LaikTürkçülerin Latin harfleri karşısında diz çöküşü-2
(Evvelemirde belirteyim ki gayem, Hadiümü’l Harameyn olan ve İslâmlaşınca milletolmak vasfını kazanan Türklerin idrakini bir asırdır ve hâlen karıştıran laikTürkçülüğün ârızalarını göstermek. Bu mevzuda yazdıklarımızda Türklükhüviyetine asla karşı bir anlayışımız söz konusu olamaz. Aksine, mensubuolmaktan şeref duyduğumuz Hilafet sahipliği yapan Türkiye’deki Türklerin bâtıl,yâni İslâm dışı tesbit ve tariflerden, ideoloji ve fikirlerden arındırılmasıçabası taşımaktadır)
Sözde “ünlüTürkçü” Hamdullah Suphi Tanrıöver de diğer yandaşları gibi Latin harflerimeselesinde net bir tavrı yoktur. 8 Ocak 1928’de Ankara Türk Ocağı’ndaazılı Kemalist-Türkçü Mahmut Esat Bozkurt, “Latin harflerinin ulusun dilinigüzelleştireceği” üzerine konferans verdikten sonra Hamdullah Suphi Tanrıöverde “Latin harflerinin benimsenmesi” hakkında konuşur.
Kemalist inkılâplar sâyesinde Avrupa medeniyetine dahil olunacağınısavunan Tanrıöver, temel görüşlerde ayrılığı olmadığı halde Tek Parti İnönühükümetlerinin Türkçüleri “tabutluklara” atması, Türk Ocakları’nın malvarlıklarının iadesine rıza göstermemesi gibi politik sebeplerle 10 Mayıs1949’da “Türk Ocağı Beyannâmesi” yayınlar. Bu beyannâmede geçen bazıifadeleriyle bin yıldır Kur’an harfleriyle İslâmlaşan Türklerin medeniyetmüdafii gibi konuşur:
“İnkılâbın müdafii olan bir tufeyli (asalak) peyda olmuştur. Dindediğimiz vakit tüyleri ürperir. Bırak, kendi kendine çürüsün ve yıkılsın der.Eski harfleri gördüğü vakit, teşe’üm eder (uğursuz sayar). Bu, inkılabımızın enbüyük zaferlerini tehlikeye düşürecek bir irtica nişanesidir. O, bir tarassutkulesindedir, ufuklarda her gün tehlike işaretleri görür… İnkılap tufeylisi,yalnız 25 seneyi gören daracık kafasıyla eski harften korkuyor. Onu bir aralıkâbidelerimizin üzerindeki kitabeleri kazırken gördük… Eski harflerdenkorkmuyoruz. Devletin bütün evrak hazineleri bu harflerle doludur. Bütün mimarîyadigârları üzerinde o harfler var. Cedlerin mezar taşlarında aynı harfleri okuyoruz.Edebî servetimizi teşkil eden kitaplar ve bütün tarihimiz o harflerle yazıldı.”(Tanzimat’tan Cumhuriyet'e Alfabe Tartışmaları, Haz: Hüseyin Yorulmaz)
Küçük de olsa fecir pırıltısı sayılabilecek bu sözlerinin dâvacısıolmayı sürdüremez Tanrıöver. Chp’den ayrılıp Demokrat Parti’den milletvekiliolması onu laik-liberal Türkçü anlayıştan uzaklaştıramamıştır.
TANRIÖVER’İNREİSLİĞİNDE TÜRK OCAKLARI LATİN HARFLERİ KURSLARI AÇAR
Tanrıöver’in uzun müddet başkanlığı yaparak damgasını vurduğu “TürkOcakları 10 Ağustos 1928’de yine onun beyanlarıyla Harf İnkılâbı’na sahipçıkar. Açtığı kurslar ile Türkiye’nin her yerinde harf seferberliğine katılır.Türk Yurdu Dergisi, Harf İnkılâbını yazıya geçiren ilk yayın organlarındanbirisidir.” (Herhangi bir Cumhuriyet tarihi kitabına bakılabilir)
Türkçüler içinde M. Kemal’in Batıcı “devrimlerine” en çok destek olan,hakkında “Kemalizm’in İdeoloğu” adlı kitap yazılan (Kemal Şenoğlu, Kaynak Yayınları)ve kendisinin yazdığı “Lisan Islahı Meselesi” kitabıyla 1930 yılında Latinharfleriyle yazılacak “Yeni Türk dili” heyetlerinde vazife yapan sözde TürkçüYusuf Akçura’nın İslâmlaşan Türklere yâr olması mümkün mü?
SAF DEĞİŞTİRENTÜRKÇÜLER
M. Kemal’in tâlimatıyla hazırlanan pozitivist ve lâdinî Türklüğün resmîkitaplarından “Türk Tarihinin Ana Hatları” (1930) adlı kitabınyazarları arasında yer alan Türkçü Sadri Maksudi Arsal da Latin harflerininsavunucularındandır. Yine ünlü Türkçülerden Necip Asım, Veled Çelebi, Ali CanipYöntem ve İbrahim Alâaddin Gövsa “Arap harflerini savunanlar” cephesindeykenkarşı safa geçip, M. Kemal’in Latin harfleri inkılâbından övgüyle bahsetmeyebaşladılar.
Dindar bir dünya görüşüne sahipken, pozitivist Durkheim ve ZiyaGökalp’in tesirinde kalan, İslâm’da reformist fikirleri savunarak Kur’antercümesi hazırlayan, genel eğitimin içinde dinî eğitimin gereksiz olduğunu,aile yapısında din birliğinin şart olmadığını savunan, Osmanlı aile yapısını,İslâm’ın ve Arapların tesirlerini taşıdığı gerekçesiyle tenkid eden ve sekülerbir Türkçü olan İsmail Hakkı Baltacıoğlu’nun baştan beri harf inkılâbından yanaolduğunu anlatmaya gerek var mı?
MEZARTAŞINA ORHUNHARFLERİYE ADINI YAZDIRAN TÜRKÇÜ
Merkez Efendi Mezarlığı’ndaki mezar taşına Orhun alfabesiyle adınınyazılmasını isteyen ve hâlen bu harflerle yazılı mezartaşı muhafaza edilen,devlet ve dinin birbirinden ayrı olmasını savunan lâdinî Türkçü Rıza Nur, M.Kemal’in muhalifi olsa da, harf inkılâbından birkaç ay önce Kahire’de “Oğuznâme”adlı kitabı Lâtin harfleriyle bastırarak Latin harflerini yüceltmiştir. (TDV İslâm Ansiklopedisi, cilt: 35, s. 66)
“Dinde Türkçülük” adına yapılan Kur’an ve ezanın Türkçe okunmasıinkılâplarını destekleyen Nihal Atsız, Mustafa Şekip Tunç’u tenkit ederken,“Fikirleri arasında eskiden beri Latin harflerini kabul etmek gibi memleketefaydalı olanlar varsa da…” ifadesini kullanır ki, bu ifadesiyle alfabeinkılâbına taraftar olduğunu aşikar ediyor. (Türkçülük Akımında Din OlgusuÜzerine Aykırı Bir Yaklaşım: Hüseyin Nihâl Atsız ve Fikirleri, yüksek lisanstezi, Ferit Salim Sanlı, Ankara Ünv. 2010)
Yeri gelmişken Rıza Nur’un, şamanist ve sosyal darvinist Türkçü NihalAtsız’ın fikir hocası ve mânevî babası olduğunu da hatırlatalım.
“KUR’AN HARFLERİTÜRKLÜĞE YABANCILAŞMADIR” DİYEN TÜRKÇÜ
Türkçülüğünü Kemalizm’le besleyen Nurettin Artam’ın “Milleticehaletten kurtarmak için kendi diline uymayan Arap harflerini terk edip Latinesasında Türk harflerini kabul etmekten başka çâre yoktur” sözünüreddedebilecek ve bu hainâne sözün bir medeniyet inkârı olduğunu söyleyebilecekbir Türkçü var mıdır bugün?
M. Kemal’in görüşlerinin hâkim olduğu Cumhuriyetinharf inkılâbına alenen karşı çıkan tek paşa Kâzım Karabekir’dir. Onun bucesaretini bugün hiçbir general gösteremiyor:
“Bu kabul edildiği gün memleket herc-ü merce girer.Her şeyden önce, sarfı nazar bizim kütüphanelerimizi dolduran mukaddeskitaplarımız, yazılarımız ve binlerce cilt âsârımız bu lisanla yazılmış iken,(..) hilâfını kabul ettiğimiz gün, en büyük felâkette derhal bütün Avrupa'nıneline güzel bir silah verilmiş olacak. Bunlar âlem-i İslâma karşı diyeceklerdirki, Türkler ecnebi yazısını kabul etmişler ve hıristiyan olmuşlardır. İştedüşmanlarımızın çalıştığı şeytankârâne fikir budur.” (Satılık İmparatorluk,Mustafa Armağan)
Karabekir’e cevap veren, pozitivist Abdullah Cevdet’inyakın fikirdaşı Kılıçzâde Hakkı’nın görüşlerini günümüzde Atatürkçü-Türkçülerinsürdürdüğünü görmek ne kadar düşündürücü! Okuyalım:
“Biz yalnız Müslüman mıyız? Yoksa hem Türk, hemMüslüman mıyız? Eğer biz yalnız Müslüman isek, bize Arap harfleri ve Arap dililâzımdır. Ve ilim olarak Kur'an yetişir. Bunun yanında milliyet ve hâkimiyetkavgaları ve dâvaları yoktur ve olmaz. Eğer Türk isek, bir Türk harsınamuhtacız. Bu hars ise, her şeyden evvel dilimizde başlayacaktır” (Ülkü Taşır,M. Şakir/ Atatürk ve Harf Devrimi, Türk Dil Kurumu Yayınları,1981)
TÜRKÇÜLER:“KEŞKE GÖKTÜRK VEYA UYGUR ALFABESİNDE KALSAYDIK”
Türkçülüğü laik-seküler ve sentezci olan Zeki Velidî Togan’ın siyasîbirlik noktasından Latin harflerine karşı çıktığını da kaydedelim: “Suret-i katiyyedebilmeliyiz ki, Lâtin hurûfâtının lisanımıza tatbiki imkânsız ve muzırdır...Hurûfât meselesi Lâtin harflerini kabul etmek suretiyle halledilecek olursa, buyolun bir devlet içerisinde dört-beş aydan fazla ömrü olmaz.” (Ülkü Taşır, M.Şakir, a. g.e., s. 55)
Kemalist Cumhuriyet eliyleLatin harflerine “Türk harfleri” denilmesine itiraz edemeyen, hattâ zımnendestekleyen laik Türkçüler, harf inkılâbının ardından devrin gazetelerindeyayınlanan şu şiiri coşkuyla okumuşlardır: “Yeni harfler ola kutlu / Türkleriçin bu ne mutlu / Bir el geldi bize Rab’dan / Halâs olduk biz Arap’dan.”
Hâsılı, Osmanlı Türkçe’sini ve Kur’an harflerini “Türklüğe yabancılaşma”olarak gören ve “ Türkler keşke Göktürk veya Uygur alfabesinde kalsalardı…”diyen seküler Türkçülerin hedefi Latin alfabesiyle Batı medeniyetine dahilolmaktı…
-----------------------------------------
EHL-İ DÜKKÂN HOCAM’INÇAY EŞLİĞİNDE DERS İŞLEYİŞİ
Ey azizan!
Dükkân ehlinden ve Hocamgilden çok bahsetmemi zinhar yadırgamayınız.Çünkü onlardan aktardığım nükteli ve fikirli vak’alar öyle kesbî ve malâyânîdeğil, vehbî ve gönlü hoş kılan vak’alardır. Bu hafta Bir Hocam’ın ikincisiyle(Bir Hocam iki kişidir) hasbıhal ettim de başımın kalbimin ağrısı gitti vegönlüme sürur geldi. O Hocam, talebelerini alıp kantin çay ısmarlayarak dersişliyor. Ders dedimse vatan-millet,memleket meseleleri ve kitap okumak üzerine sohbet etmiş talebeleriyle.Mankurtlaşmayı ve Nayman Ana Efsanesini sormuş. Bu sual karşısında talebelermahcup şekilde Hocam’ın diline bakmışlar. Hocam anlatmaya başlamış. Ardındandaha neler neler anlatmış… Fikirli ve muhabbetli çaylar eşliğinde insan, fikirve medeniyet coğrafyamız üstüne anlattıkça talebeler kendinden geçmiş vesselâm.
Hocamı dinlerken cezbeye kapıldım. N’olurdu bu fakirde bir çayhanede çay eşliğinde Bir Hocam gibi bir“Öğretmenden” ders alsaydım. Nasibimde yokmuş. Cumhuriyet rejimine kötü söyledim, kahrettim. Yâni ki sizlere soruyorum: Cumhuriyetöğretmenleri böyle ders işleyebilir mi? Talebelerini sınıftan çıkarıp, “ Haydinçocuklar çay içip sohbet edelim…” diyerek, onları gönlüne, insan tarafına kelimeler sürebilir mi? Ah! Bürokratik ve memur suratlı Cumhuriyetöğretmenleri! Ne çektik sizlerden… Hâsılı, demem o ki, Bir Hocam’ın çay eşliğinde ders, ders dediysem sohbet geleneğinimekteplerde kaç öğretmen yapıyor dersiniz?