Derviş, 'Sen deminde ol padişahım, kem belasını bulur' diyor. Diyor ve kem belasını buluyor. Nasıl mı? ** 1981'de çalışmaya başladığım Gazetesi'nden 2000 yılında ayrılıp Gazetesi'ne geçmiştim. İki ay ya da üç ay olmuştu ki; gazetenin patronu bir darb-ı mesel anlattı. Tabii bu darb-ı meseller, durup dururken pat diye de anlatılmıyor.
Mutlaka bir vesile gerekecek. Ki, bir vesile olmuştu; 'Hacı Baba' anlatıyordu. Ben de ortamda bulunduğumdan dikkatimi çekti. ** Padişahlık döneminde bir derviş varmış. Her sabah sarayın kapısından girer, padişahın huzuruna çıkarmış. Sağ dizini yere koyar, sol dizini de 90 derece kırarmış. Sol elinin üstünü beline doğru uzatır, sağ elinin parmaklarının içi ile önce göğsüne, sonra dudaklarına ve son olarak ta alnına dokunur, şöyle dermiş: "Sen deminde ol padişahım, kem belasını bulur!"
Bu söz, padişahın çok hoşuna gidermiş ve derviş bu sözü söyledikten sonra börkünü sağ eli çıkartır padişaha doğru uzatırmış. Padişah, sağ elini kuşağına atar çıkardığı iki altını börkün içerisine bırakırmış. "Sen çok yaşa padişahım" diyen derviş huzurdan ayrılırmış. Padişahtan iki altını alan derviş, sarayın kapısından çıkarken orada bulunan bir softa görürmüş ve altının birini ona verirmiş: "Al softa kardeş, bu iki altın bana çok. Birini ihtiyacın için sana veriyorum. Biri bana yeter" dermiş. Üç gün, üç hafta, aç ay, üç mevsim, üç yıl…
Yani üç vakit geçmiş. Durum hep aynı: Derviş her sabah sarayın kapısından girer, padişahın huzuruna çıkarmış. Sağ dizini yere koyar, sol dizini de 90 derece kırarmış. Sol elinin üstünü beline doğru uzatır, sağ elinin parmaklarının içi ile önce göğsüne, sonra dudaklarına ve son olarak ta alnına dokunur, şöyle dermiş: "Sen deminde ol padişahım, kem belasını bulur!" Bu söz, padişahın çok hoşuna gidermiş ve derviş bu sözü söyledikten sonra börkünü sağ eli çıkartır padişaha doğru uzatırmış.
Padişah, sağ elini kuşağına atar çıkardığı iki altını börkün içerisine bırakırmış. "Sen çok yaşa padişahım" diyen derviş huzurdan ayrılırmış. Padişahtan iki altını alan derviş, sarayın kapısından çıkarken orada bulunan bir softa görürmüş ve altının birini ona verirmiş: "Al softa kardeş, bu iki altın bana çok. Birini ihtiyacın için sana veriyorum. Biri bana yeter" dermiş. Sonunda softa dayanamamış ve kendi kendine "Bu hergün iki altın alıyor, birini bana veriyor. Şunu padişaha gambazlayım, her gün iki altını ben alırım" demiş. Softa, çıkmış padişahın huzuruna: "Padişahım, padişahım.." demiş.
Padişah, "Ne oldu softa? Nedir bu telaşın?" diye sormuş. Softa "Padişahım sen çok yaşa" demiş. Kafasında oluşturduğu senaryolu aktarmış: "Padişahım, şu her sabah gelen derviş yok mu?" "Eeee…" demiş devlütlü.. "Padişahım siz ona her gün iki altın veriyorsunuz. O gidiyor, halkı size karşı kışkırtıyor. İsyana çağırıyor." Padişah, bakmış kaşlarını çatarak. "Tamam. Çekil git. Ben gereğini yaparım" demiş ve softaya da dört altın uzatmış. Softa, pür neşe saraydan ayrılmış.
Ertesi gün, bizim derviş yine gelmiş padişahın huzuruna: Sağ dizini yere koyup, sol dizini de 90 derece kırmış. Sol elinin üstünü beline doğru uzatıp, sağ elinin parmaklarının içi ile önce göğsüne, sonra dudaklarına ve son olarak ta alnına dokunup, şöyle demiş: "Sen deminde ol padişahım, kem belasını bulur!" Padişah, her zaman olduğu gibi iki altın vermek için elini kuşağına atmış. Altın kesesi yok. Çağırın hazinedarı, hazinedar yok. Hemen bir ferman yazmış. Mührünü basmış, fermanı dervişe uzatmış. "Al derviş efendi. Bugün yanımda altın yok. Hazinedar da tatili çıkmış. Şu fermanı al, Bıçakçı Mükremin'e götür. O gereğini yapar." Ümmi olan derviş, fermanı almış, "Sen çok yaşa padişahım" diyerek huzurdan ayrılmış. Sarayın kapısından çıkarken, softa ile karşılaşmış. "Softa kardeş. Padişahın bugün kuşağında altın yokmuş. Hazinedar da yok. Padişah şu fermanı verdi. Bıçakçı Mükremin'e götür o ilgilenir, dedi. Benim zamanım yok. Sen bana yanından bir altın ver bu fermanı götür Bıçakçı Mükremin'den altınları al…" demiş.
Softa şaşırmış bu işe. Vermiş dervişe bir altını, almış fermanı ve Bıçakçı Mükremin'in yolunu tutmuş. "Yahu ben bu adamı gambazladım. Ama yine de altınları alıyor" diye diye gitmiş Mükremin'in yanına. "Durum bundan bundan ibaret Mükremin Efendi" deyip vermiş padişahın fermanını. Mükremin fermanı açmış. Okumuş. "Gelen adamın boynunu vurun." Adamlarına talimatı vermiş. "Tutun şunun kollarından, yatırın şu örsün üzerine.." demiş ve duvarda asılı duran kılıçla bir hamlede boynunu vücudundan ayırmış softanın… Ertesi gün bizim derviş yine sarayın kapısına gelmiş. Bakmış softa yok. Girmiş içeri, çıkmış huzura… Her zamanki gibi, eğilmiş bükülmüş "Sen deminde ol padişahım, kem belasını bulur" demiş. Padişah şaşkın ama vakur bir şekilde. "Ben sana dün ferman verdim. Nep yaptın?" demiş. Derviş te başlamış anlatmaya: "Kapınızda bir softa var. Her gün sizden aldığım iki altının birini ona veriyordum. Dün de verdiğiniz fermanı, işim var diyerek softaya verdim. Sonrasını bilmiyorum. Şimdi geldim, softa yok!" Padişah, derin bir nefes almış. Elini kuşağına atmış. "Al derviş efendi!" deyip bir kese altını atmış börkün içine… "Kem belasını buldu derviş efendi!" ** İşte durum böyle. Siz siz olun, deminizde olun. Kem olan belasını elbette bulur. Er ya da geç.