Mebusluğun dayanılmaz(!)câzibesinden istikametini bozanlar

Ahmet Doğan İlbey

Bâzıları için mebusluk, hayâlleri süsleyen ve bir türlü kavuşulamayan bir zümrüd-ü ankadır… Bâzıları için de insanüstü iksirli bir statüdür. Mebusluğun dayanılmaz câzibesi öyle bir câzibedir ki, ne paranın, ne altın pusatın, ne hikâye-i kıssalarda anlatılan dilberin câzibesine benzer.

 

Nefs-i emmareye hitap eden bu câzibe adamın gözünü kör eder, selim akılla düşünme kabiliyetini kilitler. Kudsî ve ulvî olmayan bu câzibenin karşısında gözleri kamaşan, vakarını ve recüliyetini kaybeden ve fikrî istikametini bozanlar var.

 

“Müslüman Türkiye” ve “âdil düzen” gibi kendince İslâmî saydığı ilkelere sahip olduğunu iddia edenlerin kanlı lâdinî inkılâplarla doksan yıldır millete hasım olan Kemalist Halk Fırkasıyla “ittifak” yapması, mebusluğun yahut iktidar olmanın şehveti değil de nedir?

 

Kendi ölçülerine göre “Milliyetçi Türkiye” diyenlerin de mebus ve iktidar olmanın câzibesinden gözlerinin kamaşmadığını kim söyleyebilir? Kültürel iktidarını oluşturamayan iktidar içinde de mebusluğun ve iktidarın dayanılmaz(!)câzibesine kapılıp kendinden geçenlerin, aklını başına alamayanların sayısı az değil.

                                         

“Milliyetçi Türkiye” diyenlerin “otağından” ayrılıp bir başka istikamette mebus ve iktidar olmanın ayartıcı câzibesine tutulanların durumu normal bir vak’a mı, yoksa klinik bir vak’a mı?

                                  

“Nizâm-ı âlem” ve “alperenlik” gibi temel değerler üstüne dâvası olan merhum bir dâva adamının fikrî ve siyasî verasetini taşıdığını söyleyenlerin kendi “yuvası” ndan başka bir yuvaya konması, mebusluğun dayanılmaz ağırlığı(!) altında ezilmek ve “oportünist” bir davranış değil midir?

 

İnsanı büyüleyen bu erişilmez(!)câzibenin en trajik olanı da yine bu “yuva”dan kopup, aynı merhum dâva adamının fikrî ve siyasî mirasçısı olduğunu söyleyerek kendince bir hamle “Merkezi” kuran ve bir hayli safderun ve samimi insanı bu “merkez” de toplayıp yan cebinde tutmaya çalışan bir kişinin “dâva” arkadaşlarına şöyle bir konuşma yapmasıdır:

 

“Değerli dâva arkadaşlarım! Seçim sath-ı maili’ne girildi, kurulmuş hazırda olan bir partiden fırsat gelmişken mebus olayım. Sizler, oluşturduğumuz merkezden ayrılmayın, beni takip edin. Hiç merak etmeyin, dâvamızı mecliste de temsil edeceğim…” diyerek bir karar alırsa, müdavimleri ne yapar, ne düşünür?

 

Parlak konuşmalarla yanında tuttuğu insanlara “miş”li, “mış”lı gelecek zaman kipiyle dâva sözü vermesi, Nasreddin Hoca’nın, borcunu ne zaman ödeyeceksin diyen alacaklısına, “Yakında ödeyeceğim. Yola çalı tohumu ektim, ilkbaharda yeşerecek. Bu yoldan çok koyun geçer, geçerken yünleri çalılara takılacak. Yünleri toplayacağım, bizim hanım eğirip iplik yapacak, ben de pazara götürüp satacağım ve borcumu ödeyeceğim” demesine benzemiyor mu? Böyle bir metodla “dâva” temsil edilebilir mi?

 

Diyelim ki böyle bir kişi meclise girdi. Bir müddet sonra mebusluğun dayanılmaz(!)câzibesi karşısında gevşeyip mayışacak. Bu hâl “fikrin” ve “dâva” nın ölümü demektir. Bu sadâkatsizliğine rağmen gözü tekrar mebuslukta olacak. Fırsat bulup hemen atladığı ve güya “dâvasına hizmet vasıtası” olarak kullanacağını söylediği partiden tekrar mebus olma rüyaları görmeye ve gece gündüz bir daha mebusluk hesapları yapmaya başlayacak.

 

Nefis bu, dayanılmaz(!)tadını almıştır mebusluğun… Bu iksirli ve konforlu câzibe insanın kanına ve ruhuna bir kez girdi mi öyle kolay çıkmaz. Mezarda çıkar ancak.

 

Seçilemezse şayet dert ve kedere düşer. Dolayısıyla “dâva arkadaşları”, “vatan millet sakarya” ve “her şey dâva içindir” sözleri de unutulur yahut tavsar.            Bütün bu olup bitenlerin ardından, mesaisini, enerjisini, umudunu o merkeze o teşkilâta veren müdavimler “ah” etmezler mi? Vebal atmazlar mı?

 

“Kültür, medeniyet, fikir ve dâva” diyerek yola çıkıp, sonra meclise girmek hesabı yapanların elinden “Bu kaçıncı aldanış, bu kaçıncı düşürülüş…” diye inlemez mi “saf çocuğu masum Anadolu’nun?”

 

Meğerse her şey mebusluk içinmiş. Biz bu oyunu çok gördük efendiler! Vatan, millet, dâva diye kurulan teşkilâtlar bu oyunu oynamamalı artık.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.