Birkaç haftadır gündemin yoğunluğundan ve buna bağlı endişelerimizden bahsediyoruz. Bu endişelerimizi haklı çıkaran olaylar zinciri bu sabah itibariyle sanki vahim hadiseleri doğuracak bir şekilde cereyan etmeye başladı. Amerika’nın bu sabah Kasım Süleymani’yi öldürmesi, coğrafyamızda belki önü alınması çok güçleşecek kaos ve karmaşanın ve daha vahimi yıllardır olduğu gibi akacak Müslüman kanının habercisi gibi görünüyor. Uzun zamandır süregelen İran-ABD gerginliği artık son noktaya gelmiş durumda. Biz sürekli bu bölgede etkin olmalıyız derken bunu kastediyoruz aslında. Etkin bir Türkiye, bu hadiselerle baş edebilir. Pasif bir Türkiye’nin varlığı, bu coğrafyayı cehenneme çevirir, Allah korusun. Bakalım Kasım Süleymani kimmiş ve neden önemli bir isimmiş.
Kasım Süleymani, 11 Mart 1957 tarihinde İran’ın Kirman eyaletindeki Rabor şehrinde dünyaya geldi. Yoksul bir ailesi olan Süleymani, ailesinin borçlarını ödemek için henüz genç yaşlarında çalışmak zorunda kaldı. Bu dönemde Kirman’a taşındı ve inşaatlarda çalıştı. İşten arta kalan zamanlarda spor yapmaya özen gösterdi ve Hüccet Kamyab adında yerel bir vaizin sohbetlerine katılırdı. 1979 senesindeki İran İslam Devrimi’nden sonra kurulan İran Devrim Muhafızları Ordusu’na katıldı. Askerî alanda etraflıca eğitim almamasına rağmen ordu içinde kısa sürede yükselmeye başladı. Muhafızlığının ilk zamanlarında, İran’ın kuzeybatısında ve Batı Azerbaycan Eyaleti’nde bir Kürt isyanının bastırılmasında görev aldı. İlk önemli görevlerinden biri ise, İran-Irak Savaşı başladıktan sonra Kirman’daki erkekleri bir araya toplaması ve askerî eğitim vermesidir. Özellikle Şiiler arasında cesur bir asker olarak bilinen Süleymani, henüz 23 yaşındayken 41. Sarallah Tümen Komutanı olarak görevlendirildi. Savaş bittikten sonra, 1990’lı yıllarda, Kirman Eyaleti Devrim Muhafızları komutanı oldu.
1998 senesinde ise Ahmed Vahidi’den sonra, İran Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü Komutanı olarak görevlendirildi. Aynı yıl başlayan öğrenci eylemlerinin bastırılmasında asli rol üstendi. İran’ın dış operasyonlarında aktif rol üstlenen Süleymani, Suriye, Irak ve Yemen’e dönük operasyonların kilit ismiydi. ABD’nin 2000’den bu yana sıkı gözetimde tuttuğu Süleymani ve Devrim muhafızları Trump döneminde ‘terör destekçisi’ oldukları gerekçesiyle yaptırım listesine alındı. Suriye’de 2011’den bu yana yaşanan iç savaşta IŞİD’e karşı Devlet Başkanı Esad’a destek veren İran güçlerinin komutanlığını yaptı.
Bu hayat hikayesi bize gösteriyor ki, üzerinde çok konuşulacak ve daha uzunca bir dönem çok tartışmaların odağında olacak bir hadise cereyan etmiş durumda.
Biz Libya ile Akdeniz enerji stratejilerimiz bağlamında görüşmeler ve anlaşmalar yaparken, asker gönderme tezkeresi henüz TBMM’den geçmişken bu hadisenin cereyan etmesi de ayrıca manidardır. Çok dikkatli olunmalı ve parlayacak bir kıvılcımın tüm coğrafyamızı içine alacak şekilde büyümesi ihtimali hiç gözden kaçırılmamalıdır. Bu durumda olayların tam merkezinde olacak olmamız da unutulmamalıdır.
Yıllar süren sinmiş ve pasifize olmuş dış politikasıyla, etliye sütlüye karışmayan Türkiye, başını biraz kaldırdığında yer yerinden oynuyorsa, askeri ve diplomatik başarıların gelmesiyle bu coğrafyaya hiza veren bir ülke olacağımız aşikardır.
Dünya siyasetinde kartlar yeniden karılmaktadır. Ancak oluşacak durumun, genetik kodlarımızla ve köklerimizle uyuşması asla ihtimal ve imkan dahilinde olmayan yapılarla güç paylaşımına veya güç devşirilmesine sebebiyet vermemesi temel arzumuzdur.
Biz ülkemizin her karış toprağının müreffeh ve huzur içinde yaşamasını arzularken, çevremizden başlayarak, tüm Müslüman dünyanın ve daha geniş çerçevede tüm insanlığın da aynı huzur ve güvenlik ortamına kavuşması için çabalıyoruz. Çünkü bir yerde ateş yanıyorsa, o ateşe aldırış etmeyene, o ateş mutlaka ulaşır ve onu da yakar.
Akl-ı selimin galip geleceği ve Amerikan emperyalizminin bu topraklardan sökülüp yok olacağı günleri görmek dileğiyle.
Allah’a emanet olunuz.