“Virüs biyolojik silaha dönüşmesin.”
ABD Savunma Bakanı
ABD savunma bakanı “Virüs biyolojik silaha dönüşmesin.” diyerek safça bir açıklama yaptı. ABD gibi bir ülkenin savunma bakanının bu açıklaması ya gerçekten bakanın saflığına ya da saflığın arkasındaki küresel akla işaret ediyor.
Virüs çok açık bir kitle imha silahıdır.
Virüsler sadece bugün kullanılmıyor. Geçmişte ne kadar kullanıldı bilemiyoruz. Domuz gribinde bunu gördük. Dünyaya yutturuldu. “Tıp” dünyası bu kadar birikime rağmen nasıl yutuyor anlamakta çok zorlanıyoruz. Fiziğin ve fizikçilerin ikiz kulelerin vuruluşunu izahta zorlandığı gibi. “Fizik” deyince aklımıza geldi. Isparta Uçağı’nın düşmesi (düşürülmesi) gibi.
Bunlar bildiklerimiz ya bilmediklerimiz….
Küresel zulüm çarkı insanlığa kıyameti yaşatıyor. Bugün dünyadaki servetin yüzde sekseni bir avuç ailenin elinde. Banka, borsa, altın oyunları bu zülüm çarkının kontrolünde. Bu tefeci, hırsız aile şirketleri dünyayı daha yakından kontrol için teknolojiyi, bilimi çok üst düzeyde kullanıyor.
Yayılan virüslerin birçoğunun silah olarak kullanıldığını, laboratuvar ürünü olduğunu bilmek için mikrobiyoloji uzmanı olmaya gerek yok.
Aklını kullanan, düşünen, basiret ve feraset sahibi olan her beşer “Savaşların, ihtilallerin arkasında dün kim vardı, bugün kim var?” sorusunun cevabını verir.
Dünyadaki gizli diplomasi, dünyayı parselleyen gizli anlaşmalar, ekonomik operasyonlar hep bir avuç insanın eseri olmuştur.
Fransız ihtilalinden tutun; Rus, Çin ihtilallerine kadar hepsinde, dünya savaşlarında özellikle Yahudi’nin alçak sermayesini ve aklını görürsünüz .
Peki bugün “virüs”te neyi görüyorsunuz?
Bill Gates Vakfı, Rockefeller Vakfı, Ford Vakfı, Dünya Sağlık (!) Örgütü…….
Bunlar hep küresel sermayenin masum kuruluşları. Hem de “vakıf”lar.
Bir söylentiye göre Burundi devlet başkanı, dünya sağlık örgütünü ülkesinde kovduğu için öldürülmüş.
Azerbaycan Devlet Başkanı Aliyev’in “yakın zamanda Soroz’un tüm çalışmalarına son verdim, kurumlarını ülkeden kovdum.” ifadesi çok madidardır.
Dünyada adeta bir tiyatro oynanıyor. Dünyayı bir avuç mafya idare ediyor. Hem bu mafyanın “vatan”ı da yok. Onların yükü omuzlarında. Yani “yük”leri bankalarda, özellikle de ülkelerin merkez bankalarında, borsalarda, altın piyasasında….
İlim, Bilgi, Teknoloji Dünya Tarihinde Bugünkü Kadar Ahlakını Kaybetmemiştir.
Çağın baş meselesi; bilginin, teknolojinin daha da zulüm makinesine dönüşmeden acilen “ahlak” yörüngesine oturtulmasıdır. Bu da ancak Allah korkusuyla olur. “Bilginin İslamlaştırılması” zaruret. Ama ne acı ki Müslüman ilmin, bilginin, teknolojinin çok uzağında.
Hani diyoruz ya “Alimin uykusu, cahilin ibadetinde hayırlıdır.” Müslüman’ın böyle bir ibadetten haberi yok.
Beş yüz yıldır uyuyan bir İslam Dünyası var. Müslüman’ın beş yüz yıllık ilim ve teknolojide FETRET DÖNEMİ var. Yani bu alanda, bin altı yüz yıllarında uyumaya başlamışız. Halâ….
“Batı üretsin, ben tüketeyim, borçlanayım, borçla kalkınayım.” Borçla yaşamak, borçla kalkınmak akılsız, basireti körelmiş insanın ve ülkelerin kaderidir.
“Virüs” Konusu, Sadece Virüs Konusu Değildir.
“Takiyye” gizli hareketlerin, niyetlerin silahıdır. Hele hele insanlığın katili, niyetini “bilim” kılıfına sarmalamışsa, zehiri ilaç diye yutturur.
Virüs silahıyla ne yapılmak isteniyor?
Bu konuda devletime güvenmek istiyorum. Ama dünyada ve ülkemde çıkan bazı aykırı sesleri dinleyince; domuz, tavuk gribi, İkiz Kulelerin vurulması, Aselsan ölümleri, Eşref Bitlis, Muhsin Yazıcıoğlu… cinayetleri aklıma gelince duraksıyorum. Duraksıyorum ve düşünüyorum, düşünüyorum….
“Aşıyı olayım mı, olmayayım mı?” “Aşı çalışmaları aynı merkezden mi yönetiliyor?”
Televizyonlara, sosyal medyaya çıkan bazı ötücü keklikler, “malumat” vericiler diyanetten fetva vermesini bile istiyorlar. Bilim dünyasındaki bu kadar bilgi kirliliği bir vatandaş olarak beni de düşündürüyor. Ya doğruysa, diyorum.
“Uzman”lar hitabetin büyüsüyle kitleleri etkiliyor. Adeta “Adam daha ne söylesin?” dedirtiyor.
Unutmayalım; bilgi de teknoloji de, ilaç da satılık bir metadır. Bilgi nasıl satılıyorsa, bilim adamı da küresel sermayeye satılabilir.