Yaklaşık bir aylık Ramazan ve Bayram arasından sonra tekrar tüm samimiyet ve içtenliğimizle merhaba. Kısa bir değerlendirme yapmak gerekirse, şunu açıkça söylemeliyim ki; yine bu yıl da Ramazan ayını az gezerek, az konuşarak, az yiyerek ve çok okuyarak, çok düşünerek, çok susarak geçirmeyi bana lütfettiği için Rabbime hamd ediyorum.
Ve dönelim başlıktan muradımızın ne olduğuna.
Efendim malum siyasetin kazanı her geçen gün daha bir hararetli kaynamaya devam ederken, zaman zaman bizi üzen ve zaman zaman hayal kırıklıklarına ve gelecek adına ümitsizliğe iten gelişmeleri de beraberinde getiriyor. Öyle ki, kritik bir yenileme seçimi arifesinde iken Akparti içerisinde etkili ve yetkili konumdaki bir takım zevatın olur olmaz çıkışları hem bizleri ve hem de toplumun aklı başındaki mutedil çoğunluğunu rahatsız eder bir hal alıyor. Bu kişilerin, evvelden beridir sürekli üzerine basa basa zikrettiğimiz şahsi menfaatlerini, insanları tiksindirircesine göze batar bir şekilde ali menfaatlerin önünde tutar bir hale gelmiş olmaları ve halen bulundukları konumları koruyor olmaları, toplum vicdanını derinden yaralıyor. Bir yanda bu hal kontrolsüz bir şekilde devam ederken, diğer yanda parti içinde geçmişte önemli makamlarda görev almış bir kısım zevatın, Akparti’den artık beklentisi kalmayan birkaç kişiyi de yanlarına alarak yola çıkmaya hazırlandıkları yönündeki söylentiler, stresimizi bir kat daha artırmaya yetiyor. Gönlü bu ana damarı sürekli desteklemekten yana olan geniş kitleler ise kararsızlık girdabına düşmemek için sessizce ve kaygılı bir şekilde bekliyor. Mukadder olanın yaşanacak olmasına iman ediyoruz lakin, içimizi acıtan şeylere de sessiz kalamıyoruz.
Peki bu durum kimin işine geliyor?
İşte can alıcı ve belki de hepimizi rahatsız eden soru bu. Cevaplarından rahatsız olmayın lütfen;
- Bu durum, artık rüyasında bile iktidar yüzü görmesi mümkün olmayanların ve peşine takılan “yıkıcı” ekibin işine geliyor.
- Bu durum, on yedi yıldır, saltanatı elinden alınan ve ihtiraslarıyla avuçlarını ovuşturan eski bürokratik oligarşi yanlılarının ve onların montajcı ve dublajcı medya patronlarının işine geliyor.
- Bu durum, neredeyse dağ kadrolarının tamamı etkisiz hale getirilen PKK’nın işine geliyor.
- Bu durum, “tabanı ibadet, ortası ticaret, tavanı ihanet” denilen ama sadece ibadet kısmı cezalandırılan, ticaret ve ihanet kısmına bir türlü ceza verilemeyen ve siyasi kanadına dokunulamıyor olmasıyla halen uyuyan hücreler şeklinde yaşamaya devam eden FETÖ’ nün işine geliyor.
- Bu durum, on yedi yıldır güçlü bir siyaset ile toparlanmaya başlayan Türkiye’ye diz çöktürmek için Gezi, 15 Temmuz ve benzeri olayları kışkırtan ama çok şükür ki bir türlü başarılı olamayan dış merkezli güçlerin işine geliyor.
Daha çok şey sayılabilir, lakin meselenin anlaşıldığı kanaatindeyim. Bazen kendi kendime sormadan edemiyorum, acaba üst aklın planladığı kaos tam da şu an yaşadığımız durum muydu diye. Zira kimsenin kimseye itimat etmediği, komşunun komşuyu bir takım yaftalamalara maruz bıraktığı, ekonomik düzenin faiz batağında debelendiği ve sermayenin yavaş yavaş yurtdışına transfer olmaya başladığı bir ülke, üst akıl denen mekanizmanın ekmeğine yağ sürecek bir tablodur.
Bu milletin geleceğini düşünen, ideolojisi ne olursa olsun tüm bireylere ve tüm oluşumlara çağrı niteliğinde şunu söylemek istiyorum; öfkeniz, kininiz, kişisel husumetleriniz, ihtiraslarınız ve sair tüm duygularınız bir yana, gelecekte bu topraklarda yaşayacak nesillerin selameti bir yana. Bunun için lütfen ama lütfen daha hassas ve daha duyarlı olun. Yarın sınırlarımızın dışından gelebilecek – Allah korusun- herhangi bir müdahalede omuz omuza verebilmek için köprüleri atmayın. Birbirinizin yüzüne bakacak yüzünüz olsun. Herkese ihanet yaftası yapıştırmayın. Millet olabilme şuurunu yeniden hatırlayın.
Selam ve dua ile…