Evvel emirde belirtelim ki gayemiz Hadiümü’l Harameyn olan ve İslâmlaşınca millet olmak vasfını kazanan Türklerin idrakini bir asırdır ve hâlen karıştıran seküler bâtıl Türkçülük anlayışının ârızalarını göstermektir.
Türklük hüviyetine asla karşı bir anlayışımız söz konusu olamaz. Aksine, mensubu olmaktan şeref duyduğumuz Türklerin bâtıl, yâni İslâm dışı tesbit ve târiflerden, seküler Türkçü fikirlerden arındırılması çabası taşımaktadır.
Türklüğü, Kur’anî mânasıyla millet mefhumu üzerinden idrak etmenin önemi, devlet ve milletin bütünleşme imtihanına girdiği şu günlerde daha fazla anlaşılıyor.
Millet ve Türklük kavramlarının siyasî ve kültürel hareketlerde, resmî mektep müfredatında ve olgunlaşmamış zihinlerde hâlen eksik ve ârızalı şekilde yer ettiğini, Osmanlı asırlarında vücud bulan İslâmlaşmış Türk irfanına âşina olanlar bilirler. Bu iki kavram Atatürkçü Cumhuriyetin milliyetçilik anlayışından tesirler almasının yanında Batılı milliyetçilik kavramlarıyla da eklektik bir yapı arz etmektedir.
En temel problem, bâtıl milliyetçiliğin yahut Türkçülüğün zemininin bütünüyle İslâm değil, seküler bir zemin oluşudur. Bu anlayıştaki milliyetçiliğe göre İslâm, devlet ve toplum yapısını, kurumların muhtevasını, hâkimiyet ve meşruiyetin kaynağını bütünüyle belirleyen asıl zemin değildir. İslâm sadece kültürel unsurlardan bir unsurdur...
Millet hüviyetini, pozitivizm ve şamanizm yüklü Türkçülüğü savunan, Türklüğü biyolojik ırka indiren, “Müslümanlık semavî bir din değil, Arapların sosyolojik bir durumudur. Kur’an, Muhammed’in tâlimatıdır…” diyen ve İslâm tasavvufuna ve evliyaullaha ağır hakaretler eden Nihal Atsız’ın fikirleriyle kavramak, İslâm’la aynı mânaya gelen “millet” vasfını haiz Türklüğe hakarettir.
(Yobazlık bir Fikir Müstehasesidir, Ötüken dergisi, 1970, sayı:11)
Aynı zamanda sosyal darvinist ve pozitivist olan Atsız’ın “yobaz” lıktan kastı İslâmiyettir. İslâm’ı müstehase (taşlamış, fosilleşmiş) bir fikir olarak görüyor ve Türklük anlayışında İslâm’ın önemli olmadığını söylüyor.
DURKHEİM ULUSÇULUĞUNA KARŞI “MİLLET”İ İHYA ETMEK
Bugün maalesef her kademede yaygın olan seküler ulusçu Türklüğün kaynağı, Türklük ve millet kavramını Durkheim’in pozitivist toplum nazariyesiyle târif eden, İslâm’ı milletin temel belirleyicisi olmaktan çıkaran, “Dinde Türkçülük” adına Kur’an ve ezanın Türkçe okunmasının ideologluğunu yapan, “Osmanlı’ya millet-i hâkime, onun aslî unsuru olan Türklere de millet-i mahkûme (bir ülkede din ve kavim bakımından azınlık olanlar)” diyerek fahiş derecede idrak yanlışına düşen Ziya Gökalp’ın fikirlerdir. (Türkçülüğün Esasları)
İki misalini verdiğimiz bâtıl Türklük fikrinin karşısında, millet muhtevasına sahip Türklüğü tasvir eden Bediüzzaman Hazretlerinin “Dünyanın her tarafında Türkler Müslümandır. Müslüman ve gayr-ı müslim olarak iki kısma inkısam etmemiştir. Nerede bir Türk taife varsa Müslümandır. Müslümanlıktan çıkan veya Müslüman olmayan Türkler, Türklükten çıkmışlardır (Macarlar gibi). Halbuki küçük unsurlar dahi, hem Müslüman, hem de gayr-ı Müslim olmuştur. Ey Türk kardeş! Bilhassa sen dikkat et! Senin milliyetin İslâmiyetle imtizaç etmiş. Ondan kabil-i tefrik değildir” sözleri bizi Kur’ânî mânada millet olan Türklüğe çağırır. (Mektubat, Yirminci Mektup)
“TÜRKLER İSLÂM’LA BÜTÜNLEŞMİŞ MİLLETTİR”
- Kiram’dan sonra İslâm’a en büyük hizmeti yapan Türkler İslâm’la bütünleşmiş ve iç içe girmiş bir millettir. Batı’da hangi millettensin diye sorduklarında, eğer Türk’üm dersen ikinci soruya muhatap olmazsın. Çünkü bilirler ki sen Müslümansın” diyen Seyit Ahmet Arvasi’ye göre Türk demek, Müslüman demektir. Bulgar da olabilirsin, Makedon da olabilirsin; hatta Afrikalı zenci de olabilirsin. Ama ne olursan ol, eğer Müslüman’san Türk’e saygı göstermelisin. Bu milletin İslâm’a hizmetleri unutulmaz, onun için bu millet sevilir. (Mustafa Kuvancı, Seyyid Ahmet Arvasi Hayatı–Tefekkürü- Eserleri)
KUR’AN’IN BUYURDUĞU MİLLETTEN OLAN TÜRKLER
“Türk milleti, Türk millî kültürü İslâm’ın kabulüyle birlikte ortaya çıkmıştır. Dağınık Türkmen grupları İslâm’a bağlanarak bir millet teşkil etmişlerdir. Çünkü millet, maddî bir varlığa mâna veren bir bağlantı sisteminin adıdır” diyen Prof. Dr. Erol Güngör’e göre ümmet içinde millet olma, çeşitli Türk gruplarını birleştiren asıl bağlar İslâm’dan geliyor. İslâmiyet şehir merkezlerine hâkim olarak yerleşik medeniyet yönünde büyük bir hamleye yol açmış, bütün Türkleri birleştiren en büyük güç olmuştur. (Türk Kültürü ve Milliyetçilik)
Onun, “Kültürümüzün çekirdeğini dinî inançlarımız oluşturmaktadır. Konuştuğumuz dil, örf ve âdetlerimiz, selâmlaşma, ibadet, eğlenme biçimlerimiz, alışkanlıklarımız, kılık ve kıyafetimiz, tekke ve tarikatlar, câmilerimiz, folklor ve müziğimiz... millî kültürü oluşturur” ifadeleri iyi idrak edildiğinde, kimliğimizin uluslaşmış Türk değil, İslâmlaşmış millet olan Türk olduğunu anlarız.
Hülâsa ifadeyle, Türklerin, İslâm dininin ikliminde doğup gelişen, madde ve mânasıyla Osmanlı asırlarında olgunlaşıp vücut bulan Müslüman bir millet olduğunu Mehmed Âkif’in, Necip Fazıl’ın, Nurettin Topçu’nun fikirlerinde aramak lâzım.
---------------------------------------------
YENİÇAĞ GAZETESİNİN YAZARI TÜRKÇEMİZE KÖTÜ SÖYLEMİŞ
Yeniçağ Gazetesi köşe yazarı Murat İde, “Kemalizm’in ihânetini yazan Türkçe’nin hasbî müdafii D. Mehmet Doğan” yazımıza tavır koymuş ve demiş ki:
“Türkçe’nin hasbî müdâfii cümlenizden de anlıyorum ki, TÜRKÇE diye bir derdiniz yok… Sizi, Cumhuriyetimizin kurucularına ‘İhanet’ yakıştırması yapan tapındığınız beyle başbaşa bırakayım. Kullandığınız dilden de anlıyorum ki, arapça-farsçayla doldurulmuş, uyduruk bir dilin peşinde Türk Milliyetçiliği ve Türk Dili hassasiyeti komik düşüyor. Bu kadar övdüğünüz şahısla başbaşa kalın.”
Bin yıllık İslâmlaşmış Türkçeyi savunmamızı, “Arapça-Farsçayla doldurulmuş uyduruk dilin peşinde…” diye aşağılayan ulusalcı-Atatürkçü- seküler milliyetçi böyle oluyor demek ki.
Ne diyelim; Allah, bu zümreyi Âl-i Osman Türklüğünün Türkçesiyle, irfanıyla nasiplendirsin.