Ölmez şu tespitlerde bulundu;
“Yüzyıllık tarihimiz, aslında, çıkan fırsatların heba edildiği, cumhuriyetin lig atlaması için gerekli uzlaşmaların sağlanamadığı, iktidarın ısrarla suiistimal edildiği bir dönem.
Hangi alanda hangi endekse - ekonomi, hukuk, organize suç, yönetişim, azınlıkların durumu, insan hakları, medya… - bakarsanız bakın, Türkiye en diplere doğru savrulmuş durumda.
Özgür olmayan, suç cehennemine dönüşmüş, uluslararası camiada güvenilirliğini kaybetmiş, vasıflı insan kaynağını elinden kaçırmakta olan, kuvvetler ayrılığı “tekleşme” ile sonuçlanmış her bakımdan aşırı merkeziyetçi bir ülke ve onun yönetimi, söz konusu olan.
Son 10 yıl, ülkede sivil toplum adına atılmış tüm adımları imha etti. Dediğim dedikçi bir hiyerarşi yeniden üretildi ve asıl eski Türkiye’yi kurmaya kararlı olan da bu düzenin neferleri.
100 yılın beşte biri, şaka değil, bir partinin egemenliği altında geçti. Bunun zayıflamaya yüz tuttuğu anda da “yetki”, yandaşlarının desteğiyle tek kişiye devredildi.
AK Partiyi yüzde 34 ile iktidara 12 Eylül rejiminin yüzde 10 barajı taşımıştı. Başkanlığa geçiş de yine bir başka darbenin (teşebbüsünün) sayesinde oldu.
Ve bugün dahi kitleler ile kanaat önderleri, sebep-sonuç ilişkisinin geçmişin derinliklerine giden mahiyetini kavramış görünmüyor.
Dış dünyadan kopukluk, demokrasiyi demokrasi yapan asli unsurlar (özgürlükçü anayasa, kuvvetler ayrılığı, bağımsız yargı ve medya…) konusundaki toplumsal apati, her kesime yayılmış ahlaki çürüme da aşikar.
Sayın Akşenerin dediği gibi
Bizim, bu büyük milletin arasında vazgeçebileceğimiz tek bir insanımız yok. Allah şahidimiz olsun ki; yerle gök birleşse biz arada kalmayacağız. “Yeter söz milletindir!” diyeceğiz ve aslanlar gibi iktidara geleceğiz.
Hiç merak etmeyin;
İkinci asrın şafağına çok az kaldı!”