Maraş-Fransız Harbinin Anadolu’daki tesirleri

Ahmet Doğan İlbey

Maraş müdafaasının İtilaf Devletleri’nin geri çekilme yönündeki kararlarına tesirlerinin yanında, Anadolu’daki tesirleri millî uyanışın başlangıcı olmuştur. Millî şuurun cihada dönüşmesi bakımından İstiklâl Harbi’nin şeref sayfasıdır. Silah üstünlüğüne sahip Fransızlar karşısında direnişiyle Millî Mücadele’nin hızlanmasında ilk ateşleyicidir.

Balıkesir ve İzmir çevresinde millî heyecan ve coşkuya sebep olmuş, bu bölgenin Heyet-i Merkeziyesi Ankara’ya çektiği telgrafla “Vatanın istiklâli için çarpışan Maraş halkını” tebrik etmiştir. Urfa’dan Erzurum’a, Kayseri’den Diyarbakır’a kadar bir hayli il ve ilçenin Müdafaa-ı Hukuk Cemiyetlerinin tebrik telgrafları Heyet-i Temsiliye’nin şahsında okunmuş ve Hakimiyeti Milliye Gazetesi’nde yayınlanmıştır. (Kilikya Faciaları ve Urfa’nın Kurtuluşu, Ali Saip Ursavaş, Ank. S. 113)

MARAŞ MÜDAFAASI “VATAN-I İSLÂMİYYE” DAYANIŞMASIDIR

Maraş müdafaası, Maraşlının “Vatan-ı İslâmiyye” inancına bağlı dayanışmasının sonucudur. Maraşlıların dayanışma ruhunun arkasında iki saik var: İlki, mülkî bürokrasisi ve eşrafıyla, medreseli ve mektepli din âlimleriyle uyum içerisinde olmasıdır. İkincisi, Zeytin Kasabası ve bazı köylerinde sık sık meydana gelen Ermeni isyanları sebebiyle tetikte olma şuurudur.

15 Eylül 1919 Suriye İtilafnamesince, çoğunluğu Hintli, Cezayirli, Senegalli Müslümanlardan oluşan İngiliz işgal kuvvetleri 22 Şubat 1919’dan 1 Kasım 1919’a kadar Maraş’ta kalır ve Ermenilere yakınlık göstermedikleri için ciddî bir vukuat olmadan çekilerek, anlaşma gereğince yerlerini Fransızlara bırakırlar.

Maraş’ın işgali ve müdafaası, Mutasarrıf Vekili Ata Bey tarafından İstanbul’daki Dâhiliye Nezareti’ne ve Sivas 3. Kolordu Komutanlığı vasıtasıyla Heyet-i Temsiliye’ye 20 Kasım 1919’dan 23 Şubat 1920’ye kadar aralıksız olarak bildirilir. Müdafaa sırasında İstanbul Hükümeti’yle irtibatın kopunca Heyet-i Temsiliye’nin tâlimatı istikâmetinde hareket edilir.

MARAŞ MÜDÂFAA-İ HUKUK CEMİYETİ’NİN TEŞEKKÜLÜ

22 Gün süren Maraş müdafaası, Ermeni gönüllülerden teşkil edilen Fransız işgal kuvvetlerinin hezimete uğramasıyla 11 Şubat 1920 tarihinde son bulur. İşgal sırasındaki durumu şöyle sıralamak mümkün: Sütçü İmam hadisesinden sonra Antep yolunda Tiyeklioğlu Kadir’in cesedinin bulunması, Şeyhâdil mevkiinde Nasıroğlu Mehmet’in Ermenilerce öldürülmesi, Bayrak hâdisesi üzerine Ulu Câmii’de Cuma günü sancakla Kale’ye hücum edilmesi, dağıtılan beyanname, şehrin ileri gelenlerinin miting düzenlemesi, ruhen hazır olan Maraş müdafaasını köylere kadar yayarak, “vatan-ı İslâmiyye dâvasına” ve “din bahsine” dönüştürür. Ardından, Kayabaşı ve Şekerli Heyetleri olarak iki ayrı cemiyet teşekkül eder ve kısa zamanda birleşerek Maraş Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti, Arslan Bey’in başkanlığında hızla teşkilatlanır.

Fransızlar Maraş’tan çekilirken, savaşın başında tutukladıkları Belediye Reisi Hacı Bey, İl Jandarma Komutanı İ.Hakkı Bey, Şişmanzade Arif, Kocabaşzâde Hacı Naci ve Mühendis Abdullatif Beyleri de yanlarında rehin olarak götürürler. Rehinelerden Komutan İ.Hakkı Bey Türkoğlu civarında rahatsızlandığı için Aksu nehrinin kenarına bırakılır. Maraş Heyet-i Merkeziye Reisi Arslan Bey, durumu Sivas Heyet-i Temsiliye Reisliğine bildirir. Heyet-i Temsiliye ise, İstanbul Hükümeti Harbiye Nazırlığı’ndan Maraş heyetinin kurtarılmasını ister. Amerikan Yüksek Komiseri Amiral Bristol’un araya girmesiyle, Fransızlar Ortadoğu Orduları Başkomutanı Gouraud, Maraşlı heyetin serbest bırakılmasını sağlar.

MARAŞ MÜDAFAASI HEYET-İ TEMSİLİYE’Yİ HAREKETE GEÇİRİYOR

Hadiselerin duyurulması üzerine, 15. Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir, Maraş işgalini Heyet-i Temsiliye Reisi M. Kemal Paşa’ya bildirir. M. Kemal Paşa da “3 Şubat 1920 tarihinde Maraş hâdisesinde takibi iktiza eden hatt-ı

hareket hakkındaki mutalâat-ı aliyelerinle tamamile hemfikiriz...” telgrafıyla cevap gönderir. Ardından, Sivas’taki Fransız temsilcisi G. Picot’la görüşerek işgalin yanlışlığını, protestoların yaygınlaşacağını belirtir ve 3. Kolordu’dan Selahattin Bey’den birkaç subayın sivil ve kod isimlerle Maraş’ın teşkilâtlanmasını ister ve Anadolu’ya tamim yayınlar.

Bu tamimde Fransız ve Ermenilerin Maraş’ta Müslümanları katlettiklerini, vatanın her yerinde ahalinin mitingler yaparak, İstanbul’daki Sadaret’e ve elçiliklere protestolar çekilmesini ister. İstanbul’daki Rauf Bey’e, Maraş’ta Fransızların Müslüman ahaliyi katlettiklerini, şehirde kanlı çarpışmaların başladığını, kısa zamanda meseleye askerin de karışacağını ve hükümetin gerekli teşebbüste bulunup durdurulması... şeklinde telgraf çeker. Rauf Bey’in görüşüne göre Sadaret’in bu hususta temkinli olduğu anlaşılıyor (İstiklâl Harbimiz, Kâzım Karabekir, İst. 1969, s.437).

Maraş işgalinde İstanbul Hükümeti’nin tavrı, İtilaf Devletleri antlaşmalarına bağlı kalmak yönündedir. Anadolu’daki Heyet-i Temsiliye Reisliği ise, düzenli asker gönderemese de Maraş Müdafaa-yı Hukuk Cemiyeti’nin teşkilâtlanması ve savaşta yapılacaklar hakkında yardımcı olmak üzere gizlice sivil giyinmiş subaylar gönderir. Kuvvacı Kılıç Ali ve Yörük Selim önderliğindeki milislerin Maraş-Antep, Maraş-İslahiye arası yollar üzerindeki Fransız Kuvvetlerinin yolunu kesmek ve gücünü kırmak gibi hamleleri Maraş müdafaasının ilk teşkilâtlı hamleleridir. Bu teşkilatlanmanın neticesinde mühimmat ve iaşe yardımı kesilen Bölgenin Fransız Komutanı Qurette çekilmek zorunda kalır.

Maraş müdafaasında askerî kuvvet mevcut değildir. 3. Kolordu Komutanı Selahattin Bey silah yardımı ve bölgenin teşkilâtlanmasından başka bir hizmeti mümkün görmüyor. Heyet-i Temsiliye de, “Şimdilik hâdiselere resmî kuvvetlerin dâhil olmasını” istemiyor ve “Maraş müdafaasının bir millet hareketi olarak anlaşılmasını” istiyor. Müdafaa başarıyla bittikten sonra, Heyet-i Temsiliye, 3. Kolordu’ya bağlı Maraş Tümeni’ni kurdurur. Bu resmî kuvvetler, 1921 yılındaki Maraş Ermeni isyanlarını bastırmıştır.

MARAŞLILARA KÂZIM KARABEKİR’İN MORAL TELGRAFI

Maraş savunmasının Anadolu’daki tesiri, Karabekir Paşa’nın yazışmalarında da yer alır:

“Maraş’ta İslâmlara karşı yapılan mezalim milletin yüreğini sızlatmaktadır. Vaziyetin kötüleşmesi ile yeise düşmemek gerekir. Bu işte büyük bir azim ve iman ile sebat gösterilerek millî hukuku müdafaa uğrunda hiçbir fedakârlıktan çekinilmeyeceği herkese anlatılmalıdır. Maraş hâdisesinde geri adım atmak demek, Sivas, Elazığ ve Diyarbakır’ın da işgale uğraması demektir. Maraş

yangın ve harabe hâlini alıyor. Pek çok fedakâr kişi şehit oluyor... ” (Millî Mücadelede Güney Cephesi ( Maraş), Yrd. Doç. Dr. Yaşar Akbıyık, s .228-229).

Karabekir Paşa’nın Maraş Mutasarrıflığına gönderdiği telgraf anlamlıdır: “Maraş kahramanlarının Türklüğe has olan celâdet ve fedakârlıkları neticesinde sevgili bayrağımız yine Maraş üzerinde dalgalandığını (...) Millî tarihimize hayatınızla emsalsiz bir menkibe-i celadet yazdınız. Maraşlıların ve sizin alınlarınızdan öperim...” ( K. Karabekir, a.g.e., İst.1969).

Şubat 1920 sonlarından hezimete uğrayarak çekilen Fransız Ordusunun “yardım” adı altında “sulh” sağlanana kadar Maraş’a geri dönme teşebbüsleri İstanbul Hükümeti ve Heyet-i Temsiliye nezdinde müzakere edilir. Bu noktada, Sivas Kongresi’ne rağmen, Mondros Anlaşmasının İtilaf Devletlerine verdiği Türkiye’de bulunma şartlarının hâlâ geçerli olduğunun hatırlamak gerek.

“Fransızların çekileceğini anlayan bir kısım Ermeniler İstanbul Hükümetine ve Maraş’ın bağlı olduğu 3. Kolordu Komutanlığına telgraf çekerler. Heyet-i Temsiliye Reisliği müştereken tedbirler almak üzere hâdiseyi Sadaret’e bildirir. Sadaret’in görüşünü İstanbul’dan Rauf Bey, Heyet-i Temsiliye Başkanı M. Kemal Paşa’ya şöyle nakleder:

Sadrazam, Kuvva-yı Milliye’nin aleyhinde idare-i kelâm etti... Maraş ve havalisinde Kuvva-yı Milliye’nin fedakârlığı ile Fransızlara tahliye ettirilen mevaki-i Fransız matbuatının aleyhimize imale-i kalem edeceği havfile ile hükümetçe vaziyet edilmeyeceğini ifade ettiler …” ( a.g.e., s. 252).

Şu söylenmek isteniyor: İstanbul Hükümeti, Mondros anlaşması gereğince bekle-gör siyaseti içindedir. Hattâ detayı bu yazının mevzuu olmayan Heyet-i Temsiliye bile “Şimdilik İşgal kuvvetleriyle çarpışmamak ve acele etmemek gerektiği” görüşündedir. Tabiî ki Maraş müdafaasının görülmemiş bir ma’şerî ve millî coşkuyla yapılması karşında Anadolu’nun birçok yerinden tebrik telgrafları gelir ve mahallî basında haber mevzuu olur.

HEYET-İ TEMSİLİYE’YE CEVAP: “MARAŞLILARA MONDROS ŞARTLARI TEKLİF EDİLEMEZ…”

Maraş Mutasarrıflığı ve Heyet-i Temsiliye’nin Maraş görevlilerinden Cemil Cahit Bey, bunu kesinlikle onaylamadıklarını Sivas 3. Kolordu Komutanı Selahattin Bey’e telgraf bildirir. Selahattin Bey de Heyet-i Temsiliye Reisi M. Kemal Paşa’ya hitaben, “Maraş halkında Urfa ve Birecik hâdiseleri sebebi ile galeyanın büsbütün arttığını, Maraşlılara böyle bir teklifin ne Kumandanlık, ne mutasarrıflıkça yapılamayacağını...” ve Maraşlıların Mondros Anlaşmasına rağmen Fransızları Maraş’a sokmayacaklarını bildirir.

Millî Mücadele sırasında bir hayli İslâmî siyaset üslûbu kullanan M. Kemal Paşa, “Maraş’taki yangın sönmemişken, kendi davetimiz ile Fransız kuvvetini Maraş’ta ikame etmek ve İslâmlar tarafından sefalete terk edildiği iddia edilen Ermenilerin hayatlarının kurtarılması için iaşe dilenmiş rolü yapmak elbette mantıksız ve vicdansız bir harekettir. Bunu yapmakla o havalideki İslâm ahalisinin manevî kuvvetinin kırılacağı açıktır...” ifadeleriyle karşı çıkar ve böylece Fransızların Maraş’a dönme fikri reddedilir. (İstiklâl Savaşında Maraş, Hüsamettin Karadağ, s.58-59)

Ankara’da teşekkül eden ilk Millet Meclisi’ne Maraş milletvekili seçilen Maraş Heyet-i Merkeziye Reisi Arslan Bey’in Ankara’ya gitmeyip, Antep, Adana, Osmaniye ve Haruniye’nin yardımına koşması, Ankara Hükümeti ve diğer vilayetlerin Heyet-i Merkeziye mensuplarınca takdirle karşılanır ve Meclis’te alkışlanır.

Maraş müdafaasının moral ve aksiyonu Güney Doğu bölgelerimizi harekete geçirmiş ve Elcezire Cephesi Komutanlığı bu moralle şu açıklamayı yapar: “Antep’e taarruz eden düşmanın taarruzunu pahalıya mal etmek ve Maraş’ta olduğu gibi yenilgiye uğratmak, çekilmeye zorlamak üzere her taraftan...” ( H. Karadağ, a.g.e., s. 53).

“ANTEP DAYANMIŞTI, MARAŞ ATMIŞTIR…”

Maraş müdafaası, devrin yazarlarının da alâkasını çeker. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın 1 Mart 1946 tarihli Ülkü Mecmuası’nda yazdığı “Maraşlı’nın Bayramı” yazısındaki, “Hangi dükkâna giderseniz gidin, bir kahramanla veya çocuğu yahut torunuyla karşılaşıyorsunuz.(...) Zaten onlara göre kahraman kendileri değil ki; kahramanlığı yapan şehir” ifadeleri çok anlamlıdır.

İsmail Habib Sevük’ün “Maraş” yazısındaki tek cümle, Maraş müdafaasının oluşturduğu tesiri anlamaya yetiyor: “Antep dayanmıştı. Maraş atmıştır...”

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.