Doksan yıllık Cumhuriyet Batılılaşmasının oluşturduğu zihniyet travmasından dolayı Türkiye’de en zor olan Bakanlık Kültür ve Millî Eğitim Bakanlıklarıdır.
Şimdiki zamanın Kültür Bakanı bu zihniyet travmasına maruz kalmadığını göstermeye çabalarken, Ayasofya meselesi gibi, hâlen hürriyetine ve şahsiyetine kavuşamayan Bakanlığının muvazaalı konumu gereğince beyanının istikâmetini tutturamadı ve coğrafyamız hakkında eklektik ve seküler bir kültür kimliği târifi yapmaya çalıştı.
Hülâsa olarak diyor ki: 2018 yılı Troya Yılı ilân edildi. Troya’yı sadece Türkiye’de değil, dünyada tanıtmak için çalışmalar yapılacak. Troya müzesi açılacak, Devlet Opera ve Balesi, Troya ile ilgili oyunlar sergileyecek, uluslararası festivallerde Troya tanıtılacak. Yarışmalar, konserler, tiyatro gösterileri, filmler ve belgesel yarışmaları ile ciddi bir farkındalık oluşturulacak.
Troya filminin aktörü “Brad Pitt” dâvet edilecek...
Doksan yıllık medeniyetsiz ve kimliksiz Cumhuriyet’i yavaş yavaş da olsa aslına dönüştürür diye ümit beslediğimiz iktidarın Kültür Bakanının şu beyânları çok ağrımıza gitti:
“Köklerimiz üzerinden yeniden doğma vaktidir. Bir tarafta köklerini Troia'dan Osmanlı'ya kadar bütün birikimine sahip çıkarak bilen, köklerine saygı gösteren, kökleri üzerinden yeniden yeşerebileceğine inananlar, diğer tarafta ise 'Biz yenildik, mağlup olduk, Batı medeniyeti karşısında biz yok olduk. Öyleyse onlarda ne varsa taklit edelim, onlara benzeyelim, onlar gibi olalım, adam oluruz' diyenler. Bunlar, sadece taklitçilik içerisinde değil aynı zamanda geçmişi inkâr üzerinde de bir anlayış geliştirdi. Troia var, Çanakkale var, bu toprakların her yerinde gurur duyacağımız büyük bir medeniyet birikimi var. Biz ancak kendi köklerimiz üzerinde yükselir, ancak kendi köklerimiz üzerinde adam olabilir, yeniden büyük bir millet olabiliriz.”
“KÖKLERİMİZ TROİA’DAN OSMANLI’YA KADAR” İFADESİ…
Görüldüğü üzere birbirini tekzip eden, tenakuz içinde olan yukarıdaki ifadeler millî kültür meselemizde bir arpa boyu yol alamadığımızın işareti.
“Köklerimiz Troia’dan Osmanlı’ya kadar…” ifadesi son derece yanlış.
Yanlışlıktan öte muazzez tarihimize hürmetsiz bir ifade. Solcu Anadolucuların safsata ve uydurma görüşlerinden biridir bu. Ne idüğü belirsiz pagan bir topluluk olan Troyalılarla Osmanlı arasında nasıl bir bağ kurulabilir? Bu ülkenin medeniyet kimliğini Hititlerde, Firigyalılarda arayan seküler Türkiyecilerin unutulalı çok olmuştu.
Farklı yollardan da olsa aynı dâva için kırk yıldır kanımız aksa da zafer İslâm’ın, diyen biz değil miydik ey Kültür bakanı? Biz Âl-i Osman Türkleri, biz milliyetçi mukaddesatçılar değil miydik medeniyet kimliğimizi ve değerlerimizi sol seküler ve Kemalist aydınların tasallutundan kurtarmaya ahdeden… Para ve bürokratik gücümüz, devlet kadrolarında adamlarız yok, fakat kültür savaşlarında muzaffer olacak, mücadelemizi sürdürecek imanımız ve cehdimiz var, diyen biz değil miydik?
Siyasetin gözü kör olsun! Kültür siyasetinde de muvazaa yapılmaz ki! Kültür, asıl mânasıyla irfan, daha üst bakışla medeniyet… Namus gibidir, harim-i ismetimizdir, evimizdir, hüviyetimizdir. Üzerinde asla oynanmaz, ecnebi eli değmez, ilâveler yapılmaz.
Milletin hasmı olan Tek Parti Dönemi Maarifince safsata eski medeniyetleri, Yunan kültürünü orta mekteplerden üniversitelere kadar sözde tarih kitaplarımızda okumak zorunda bırakılışımızın karşılığı bu mu olmalıydı?
Adı batasıca Homeros'un İlyada destanından üretilen "Troya" yahut “Truva” filmini Türkiye’yi tanıtmak için kullanmak izzetsizlik ve şahsiyetsizlik olmaz mı? Şüheda ve imanın, cehd ve cihadın bin miligram olduğu Çanakkale’yi lekelemenin vebali ne kadar da ağırdır!
Dünün mukaddesatçı bir bakanın, Sol Kemalist Haluk Şahin nam bir gazetecinin düşüncelerine benzer bir tarih anlayışına kapılması, eğitimde olduğu gibi kültür siyasetinde de “bir ileri iki geri gitme” hamakatının süreceği anlamına geliyor.
Adı geçen gazetecinin yazdıkları tarih kitaplarında okutulmuş, bir neslin zihnini ifsad etmişti: "Türkler, Troya düştükten sonra Asya'dan kaçıp yıllar sonra bu yenilginin öcünü almak için geri geldiler. Türkler adlarını Truva düştükten sonra Asya'nın içlerine kaçan Troyalı generallerden Turkus'tan alır. Atatürk de Truva'nın öcünü aldık demişti…”
Seküler ve bâtıl Türkçü Reha Oğuz Türkkan da Truvalılar Türk'tü, ilk Türk, yâni Öntürk’tür, diyerek ifsad edici bir tarih iddiasında bulunanlardandır. Türkler M.Ö. 3200-1100 yılları arasında Mezopotamya'ya, bir kısmı da Çanakkale'ye göç etti. Bunlara Avrupa'da Etrüsk'ler deniyordu. E sonradan eklenmiştir; E'yi atın; bu Türkler anlamına gelir, Truva da kökeni itibarıyla Türk’tür. Truva Savaşı sonrası bazı Türkler Orta Asya'ya göç etti, diyordu.
Hem Türk tarihine, hem İslâmlaşmış Türk kimliğine oryantalistçe bakış olan bu safsata düşüncenin muhibbî ve yayıcılarının hakikatler karşısında eriyip tükendiklerini sanıyorduk.
Anlaşılan şu ki, tarihini ve medeniyet kimliğini ustalardan tahsil etmiş hakiki bir kültür bakanını daha çok bekleyeceğiz.