İstanbul seçimlerini çok şükür kazasız belasız yeniledik. Yeniledik ama, sonuç pek de beklendiği gibi olmadı görünüşe göre. Ülkenin kahir ekseriyeti yine başa baş bir sonucun çıkacağını veya en fazla 50-100 bin oy farkla bir tarafın kazanacağını tahmin ederken, olan oldu. Neyse, esas konu sayısal veriler değil. Esas konu, seçmen davranışında 3 ayda nasıl bu kadar derin bir değişimin oluştuğu. “Derin” diyorum, çünkü anlatmak istediğim şeye “büyük” ifadesinden daha çok bu kelime yakışıyor.
Akparti, artık eskisi gibi siyaset arenasında tek ve rakipsiz olma hüviyetini kaybediyor. Zira CHP ve diğer “yıkmak” üzerine kurulmuş ittifak üyeleri ilk kez bu kadar konsolide olabilmiş durumdalar. Aslında bir bakıma Akparti’ nin getirdiği bu başkanlık benzeri sistem en çok kendine zarar vermeye başladı ve ilerleyen zamanlarda daha da sıkıntı yaratacak gibi.
CHP, İstanbul için gösterdiği adayın, rozetini taksa ortalama bir Akparti ’li gibi göründüğünü geç de olsa keşfedebilmiş durumda. Türk toplumunda yükselen trend bu yönde artık. Sisteme yeni entegre olan genç nesil ideolojik kaygılar taşımıyor. Gülen yüz ve sükunet istiyor. İşte İstanbul adayı bu anlamda profil itibariyle tam bu özellikleri taşıyor.
Bir de seçmen kavga istemiyor. Her seçim döneminde ağız dolusu küfür ve hakaretin ekranlardan taşmasını ve seçim bitince bir şey olmamış gibi gülünüp eğlenilmesini artık kabak tadında görüyor seçmen.
Şimdi gelelim derin değişime. Sanki bir el, Akparti İstanbul’u kaybetsin diye göstere göstere bir şeyler yaptı bu 3 aylık süre zarfında. Bir yandan kırmızı bültenle aranan Osman Öcalan devletin kanalına çıkarıldı. Bu yetmezmiş gibi seçime çeyrek kala Abdullah Öcalan’ın elinden kaleme alındığı iddia edilen bir mektup, avukatı maharetiyle kamuoyuyla paylaşıldı. Bu açık bir operasyondu zannımca. Şöyle ki, Cumhur ittifakına oy verecek MHP kökenli seçmene direk bir mesaj verilmek isteniyordu. “Öcalan’ın desteklediği Akparti’yi sen nasıl içine sindireceksin?” demekti bu mesaj. Ve mesaj yerine ulaştı. 13 binlik fark derin bir operasyonla 800 küsur binlere fırladı.
Peki bu durumdan kim ne kazandı ya da kim ne kaybetti?
- Akparti, İstanbul’u kaybetti.
- MHP, taban kaybetti.
- Cumhur İttifakı, güven kaybetti.
- Türkiye, zaman kaybetti.
- Ekonomi, para kaybetti.
- Akparti’ liler umut kaybetti, AKP’ liler umutlandı.
- CHP, bir sene evvel rüyasında görse inanmayacağı düşün gerçekleşmesiyle özgüven kazandı.
- İsimleri artık sık anılmaya başlayan yeni oluşumlar, zemin kazandı.
- HDP, kilit bir oy potansiyeline sahip olduğunu bir kez daha gösterdi.
Bu maddelere ilaveler yapılabilir. Üzerinde durmamız gereken esas mesele ise, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağıdır.
Rabbimden niyazım odur ki, memleketimiz için ufukta görünen felaket ve kaos senaryolarının altından milletçe kenetlenerek kalkabilelim. Zira seçimler gelip geçiyor ama biz milletçe, bizi bir arada tutan değerleri kaybediyoruz.
Umarım muktedirler de bunu anlar ve gereğini ivedilikle yaparlar. Yoksa “sen kazandın, ben kaybettim” meselesinden daha ziyade önemli olan, hep birlikte kaybediyor olduğumuzdur.
Selametle kalın…