Dünyanın nüfusunu fazla bulan modern dünyalılar, (küresel zâlimler demek lâzım) koronavirüs salgınıyla en önce yaşlıların ölmesinden, kalabalığının ortadan kalkmasından memnun. Çünkü kapitalizm için faydalıdır.
Yaratanla ve kadîm gelenekle irtibatını kesen modern dünyalılar sözde aileye ve günlük hayata yük olan yaşlıları temerküz kamplarına benzeyen huzur evlerinde toplarlar. Hayattan ve çevreden tecrit edilmiş yaşlılar huzur evlerinde tek başına ölüme terkedilir.
BATI’DA ÖLÜMÜ HATIRLATTIĞI İÇİN YAŞLILAR SEVİLMEZ
Tanrılarından uzaklaşan sözde “çağdaş uygarlığın beşiği” modern Batılı toplumlarda yaşlılar ölümü hatırlattığı ve yük olduğu için sevilmez. Modern hayatın olmaz olmazı olan üretim ve ekonomiye “katkısı” bittiği için gereksiz varlıklardır yaşlılar.
Modern Batı’da yaşlılar çoğalıyor ve yalnızlaşıyor. Amerika’nın, Avrupa’nın gözünde cüzzamlılar ordusudur yaşlılar. Yanı başlarında, çevrelerinde gördükçe ürküyorlar. Koronavirüs salgınının yaşlıları silip süpürmesini arzu ediyorlar. Prof. Dr. Kemal Sayar’ın bakışıyla (Yavaşla / Bu Dünyadan Bir Defa Geçeceksin) modern Batılılara göre bir ayağı çukurda olan yaşlılar ölümü hatırlattığı için hayattan kovulmalıdır. Çünkü ölüm modern dünyanın sürekli bastırdığı, kabullenemediği sevimsiz bir hâdisedir.
MODERN DÜNYALILARA GÖRE YAŞLILAR BİR ÂN EVVEL ÖLMELİ
Modern dünyanın patronları laboratuvarlarda ürettikleri biyolojik seri katil koronavirüs salgınıyla dünyadaki bütün yaşlıları soykırıma tâbi tutuyor, yaşlı katliamı yapıyorlar. Yaşlısız ve masrafsız, üreten ve tüketen genç bir dünya plânlıyorlar. Sürekli ve hızlı dönüşen modern kapitalist hayatta “kullanışlı olmayan” yaşlıların bir an evvel ölmeleri gerek. Hayatın kıyısına itilen, üretimden çekilen, tüketici bir yük olarak görülen yaşlılar ölmeleri gereken sosyal bir varlıktır. Hayatı üretim ve tüketimden ibaret sayan, “üretip tükettiğin kadar varsın” diyen modern dünyalılar kapitalist çarkın dönmesi için gençleri kutsarlar. Genç olan verimlidir.
“ÇAĞDAŞ UYGARLIKTA” YAŞLILAR İŞE YARAMAZ YARATIKLARDIR
Yaratanı ve fıtratı, kalbi ve gönlü çoktan unutan modern dünyalıların korkulu rüyasıdır yaşlı nüfus. “Çağdaş uygarlıkta”, yâni Tanrısız modern dünyada yaşlanmak toplumdan ve hayattan dışlanmaktır. Üretime katılamadığı, aileye ve devlete yük getirdiği, gelişen teknolojik ve dijital hayata ayak uyduramadığı için nesne hükmündedir yaşlılar. İşe yaramadığı için ölüme terk edilmelerinde bir mahsur yok.
ENDÜSTRİYEL BATI: YAŞLILAR HEMEN MEZARA GÖNDERİLMELİ
İnsanın ruhunu ve kalbini dışlayan endüstriyel ve dijital Batı için yaşlılar miadı dolmuş, son kullanma tarihi bitmiş eşya gibidir. Çöpe atılır gibi hemen mezarlığa gönderilmelidir. Modern Batı’nın yaşlıları gözden çıkarması, Sibirya’da 19. asra kadar bazı toplulukların elden ayaktan düşmüş, yük hâline gelmiş ihtiyarları törenle öldürmelerine benziyor. Avrupa’da, Amerika’da “Yaşasın sosyal darvinizm!” sesleri yükseliyor bugün.
Televizyon ekranlarında 24 saat yaşlı insan kareleri seyrettirmek modern dünyalıların işi olsa gerek. Yaşlılar çocukların ve gençlerin zihninde sırada bekleyen ölüler ya da yakında ölecek kurbanlar olarak gösteriliyor. “Koronavirüsden yaşlılar ölüyor, korkmaya lüzum yok” mesajı veriliyor âdeta.
“YAŞLILAR ÖLÜMÜ KESİNLEŞEN SÜRÜDÜR TECRİT EDİLMELİ”
Fransız düşünür Michel Foucault (Akademik Bakış Dergisi, sayı:51, Eylül-Ekim 2015) sanayi toplumu ile delilerin, sakatların toplumdan tecrit edildiğini, üretim ve sosyal hayattan plânlı bir şekilde dışlandığı yazıyor. Aynı modern zihniyet şimdi de kapitalist sistemde işe yaramayan yaşlıları ölümü kesinleşen bir sürü olarak tecrit ediyor, ötekileştiriyor. Hülâsa ifadeyle, yaşlılar modern dünyada kafeste tutulan, bir ân evvel ölmesi istenen, işe yaramayan atık maddedir gibidir.
Biz de, yâni Müslüman Doğu’da nasıldır yaşlılar? Yaşlılara hürmet, yaşlıları korumak İslâm medeniyetinin şiarıdır. Müslüman toplumlarda, en başta Türklerde yaşlılık bilgelikle bir tutulur. Aksakallı ihtiyarlar cemiyetin baş tacıdır. İtibar görürler. En evvel yaşlılar ziyaret edilir, eli öpülür, yedirilir, içirilir. Evin bereketi, nesebin halkasıdır. Mâzi, gelenek ve soy yaşlılarımızla daima hâfızamızda yaşar. Tarihimiz, dilimiz, edebiyatımız yaşlılarla hayatımızda yer eder ve aidiyetimizi güçlendirir.
Hazret-i Peygamber Efendimiz’in “Eğer süt emen çocuklar, beli bükük yaşlılar, otlayan hayvanlar olmasaydı, üzerinize azap sel gibi gelirdi” buyruğunu terk ederlerse Müslümanlar da modern dünyalılara benzemekten beri değildirler.