Kongre sonrasında memleketi Kahramanmaraş’a gelerek il başkanlığını ziyaret etti. İl başkanlığı ziyaretinde partililere konuşan Remzi Çayır, Türkiye’de insanca ve onurlu yaşamanın çok zor olduğunu söyledi.
“El açmadan, banka kapısı, komşu kapısı çalmadan yaşamak zor, en iyi ihtimal ise akrabadan yardımlaşmadan yaşamak dahi zor.
Türkiye şuanda anormal bir ortama girdi, 20 senelik iktidar “şunları yaptım demek yerine beş sene daha verin bir şeyler daha yapacağım, iyi olacaktır” diyor. Kısaca yirmi yıl daha geleceğinizi çalarak iyi etme derdinde. Türkiye’nin yeni bir soluğa yeni bir sese, samimi bir kişiliğe, samimi bir yüreğe ihtiyacı vardır.
Muhsin Yazıcıoğlu şahadete yaklaştığında yanı başında hiç kimse yoktu ve milletvekili yaptıkları dahi yanında yer almadı. Sağında solunda yer alan herkes terk edip gitti. Hiç kimse sizin yanınızdayım derse inanmayın.
Türkiye’de siyasette ne yazık ki her türlü pislik bulunuyor. Kendi içinde, kendi adamına dahi oyun oynayan insanlar mevcut, her zaman görüyoruz. Şurada iyi şeyler diyorlarsa, diğer tarafa gittiklerinde arkasından konuşuyorlar. Biz öyle bir parti olmayacağız, buna emin olabilirsiniz. Siyasi partilerde birisi farklı düşünürse hemen hain ilan edilir. Hiç kimse bir şeyler söylemesinler mi, ceketinin şurasını düzelt dediğinde neden “hayır” olsun. Bir kusurunuzu ve eksiğinizi söylüyor ki daha iyi olması için, eleştirilerde bulunmak hainlik olamaz. Baktık olmuyor, araba iyi çalışmıyor, iyi de gitmiyor, tamire yeltendik, tamiri de mümkün değil, yürümeyen, işe yaramayan arabanın içinde oturmak mı iyi yoksa yeni arabaya binip çalıştırmak mı daha iyi!
SÜRESİZ SİYASET HASTALIĞI
Türkiye’de yüz elli yıllık ezberi bozmaya karar verdik, sebebi şudur: yıl 1923, Cumhuriyet Halk Partisinin başından Mustafa kemal Atatürk var. Halka seçim beyannamesi yayınlıyor, şimdiki partilerin seçimlerden önce beyanname yayınladıkları gibi… Atatürk o tarihte seçim beyannamesi yayınlıyor, diyor ki: biz kurtuluş harbinden çıkmışız, Maraş kendi kendini kurtarmış, Antep, Urfa ve birçok şehir dışarıdan, ordunun desteği olmadan kendi kendine mücadele ederek şehrini kurtarmış.
1923 seçim beyannamesinde; Yıl 1923, - Toplumda adaleti sağlayacağız, - toplumda kalkınmayı sağlayacağız, -- -liyakat kurumunu getireceğiz, hukuku üstün tutacağız ve hayat pahalılığını sona erdireceğiz.
Yıl 2022 ve iktidar ne diyor, muhalefet ne diyor ve yeni kurulan partiler ne diyor? “Biz gelirsek adaleti sağlayacağız, kalkınmayı sağlayacağız, işsizliği sona erdireceğiz, istihdam sağlayacağız diyor.”
Devam edelim, liyakat kurumunu yani işi ehline verecekler. Hukuku da üstün tutacaklarını ve son olarak hayat pahalılığını sona erdireceklerini söylüyorlar. Bir ülke düşünün yüzyıldır aynı şeyleri söylüyor, geleni-gideni hepsi aynı şeyleri söyleyip duruyor. Neden bu zamana kadar çözmediniz? Almanları incele, 1945’te yerle bir… Fransızlar kısmen yerle bir, İngilizler kısmen yerle bir, Japonlar tümüyle yerle bir… Otuz kır yıl sonra bu ülkenin hiçbir siyasetçisi, ben gelirsem adaletsizliği önleyeceğim, kalkınmayı yukarı çıkaracağım, işsizliği sona erdireceğim demiyor, ne diyor? Hayatınızı daha konforlu hale getireceğim, birey olarak hak ve özgürlüklerinize karışmayacağım, yaşam hakkınızı sorgulamayacağım, dininizi sorgulamayacağım, istediğiniz gibi dininizi yaşayın, her şeyi bitirmişler daha ileriye kadar varmışlar. Biz neden aynı şeyleri tekrar edip duruyoruz. Yirmi yıldır ülkeyi yönetmişsin bir beş yıl daha mı istiyorsun.
Neden diye sorduklarında? İşiniz kolaylaştıracağım, çare bulacağım. Yirmi yıldır çare bulamamışsın da şimdi mi bulacaksın. Neredeydin peki bu kadar zamandır. İşin özü şudur: süresiz siyaset hastalığı… Türk toplumu aynı kanser gibi, yayıldığı zaman iflah etmez. Geldiklerinde liderlere sorun bakalım, görev süreleri ne zaman son buluyor. Memurun, işçinin, muhtarın görev sürelerinin hepsi bellidir. Peki, sizin ki ne zaman bitiyor. Bilmiyorlar ki ne zaman bittiğinin, çünkü haberleri yok görev sürelerinin ne zaman bittiğine dair. Gelişmiş toplumlara bakın, Almanlara, Fransızlara ve Amerikalılara bir bakın isterseniz.
DÖRT ARTI DÖRT
Süreli siyasete geçmişler, işi biten evine gidiyor. Burada durum nasıl, her parti kendi zenginini oluşturuyor. Peki, bunun çaresi nedir? Böyle geldi böyle gidecek diye bir şey yok. Gitmemeli, peki böyle gitmemesi için ne yapmalı? Siyaseti, anayasayı değişime ve dönüşüme uğratacağız. Neye göre kuracağız, vatandaşın mutluluğu ve refahı üzerine kuracağız. Vatandaşa hizmet yolu olacak, İslam âlimi Farabi diyor ki, bu siyaset o siyasettir mi ki vatandaşa, topluluğa, millete hizmet yolu olursa anlamlıdır, öbür türlü sultanlıktır, keyfiliktir demiş. Bunları bir sene önce söylemiş. Şimdi gelmişiz buraya, siyaseti gücü elinde tutuyor. Kendi zenginini, kendi sınıfını oluşturuyor. Bu adaletsizliğe, düzensizliğe son vermemiz için inkılâpçı bir ruh gerekiyor. Hiç kimsenin kimseden üstünlüğü yok ve kimse bizden daha akıllıda değildir.
Bizim amacımız patronu halk olan bir sistem getirmektir. Bundan sonrada elimizden geldiği kadarıyla halka hizmet için çalışacağız.