Mehmed Âkif’i fişleyen cumhuriyet erdemli olabilir mi?

Ahmet Doğan İlbey

(27 Aralık 1936, Âkif’in vefat yıldönümüydü. “İstiklâl Şairimiz” yine kültürel figür olarak bol bol anlatıldı. Onun, İstiklâl Marşı’nı yazdığı ve hizmet ettiği Cumhuriyet Devleti tarafından nasıl bir muameleye tâbi tutulduğu, fişlendiği ve takibata alındığı anlatılmadı)  

 

“Vatanında Cüda’ İstiklâl Şairi, Kod Adı: İrtica 906 Mehmed Âkif Ersoy” kitabının yazarı Muharrem Coşkun’un 19 Nisan 2015 tarihli Diriliş Postası gazetesindeki mülakatından Kemalist Cumhuriyetin Mehmed Âkif düşmanlığını “derin istihbarat” hattında da sürdürdüğünü öğreniyoruz.

 

Adı geçen yazar, Âkif’in bütün adımlarının takip edildiğini, kanser tedavisi görürken dahi kendini ziyaret edenlerin takip edildiğini, konuşmalarının takibata alındığını, Safahat isimli eseri için imha edilmesi tâlimatı verildiğini, istihbarat, emniyet, valilik, içişleri bakanlığı arasındaki gizli belgelerde Âkif’in “kod adı: irtica 906” olarak fişlendiğini, belgelerin hazırlandığı tarihlerin 1925’de başlayıp 1937’ye kadar sürdüğünü, İsmet İnönü’nün Başbakan ve M. Kemal’in Cumhurbaşkanı olarak imzasının olduğunu söylüyor.

 

Birçok kaynağın da belirttiği gibi, lâdinî inkılâplara karşı “irticaî” tehdit olarak görülen, Kahire’de dahi adım adım izlenerek istihbarat raporlarına geçirilen Âkif 1925’te Mısır’a gitmeseydi arkadaşları gibi İstiklâl Mahkemelerinde yargılanıp idam edilebilirdi.

 

Hüzünlü hikâyesi şöyle başlar: Millî Mücadele’den sonra 1923’te İstanbul’a döner. Millî Mücadele yıllarında Ankara’da beraber olduğu yakın arkadaşlarından Şefik Kolaylı, Âkif’in “Mısır’a gitme kararından vazgeçmesinde ısrar ettik. Büyük bir hüzün ve te’essür içinde ‘Arkamda polis hafiyesi gezdiriyorlar. Ben vatanını satmış ve memlekete ihânet etmiş adamlar gibi muâmele görmeye tahammül edemiyorum. İşte bundan dolayı gidiyorum’ dediğini” belirtiyor. (Bir Sürgünün Analizi, 80 Yıl Sonra Mehmed Âkif Ersoy Bilgi Şöleni, Türkiye Yazarlar Birliği Yayınları, 2017, s. 198)

Lâdinî Cumhuriyet ilkelerini övmemesinden dolayı aleyhinde yayınlar hızlanır. “İnkılâplara” muhalif olarak gösterilir. “Arapçı şair” ve “Şiirlerinde İslâm’a ve ümmete yer verdiği…” şeklinde ifadelerle dindarlığı öne çıkarılır. Pozitivist Tevfik Fikret’le mukayese edilmeye başlanır. İstiklâl Marşı’nın muhtevasından dolayı “Geri sutlarda pusu kurmuş, inkılâba diş bilemiş” biri olarak suçlanır ve “bir sıfır” olarak değerlendirilir.  (a.g.e., s. 199)

 

KEMALİST ALEYHTARLIK VEFATINDAN SONRA DA SÜRER

 

Kemalist rejim Âkif’i İlk Meclis’ten sonra yok sayar, dostlarını (Eşref Edip ve Tahir’ül Mevlevi…) mahkûm eder. Takrir-i Sükun Kanunu ile, Âkif’in içinde olduğu Sebilürreşad dergisi kapatılır. Devrin Millî Eğitim Bakanlığı tarafından 1940’lı yıllarda hazırlanan oryantalist bakışa sahip İslâm Ansiklopedisi’nde, İstanbul’da bohem hayatı yaşayıp Millî Mücadele’ye katılmayan şair ve edebiyatçılara yer verilirken, Âkif’e yer verilmediğini yakın tarih okuyanlar bilirler.

 

Dücane Cündioğlu’nun “Âkif’e Dair” (Kapı Yayınları) kitabında yazdıklarından da öğreniyoruz ki Âkif, inkılâpçılardan rahatsızdır. Adı geçen yazarın 9 Mayıs 2000 tarihli Yeni Şafak Gazetesinde “Ankara yârânı'nın İslâmcılığı” yazısında Hasan Âli Yücel’in, “İstiklâl mücadelesinden sonra Âkif, cemiyette gördüğü değişmelere inanmadı ve inanmadığı için de uymadı. Beş-altı sene memleketten uzak yaşamasının sebebi budur. Çünkü onun cemiyet telâkkisi geri idi. Büyük dalâlete düşmüştü” diyerek tezvirat yaptığı anlatılıyor.

 

Âkif için “Sosyal inkilâbları kavrayabilecek bir ufuktan yoksun olduğunu”  söyleyen meşhur “Gazavâtnâmeler”in müellifi edebiyat tarihçisi Âgâh Sırrı Levend’in de aleyhtarlar zümresine katılarak Kemalistlere yaltaklık ettiğini Cündioğlu’nun aynı yazısından öğreniyoruz: 

 

“İstiklâl Savaşı'na feragatlı ve sâdık bir vatanperver olarak katılan Âkif, mücadelenin ilk safhalarında önemli bir yer alacak, ilk Millet Meclisi'nde mebus sıfatıyla bulunacak kadar bu büyük hareketi takib etmiştir. Ancak birbirini takib eden sosyal inkilâblar, onun âleminin üstünden aşacak kadar ileri ve ona uzak idi...”

 

KEMALİSTLER: “ÂKİF İNKILÂBIN ESERLERİNİ BEĞENMEDİ

 

Bu ülkenin ilk feminist yazarı Halide Edip’in arkadaşı, devrin koyu Kemalistlerinden ve lâdinî Cumhuriyet yanlısı Türk Kadınlar Birliğinin kurucusu Şuküfe Nihal de Âkif’i itibarsızlaştırma kampanyasında yer alanlaedan birisidir: “Başından, bizim malımız olmadığı söylenen fesi çıkarıp yerine bir başka biçimde bir çuha parçası geçirmeyi bir din, bir ahlâk meselesi yaparak yurdunu, milletini bırakan, hurafelere takılmış bir adam.” (Cündioğlu’nun a.g.e )

 

TANPINAR: “MEHMET ÂKİF’LE YOL ARKADAŞLIĞI MI, ASLA!”

 

Usta bir edebiyat tahlilcisi bildiğimiz Ahmet Hamdi Tanpınar’a Âkif sorulduğunda, birçok mevzuda olduğu gibi yine a’raf’tadır. 1960 yılında kendini 27 Mayıs darbecilerine yakın, yâni “sol” (Chp) olarak görür ve Âkif’i “sağcı”lıkla itham eder. “Sağlarla beraber değilim, çünkü sağ şarktır ve şark bizi yutmağa, içimizden doğru yutmağa hazırdır. Mehmet Âkif’le yol arkadaşlığı, Mümtaz (Mümtaz Turhan)la fikir beraberliği. Aslâ!” diyerek aleyhtarlar kampanyasına dâhil olur. (Günlüklerin Işığında Tanpınar'la Başbaşa / Haz: Zeynep Kerman, İnci Enginün, Dergâh Y. 2008)                                                                           

 

Kemalizm’in uydurma dilcisi Nurullah Ataç da “Âkif'in, bir insan olarak kıymeti ne olursa olsun, bir şair sayılması hayli zor işlerdendir. Hele onda fikir aramak, fikre hürmetsizlik olur. Din şairi, din filozofu değil, mahalle kahvesi hatibi” diyerek, Âkif aleyhtarlığının sözcülüğüne soyunanlardır. (Sessiz Yaşadım adlı eserde Âkif'i nasıl anlattılar? / Türkiye Yazarlar Birliği web sitesi, 25 Nisan 2O11)

 

M. Kemal aracılar göndermesine rağmen, yazma görevini aldığı Kur’an Meali’ni teslim etmeyen Âkif’e daha fazla para teklif edilir fakat cevabı “hayır” olur. Kemalist devletin dinde reform çalışmalarından ve anayasadan “Devletin dini, din-i İslâm’dır” maddesini kaldırmasından dolayı tavrını netleştirmiştir. “Benim mealimi Kur’an’ın yerine okutacaklar, ben yarın mahşerde Allah’a ve Resûlüne ne cevap veririm” diyerek teslim etmediği gibi, Diyanet’le yaptığı sözleşmeyi de feshederek aldığı avansı iade eder. Kemalizm’in inkılâpları karşısında dilsiz ve sağır olan devrin meşhur hâfızı Sadettin Kaynak, “Âkif’in yazdığı meali çalmayı bile düşünmüştük…” diyor. (80 Yıl Sonra Mehmed Âkif Ersoy Bilgi Şöleni, T. Yazarlar Birliği Yayınları, 2017)

 

DEVLET, ÂKİF’TEN RESMÎ OLARAK ÖZÜR DİLEMELİDİR

 

Sualimiz şu: İstiklâl Marşı yazdırdığı bir şahsiyeti istihbarat tarafından takip ettiren bir başka devlet var mıdır? İstiklâl Marşı Şairi’ni fişleyen bir Cumhuriyet erdemli bir Cumhuriyet olabilir mi? Mehmed Âkif’ten resmî olarak af dilemiş midir devlet?

 

“İstiklâl Şairi” nin hüzünlü hikâyesi kısaca böyle. “Hakka Tapan milletin” has bir numunesiydi. D. Mehmet Doğan’ın ifadesiyle “Câmideki Şair” di.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.