Oruç, dinimizin temel esaslarından birisidir. O aslında şekil ve süresi farklı da olsa, geçmiş ümmetlere de emredilmiş bir ibadettir. Kazandırdığı birçok faydaya rağmen, insan nefsine ağır gelen ilahi bir emirdir.
Oruç, Medine’de hicretten bir buçuk yıl sonra şaban ayında farz kılınmıştır. Bu meşakkatli ve zorlu ibadetin sadece Müslümanlara farz kılınmadığı, daha önceki ümmetlere de farz kılındığı bildirilmek suretiyle, orucun hem öteden beri uygulanan ilahi bir kanun olduğu vurgulanmış, hem de Ümmet-i Muhammed’in yanlış bir değerlendirme yapması önlenmiştir.
Orucun farz kılınmasının hikmeti, Allah’ın emrine boyun eğmekle kulluk zevkini tatmak, ruhu riya ve gösteriş hastalıklarından arındırarak ihlası arttırmak ve kendisini Allah’ın korumasına teslim etmek için nefis ile mücadele etmektir. Ebu Hureyre’den rivayet edilen bir hadis-i şerifte Peygamber (sav) şöyle buyurmaktadır: “Aziz ve Celil olan Allah, ‘insanın oruç dışında her ameli kendisi içindir. Oruç benim içindir, mükafatını da ben vereceğim’ buyurmuştur.”
Peki oruçlu ne yapmalıdır?
Orucun bir kalkan olduğunu bilmeliyiz. Oruçlu; oruç tuttuğunu bilmeli, ağzından kötü söz çıkmamalı, kavga etmemeli. Şayet birisi kendisine sataşırsa; ben oruçluyum, demeli.
Allahü Teala’nın, “Mükafatını ben vereceğim” buyurduğu yegane ibadet oruçtur.
Allah için yapılacak hiçbir fedakarlık ve amel karşılıksız kalmaz. Oruçlu, günahlara ve cehennem azabına karşı zırhlanmış kişi demektir. Çünkü, “Oruç kalkandır” buyrulmaktadır. Allah yolunda, O’nun rızası için oruç tutmak pek faziletli bir ibadettir. Dolayısıyla oruçlu kimse oruç tuttuğunun her haliyle farkında olmalıdır. Oruç, cehennem azabından kurtuluşa vesiledir. Kendi rızası için ibadet eden kullarına Allahu Teala’nın ikramı büyük olacaktır. Dolayısıyla kalbimiz, gözümüz, günlümüz ve her halimizle oruçlu olduğumuzu hissetmeli ve ettirmeliyiz. Amel ve ibadetlerin makbul olabilmesi için iki önemli şart vardır. Bunlardan birincisi Allah’a iman, ikincisi ihlas ve samimiyettir. Yani bir işi Allah rızasını gözeterek, karşılığını sadece Allah’tan bekleyerek yapmak, riya ve gösterişe kaçmamak. Bu iki husus, Peygamber (sav) tarafından bizlere bildirilmiştir.
Ramazan orucunu inanarak ve karşılığını Allah’tan umarak tutmak, geçmiş günahlardan arınma sebebidir. İnanalım ve orucumuzu ihlasla tutalım. Allah’a iman etmek ve mükafatını ondan beklemek (ihtisab), her ibadetin sıhhat ve makbuliyet şartıdır.
Ramazan; af, rahmet ve sevabın arttığı, şeytanların etki ve saptırmalarının azaldığı, dolayısıyla cehennem kapılarının kapandığı bir ay ve müstesna bir zaman dilimidir. Bu kıymetli zaman sermayemizi ve yine kıymetli ömür sermayemizi israf etmemeliyiz, bu fırsatları değerlendirmeliyiz. Kulluk yoğun zaman ve mekanların, rahmet ve bereketi topluca gösterilecek gayretlerle daha da arttırılabilir.
Ramazan, rahmet ve bereket ayıdır. Ve Kur’an’ın nazil olduğu aydır. Dolayısıyla bol bol Kur’an okuyalım. Camilere çocuklarımızla, ailelerimizle beraber gidip teravihleri cemaatle kılmaya gayret edelim. Topluca kılınan o teravihlerde, dualarda rahmet vardır, bereket vardır.
Nefsimizi bir hesaba çekelim. Geçen seneki ramazan ile bu ramazan arasında ahlaken ne kadar iyileştik. Peygamberimizin (sav) ahlakına ne kadar yaklaştık . Peygamberimizin (sav) sünnetine ne kadar sarıldık. Zira sünnet, ümmetin meselelerini en tabi ve kolay yoldan çözümleme ölçüsüdür.
Rasulullah (sav) insanların en cömerdi idi. Efendimizin (sav) cömertliği ramazan ayında bir kat daha artardı. Biz de fedakarlık yapalım. İsraflı iftar sofralarına değil, çevremizdeki yetimlere fakirlere iftarlılarını alalım, sahurluklarını alalım, yetimleri sevindirelim. Rasullah’a bağlılığımızı ve sevgimizi böylece kanıtlamış olalım. Ramazanda salih kişileri ziyaret etmek ve Kur’an okumak çok sevaptır. Salih kişileri ziyaret edelim, sohbetlerinden istifade edelim, dualarını alalım ve Ümmet-i Muhammed’e dua edelim. Kur’an-ı Kerim’i ramazanda her zamankinden daha fazla okuyalım. Çocuklarımıza okutalım. Hanelerimiz Kur’an’ın nuruyla nurlansın, bereketiyle bereketlensin. Peygamberimizin (sav) diliyle, Kur’an’ın okunmadığı haneler, adeta elektriği suyu kesilmiş bir virane mesabesindedir. Ramazanın son on gününde her türlü iyilik ve ibadeti artırıp geceleri ihya etmeye çalışalım. Böylelikle Peygamberimiz’in izini takip ettiğimizi kanıtlamış oluruz. Ve yanık kalplerimizle, gözyaşlarımızla ümmetin huzuru, selameti, birliği ve kardeşliği için bol bol dua edelim.
Şunu hiç unutmayalım ki, ibadetlerimiz belirli aylarda günlerde olmamalı. Son nefesimize kadar Allah’a kullukla mükellefiz. Ramazanda kulluğumuzu, Allah’a bağlılığımızı, Rasulullah’ın sünnetine bağlılığımızı tekrar tekrar gözden geçirelim. Hesabımızı iyi yaparak ruhlarımızı Allaha teslim etmeye gayret edelim.