Tarihin hiçbir döneminde, bu günkü kadar, bir icraatı yapanın, o icraatı yapmadığı halde üzerinden rant sağladığı bir sömürü çeşidinin yaşandığı günler görülmemiştir sanırım.
Bu gün iş yapanların unutulduğu, ama çok güzel konuşanların ve konuştuğunu eyleme dökmekte hiç de mahir olmayanların el üstünde tutulduğu zamanları yaşıyoruz. Bunların reklamları yapılırken sarf edilen sözler, kullanılan malzemeler öyle muhteşem ki, sorgulamaya ve –bir dakika- demeye bile cesaret edemeden yiyor, ya da yemiş gibi yapmak zorunda kalıyorsunuz.
Oysa köşesinde duran, inandığı değerlere sadakatle bağlı, amellerini yalnızca o inandığı Zat için yapan ve bundan dolayı ne reklam ve ne de iltifat bekleyenler var ki, bunların hiç bir yerde isimleri geçmiyor. Bunlar gençliğe örnek yapılmak da istenmiyor. Bunlar sadece yapıyor ve yaşıyor. Ve bunlar karşılığı yalnız Allah’tan bekliyor. Bunların çoğunun elinde herhangi bir kaynak ve fırsat dahi yok. Elinde fırsat olduğu halde kılını kıpırdatmadan edebiyat yapan o rant devşiricilerin birkaç misli iş üretiyorlar, insanlık adına.
İşte onlardan birinden bahsedeceğim. Hayat gayesini hakkıyla ifa etmiş, unutulmuş, belki hiç bilinmeyen ve belki de , “Alya” filminin çekilmesine sebep olan merhum Süleyman Dilbirliği’nin yaşadıklarının katbekat fazlasını yaşayan birinden. Zübeyir Koç Hoca’dan…
1950’li yıllar… Giresunlu bir delikanlı elinde tahta bavulu ile İstanbul’a gelir. Amacı ilim tahsil etmektir. Mahir İz, Celalettin Ökten, Ali Rıza Sağman hocalarla yolu kesişir. Din eğitimi almaya başlar. Nişanlanır. O dönem hem askere moral vermek hem de dini vecibeleri yerine getirmek hususunda yardım etmek üzere tugay imamları görev yapmaktadır ve Kore’ye gidecek olan Türk tugayına imam alınacaktır. Delikanlı henüz 21 yaşındadır. İmam Hatip Liselerinin kurucusu büyük hoca Celalettin Ökten, “Git sınava gir, sen bu işi başarırsın.” der. 200’ün üzerinde başvuru olur, delikanlı sınavı birincilikle kazanır. Artık gitme zamanıdır. Nişanlısına veda eder ve İzmir’den bir buçuk ay sürecek yolculuk başlar. Tugay komutanı Cemil Uluçevik Paşa’dır ve imamın bu kadar genç olmasından hoşnut değildir. Tugay, Kore’ye ulaşır. Genç hoca önce tugayın içinde ezan okumaya başlar, çevreden bazı Koreliler merak ederler bu ahenkli ve güzel sesi. Gelip sorarlar, bir tercüman hocaya götürür onları, o da anlatır ezanı. O dönem misyonerlik faaliyetleri oldukça etkindir Kore’de, genç hocadan rahatsız olurlar. Amerikan Uzakdoğu Kuvvetleri’nin papazı gelir hocaya, “Dinlerin aslı birdir, biz burada çalışıyoruz, İslâm’a gerek yok.” der. Hoca, Cemil Paşa’ya bilgi verir. Paşa, çalışmalarına devam etmesini söyler. Ev ziyaretleri yapılır. Tek tanrı inancı ve Müslümanlıkla ilgili konferanslar düzenlenir. Petrol varillerinden bir minare yapar, namaz kılınan barakanın yanına ve ilk defa dış ezan okur. Tarih 16 Temmuz 1956’dır ve minaresi varillerden olan bu cami, Kore’nin ilk camisidir. Önce üç Koreli Müslüman olur. Sonra 270 Koreli için şehadet töreni yapılır.
Genç hoca, kelime-i şehadet getirtir İslâm olanlara… Her birine ayrı bir Müslüman ismi verir. İngiliz gazeteleri bu konuya ilgilidir, İslâm’ın Uzakdoğu’da yayılması üzerine haberler yaparlar. Konu, Vatikan’ın da gündemine taşınır. Bir buçuk yıl kalır Kore’de genç hoca… Kore’de kaldığı zaman boyunda yaşadıklarını, aldığı bir fotoğraf makinası ile ölümsüzleştirir. Çektiği fotoğrafları Türkiye’deki nişanlısına gönderir. Seneler sonra bu fotoğrafların büyük kısmı “Belgesel yapacağız.” denilerek bir devlet kurumu tarafından alınır. Aylar sonra kurum fotoğrafların kaybolduğunu söyler.
Hoca, 1986 yılında hacca gittiğinde orada Koreli gençler görür, yanlarına oturur, sohbet etmeye başlar. Kore’nin milli marşlarını söyler onlara, gençlerin çok dikkatini çeker bu adam. Sonra sorar, “Sizin babanız, dedeniz nasıl Müslüman olmuş.” diye. Anlatır gençler, “Bizim dedemiz, babamız Türk bir imamla tanışmış, adı Zübeyir…” “İşte o benim” der. Genç Koreliler hasretle sarılırlar ona… O sene davet ederler, Zübeyir Hoca’yı Kore’ye. Bir de 2006’da yani Kore’nin İslâm’la tanışmasının 50. yılında.
Bugün Güney Kore’de 50 bin Müslümanın yaşadığı tahmin ediliyor. Bir tohumdan çiçek bahçesine…
Zübeyir Koç Hoca, bir müddet yurt dışı din hizmetlerinde Avrupa ülkelerinde de çalıştıktan sonra 2009 yılında 74 yaşında vefat eder. Vefat ettiğinde 6 yabancı dil bilmektedir.
İşte böyle. Gerçek bir mücahit ve unutulan bir isim. İş yapmış ve ebedi aleme göçmüş bir Hoca. Allah rahmetiyle muamele etsin ve sayılarını artırsın. Bizlere de laf değil icraat yapan insanlar olmamız için akıl ve feraset versin.
Allah’a emanet olunuz.