İslâm âleminin kıblesi Kâbe’nin imamı ve Mescid-i Haram ile Mescid-i Nebevi İşleri Genel Başkanı Abdurrahman es-Sudeysi’nin gazetelerde yer alan yüzkarası beyanatı şuurlu her Müslümanın şerefine dokunmuştur.
Zerre kadar Müslümanca duruş şuuru olsaydı, sulbünü taşıdığı Arab sahabelerine çekmiş bir damla seciyesi olsaydı, İslâmların şeref ve haysiyetine zül getiren utanç verici şu sözleri söyler miydi?
“Bugün Suudi Arabistan ve ABD dünyanın iki kutbu. Allah'a hamdolsun dünyayı birlikte yönetiyorlar. Suudi Arabistan ve Amerika dünyanın güvenliği ve istikrarın merkezi olmasında öncülük ediyorlar…”
Suud cibilliyetsizliğinin temsilcisi olarak izzetsizlik ve şuursuzluğunu daha da ileri götürüp, “İnsanlık için atacağı adımlarda başarılı olmaları için” Amerika Başkanı Donald Trump'a dua ediyor.
İslâmların en sinsi ve en azılı düşmanı Amerikan Devleti’yle birlikte oldukları için “Allah’a hamdediyorum” diyen birinin imamlığı ve Müslümanlığı sahih olur mu?
Ümmet ve millet olmanın kırıntısı dahi olmayan hamiyetsiz ve haysiyetsiz kişiliğiyle, fikirsiz ve vatansız şuuruyla Kâbe’nin imamlığını nasıl yapıyor? Her gün binlerce Arab’a, hac zamanı milyonlarca hacıya bu zihniyetle mi namaz kıldırıyor?
İSLÂMLARIN ŞEREFİNE LEKE DÜŞÜREN SUUD İMAMI
Şerefli bir vazife olan Kâbe imamlığına leke düşürdüğü için şuurlu her Müslüman onun kepazeliğini telin ediyor şimdi. Hakikati Allah bilir ki, ceddi Arap sahabeler onun hamiyetsiz ve izzetsizliğinden ahrette üzülüyorlar. Resûller Resûlü Efendimiz Aleyhisselâtüvesselâm eminin ona şefaatçi olmayacaktır.
Bizdeki de ne gam! İslâmca recüliyeti, yâni adamlığı olmayan, ümmet şuur ve mes’uliyetinden kaçan, sonradan görme medeniyetsiz zenginliğin şaşkınlığıyla görgüsüzlüğün ve müsrifliğin dibe vurduğu Suud taifesinden değil mi bu imam?
Hayat tarzları ve siyasetleriyle, İslâm irfanı ve estetiğinden bihaber Suudlar (Bu ülkedeki Arap halkını kastetmediğimizi belirtelim) hamiyetsiz, yâni din, vatan, ümmet ve yakınlarına bağlılığı olmayan şuursuz bir zümredir.
İslâmlara yakışır muhteşem mâzileri ve Kızılelmaları yok. İlâ-yi Kelimetullah için çalışmamış, mazlum Müslümanların sesi olmamış, yetim Müslümanların başını okşamamışlardır. Tarihsiz, yâni köksüz, medeniyetsiz bir saltanat taifesi bunlar.
İngilizlerle bir olup, ümmetin hâmisi, İslâm’ın bayraktarı ve Hadimül Harameyn sıfatına sahip Devlet-i Ali-i Osman Türklerine ihanet eden seciyesiz, yâni cibilliyetsiz bir kabiledir Suudlar.
Resûller Resûlü Efendimiz Aleyhisselâtüveselâm’ın ulvi mirasına, sünnetine ve hadislerine bîgâne olan, Medinetün-din, yâni Onun (s.a.v.) medeniyet anlayışının kökünü kazıyan Suud idarecileri ham ve kaba meşrebiyle İslâm’ın ruh ve mânasından uzak, sevimsiz bir güruh…
TEFEKKÜR VE TASAVVUFTAN NASİPSİZ BİR ZÜMRE
Tefekkür ve tasavvuftan gıdalanmayan, aşksız ve fikirsiz dimağları dünyevî akılla fazlaca kuşatılmış olduğundan gözyaşı ve hüzünden, incelik ve zarafetten nasipsizdir. Felsefî mânada olmasa da, İslâm’ı kavrayış ve yaşayış bakımından pozitivist Müslüman denilebilir.
Şeddâdî binalara meftundurlar. Kâbe’nin etrafını Amerikan mahsulü gökdelenlerle çevirerek hâşâ çukurda bırakmaktan hayâ etmezler, utanmayı bilmezler. Çünkü din-i mübin-i islâm’ın ulvî şeref ve derûnunu idrak etmekten âciz bedevidirler, hadarî değillerdir.
İngilizler sâyesinde elde ettikleri ve Devlet-i Âli-i Osman Türklerinden çaldıkları Hadimül Haremeyn sıfatını bir asırdır utanmadan kullanan Suudlar, bu ulu sıfata layık olmadıkları bir yana, ümmetin mes’uliyetini havi bu sıfata sürekli leke düşürmüşler ve düşürmeye devam ediyorlar.
İngilizlerin beslemesi ve yarı sömürgesi olarak, Hazret-i Peygamber Efendimiz’in Veda Hutbesi’nden tamamen uzak despot bir Arap Krallığı olarak tecessüm eden ve sonra büsbütün Amerikan’ın bir eyaleti idarecilerine dönüşen Suudların iç ve dış siyasetlerini CIA ve Pentagon’un belirleyip yönettiğini sağır sultan bile biliyor.
SUUDLARDA ÜMMET ŞUURU VE MES’ULİYETİ OLMAYINCA
Suudlar maddî ve mânevî açıdan kendi zavallı halkına âdil davranmadıkları gibi, ümmetin kanayan yarasına da merhem olmadılar ve olmaya niyetleri de yok. Allah bilir ki, akıbetleri Birinci Dünya Savaşı’nda İngilizler ve onların casusu Lawrens'le birlikte Osmanlı’ya savaş açan Mekke Şerifi Hüseyin gibi olacaktır.
Son derece kalitesiz bir yapıya sahip Suudlarda taht kavgası her ne kadar gizlense de çirkin yüzüyle ortaya çıkıyor. Dünyanın en modern laik şehirlerinde ve turistik merkezlerinde milyon dolarlar harcayarak seyahat eden, hayâdan uzak zevk ve eğlencelere katılan, nikâhsız kadınlarla gayr-ı meşru münasebetler içinde olan Suud prenslerinde İslâm izzet ve asâletinin olması mümkün mü?
KULLAR AFFETSE ALLAH AFFETMEZ SUUDLARI
İslâm’ın izzet ve şuurundan mahrum ve ümmetin itibarına layık olmayan Suudların, Mekke ve Medine’nin kutsal topraklar olmasını sömüren bir petro-dolar şirketi yöneticilerinden farkı yok. Haram olmasına rağmen, Suud Krallarının her dönemde saraylarının birçok aksam ve eşyasının altın kaplama olması nasıl izah edilebilir?
Gidenlerin anlattığına göre, Mescid-i Haram’ın tam karşısına Kâbe’ye tepeden bakan Mc Donald’s ve hemen yanında Kentucky Fried Chicken gibi Amerikan restoranlarıyla yabancı marka oteller yaptıran ve cephesinde Kâbe’ye kibirle kendini gösteren Latin harfli devasa saatin bulunduğu şeddadî plazalar inşa ettiren Suudlar iflah olur mu?
Suud prenslerinin Akdeniz sahillerinde lüks yatları ve dekolte “bayan”larla tatil yapmasının, ekmek çalanın elini kesen Suud-İslâm şeriatına göre cezası çok ağır iken hiçbir işlem yapılmaması tuhaf değil mi?
Gizlenmesine rağmen halkının yarıya yakının yoksulluk içinde yüzdüğü aşikâr olan Suudların prensleri ve binlerce yakınlarının New York ve Londra borsalarında büyük hisselere, malikâne gibi pahalı mülkiyetlere sahip olmasını kullar affetse bile Allah affetmez.
Hâsıl-ı kelâm, ümmetçe dua edelim ki, Kâbe-i Muazzama, Mekke ve Medine Suud zümresinin medeniyetsizliğinden ve görgüsüzlüğünden kurtulsun.