Millet kelimesini ulus karşılığında kullanmak mümkün değildir. Atatürkçü Cumhuriyet inkılâplarıyla Moğolca’dan ithal edilen ve İslâmî muhteva taşımayan ulus kavramı millet kavramına son derece zıttır. Her şeyden önce bu iki kavramla kastedilen topluluğun kimliğini belirleyen değerler aynı değil.
Cumhuriyetin dilde tasfiyecilik hareketiyle “millet” karşılığı olarak uydurulan ve İslâmî muhtevası olmayan “ulus” kavramı Batılılaşma yolunda modern milliyetçiliğin karşılığı olarak tercih edilir. Millet kavramına seküler-ulus değerler yüklenir ve milletin târifinden dinî muhteva çıkarılır. “Öz Türk / Hakiki Türk” gibi adlandırmalarla millet kavramına zıt istikâmette seküler “ulus” anlayışı resmîleştirilir.
Avrupa’nın “nation” kavramından beslenen ulusçu düşünce resmî devlet ideolojisi olarak millet kavramının yerine geçirilmeye çalışılsa da hüviyetini koruyan çoğunluk nezdinde rağbet görmez.
Ali Yutgezen hocanın “Milleti Nasıl Bilirsiniz” yazısına göre,“Millet kavramını yanlış anlıyoruz. Böyle olunca da gönül gönüle, omuz omuza vermesi gereken Müslümanlar birbirinden ayrışıyor, ırk ve köken dâvası güdüp kardeşini yabancı görüyor. Millet İslâmî bir kavramdır ve kesinlikle bugün anlaşıldığı üzere ırkla, ulusla, kavimle ilgili değildir.”
MİLLET KAVİM DE DEĞİLDİR
Millet tasavvurumuzun ölçüleri Kur’an-ı Kerim üzere olması ve Türklüğün de bu ölçüler içinde milleti haiz vasıflarlarla idrak edilmesi gerektiği halde, kavmiyetçi ve ulusalcı anlayışların fikrî ve siyasî çevrelerde seküler zeminde devam ediyor olması Türkiye için ciddi bir meseledir.
Adı geçen yazıdan hülâsa ettiğimiz tesbitlere göre, “Millet tasavvurumuzu tahrif etmekle ‘kavmimizi sevmenin ölçüsü’nü de kaybediyoruz. Elbette insan ailesini, aşiretini, kavmini sever. Sevmelidir de... Fakat bu sevgi Kur’anî anlamda millet tasavvurundan yoksunsa, başkalarının aidiyetlerine saygı göstermeyecek, kendi mensubiyetinin itibar ve çıkarı adına diğerlerine zulmetmekten çekinmeyecektir. Rasul-i Ekrem s.a.v.’in meşru gördüğü kavim sevgisi, meşruiyetini millet şuurundan alır. Önce ehl-i millet olunur, sonra bu çerçeve içinde kavim d e sevilir, kabile de... Belirleyici ölçü kavim mensubiyeti değil, millet mensubiyetidir. Millet şuuru yoksa kavim sevgisi kolayca câhiliyye asabiyesine dönüşür. Batı toplumlarının kendilerine özgü şartlarından devşirilen sosyolojik tespitler neden bizim milletimizi de bağlasın? Toplumbilimin toplumundan bize ne? Teklifimiz, Medine’ye dönmek, cahiliyye ilkelliğinden medeniyete, kabileden millete dönmektir.”
ULUS, BATILILAŞMIŞ TÜRK TOPLUM PROJESİDİR
20. Asrın başında Batılı “milliyetçilik” dayatmaları İslâm ülkelerinde “millet” kavramını tekil olarak ismin önüne getirmek mecburiyetini doğurunca “Türk milleti” ifadesi kullanılmaya başlanmıştır ki, problem tam da bu ifadenin muhtevasında neler olacağı ve nasıl târif edileceğidir.
Batılı zihniyetten neşet eden ulusçuluk Türklüğe temel alındığında “millet” olmanın gereği olan İslâmî inanç sisteminden koparılmış bir topluluk ortaya çıkar ki, bu yapı hem ârızalıdır, hem de “millet” olma özelliği taşımadığı için bünyesindeki dindaş kavimleri üst kimlik olarak temsil edebilmek kudretinden mahrumdur.
MİLLET ULUSA GÂLİP GELECEK
“Millet-i hâkime” ve “unsur-u aslî” nin İslâmî muhtevasını taşımayan Atatürkçü Cumhuriyet’in sözde millet anlayışı Batılı ölçülerle projelendirilen ve tepeden inme uygulanan “Türk ulusu” inşasından başka bir şey değil.
Yaşanagelen hâdiselerden “ulus” taraftarlarının “kartondan kuleler gibi” yıkılmaya başladığını, seküler ulusçu zümrelerin toplum damarlarına giremediğini görüyoruz.
Velhâsıl, bu sancı, “millet”in “ulusa” gâlip geleceğinin işaretleridir. Türkiye’nin parçalanmaya çalışıldığı vir vasatta tek çâre, Cumhuriyet devletinin “ulus”u olmaktan kurtulup yeniden “millet” olmak...