yani Kurtuluştan ziyade bir İstiklal mücadelesi denebilir buna. Bu, gençlere ve şu an Kahramanmaraş’ta yaşayan her insana anlatılmalı. Bu, bizim kendi tarihimiz ve biz bunu bilmek zorundayız. Kahramanmaraş tarihini bilmeyen; Osmanlı tarihini, Türkiye tarihini nasıl bilecek?
ETKİNLİKLER TABANA YAYILMALI
Bu noktada yapılan etkinlikler yeterli mi derseniz; işin doğrusu çocukluğumuzdaki o çete bayramları, heyecanını kaybetti. O zaman Kurtuluş Savaşı’na katılmış insanlar ve onların birinci kuşak çocukları vardı ve gerçekten o ruhu yaşamaya ve yaşatmaya çalışırlardı. Şu anda iş biraz daha folklorik duruma döndü gibi geliyor bana. Ama son yıllarda, belediye ve valiliğin bir takım çalışmaları var. Tiyatro, seminer ya da konferanslar gibi etkinlikler oluyor. Bunlar, gerçekten güzel çalışmalar. Ama yine de bunlar lokal kalıyor. Bunlar tabi ki yapılmaya devam etmeli ama bence bu işi biraz daha tabana yaymak zorundayız.
İMAN-KÜFÜR MESELESİ İDİ
Örneğin, okullarımızdaki tüm öğrencilere Kahramanmaraş’ta, 1919 ve 1920 yıllarında yaşanmış olan, hatta biraz daha da geriye giderek 1907’den itibaren Osmanlı coğrafyasındaki bu parçalanmaların sebepleri ve sonuçları en iyi şekilde anlatılmalı. Çünkü altyapısını bilmediği için çocuklarda şu oluşuyor: ‘Bu Fransa’nın burada ne işi vardı?’, ‘Hangi cesaretle geldi?’ ya da ‘Niye geldi?’ Halbuki onun altyapısına inildiği zaman bunların, nasıl topyekun bir milleti ortadan kaldırmanın mücadelesini verdiklerini anlamış olacaklar. Bu, sadece Maraş’ta bilmem kaç metre kare dönüm alanın hesabı değildi, buradaki zihniyet farklıydı. Burada verilen mücadele sırf toprak mücadelesi değildi. Burada bir iman küfür meselesi vardı ve bunu asla kimse de inkar edemez. Fransızlar da bu meseleyi kendilerine bir misyon olarak kabul edip buralara kadar geldiler, bu cesareti kendilerinde buldular. Kısacası okullarımızda bunun altyapısı doldurularak öğrencilere anlatılması, lazım. Bununla birlikte üst düzeyde paneller, sempozyumlar düzenlenebilir. Sanki biz esir düşmüş kurtulmuşuz havası değil de bir İstiklal Mücadelesi nasıl verilir, bir toplum tekrar kökünden, kök ağacından nasıl yeşerir, bunun, dünyaya örnek olması hasebiyle iyi anlatılması gerekir. Yani ‘yeis öyle bir bataklıktır ki düşersen boğulursun, azmine sımsıkı sarıl bak ne olursun’. Yani bir noktada yeise düşmüş, fakir, birçok şeyini kaybetmiş ama onur, izzet ve şerefi dimdik ayakta bir toplum nasıl ayağa kalkıyor biz bunu dünyaya göstermişiz.
ÇETELER, ECDADINA YAKIŞIR BİR ŞEKİLDE HAREKET ETMELİ
Örneğin benim çocuğum televizyona bakıyor ve soruyor: ‘Baba, Fransızlarla Ermenistan’ın ne alakası var?’ Fransa nere, Ermenistan nere, Türkiye nere? Tabi ki çocuk geçmişi bilmediği için, Fransızların içindeki o gayzı ve kini bilmediği için, bunu algılayamıyor. Onların, bir yarası olduğunu bilemiyor. Biz bunu neslimize anlatmak durumundayız. Dolayısıyla 12 Şubat etkinliklerinin de bu bilinçle yapılması lazım. Olay folklorik yapıdan çıkmalı. Yapılan etkinliklere saygı duyuyoruz ama ben aynı zamanda Yeşilay Cemiyeti Başkanı olarak gördüğüm bir takım rahatsızlıkları da dile getirmek istiyorum. Çetelerin genelini tenzih ederek geçen yıllarda şahit olduğum bir takım şeyleri de paylaşmak istiyorum. Örneğin bazı gençler çete elbisesi giymiş ve elinde alkollü içeceklerle dolaşıyor gerçekten ben bunu izahta güçlük çekiyorum. Kardeşim benim ecdadım berduş değildi, benim ecdadım bu şekilde Fransızlarla mücadele vermedi. Yani biz neyi temsil ettiğimizi ve neyle mücadele verdiğimizi, vermemiz gerektiğini bilmek durumundayız. Özellikle buna azami şekilde dikkat etmek gerekiyor. İnşallah eğitimcilerimiz, belediyemiz, valiliğimiz bu konuda daha profesyonel çalışmalara girerek bu mücadelemizin özünü yeni nesillere en iyi şekilde anlatırlar. Çünkü gerçekten büyük değerlere sahip bir toplumuz. Düşünün dünyada kaç tane şehir var ki, merkezden güç almadan kendi imkanlarıyla, kendi istiklali için mücadele vermiş olsun ve kazansın. Kaç tane şehir var ki madalya hak etmiş olsun. Kaç tane şehirde bu kadar halk kahramanı var? Bunları biraz düşünürsek nasıl bir kökün dalları olduğumuzu anlarız. O nedenle 12 Şubat etkinliklerinin biraz daha hareketli geçmesi gerekli.
DİZİ FİLMLERLE KENTİMİZİ TANITABİLİRİZ
Gençlere mesajlar verilmesi adına diziler çekilebilir. Tarihi değerleri bir araya getirerek yüzlerce bölümlük, içeriği dopdolu filmler çekilebilir. Bu, profesyonel ekiplerce yapılırsa toplum da bunu izler, izlerken keyif alır ve aynı zamanda da tarihini öğrenir. Bunun için ana donelerimiz var. İşte bakıyorsunuz Amerika Hollywood bunu pek gayet iyi yapıyor. Gidiyor Afganistan’a, gidiyor Irak’a, gidiyor Kore’ye, gidiyor Vietnam’a ve işin kötüsü adam orada yeniliyor. Orada mağlup oluyor ama onu öyle bir dizileştiriyor ki sen zannediyorsun ki bunlar dünyayı kurtaran adamlar. Bizimse tam tersi, elimizde donelerimiz çok güçlü fakat beyazperdemiz zayıf. Bu noktada büyüklerimizin beyazperdede yapılabilecek bir proje için insanları yönlendirmelerini umut ediyoruz. Yani neden Kahramanmaraş bir yüz bölümlük, iki yüz bölümlük bir diziyle gündeme gelmesin? Bunlar olabilecek güzel projeler. Bu olamaz mı? Fevkalade olur. Ve inanın ki bu, sadece Türkiye’de değil profesyonel bir şekilde yapıldığı takdirde dünyada da izlenir. Çünkü bu, üçüncü dünya ülkelerinin bir kaderidir. Irak, Suriye, Mısır, Uganda, Somali, Etiyopya vs. bir şekilde bizim kaderimizi paylaşmış ülkelerdir. Buralarda da, bu dizilerin izleneceği ve bu dizilerden ibret alınacağı kanaatindeyim.