Kimi etine tâlib olur İsmail’in, kimi adanmışlığına…
Fakîr, İsmail’in adanmışlığına tâlib.
Hacc sûresi, 37. âyetin buyurduğu üzere, “Onların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır; fakat O’na sadece sizin takvânız ulaşır. Sizi hidayete erdirdiğinden dolayı Allah’ı tanıyasınız diye O, bu hayvanları böylece sizin istifadenize verdi…”
İsmail’den düşen eti yemek şeriat’in emri. Fakat asıl gaye Hz. İbrahim’in ve İsmail’in imtihanındaki mânaya mazhar olmak.
Hâle ve niyete göredir İsmaillerimiz. Herkesin İsmail’i zâhirde bir olsa da, derûnumuzdaki İsmailler mânevî mertebemize göre değişir.
İsmail ve bıçak
İsmail, bıçaktan korkmayan kurban.
Rabbinin ihsanıydı bıçaktan korkmayışı.
İsmail ve bıçak birbirine hasım değil, âyet üzere dostturlar.
Yunus Emre’nin “Şimdi adım Yunus durur ol demde İsmail idi / Ol dost için Arafat’a kurban olup çıkan benim / İsmail’e çaldım bıçak, bıçak ana kâr etmedi” demesi bundandır.
İbrahim’in bıçağının altına yatarken “Anneme selâm söyle üzülmesin” diyen itaatli oğul İsmail, bıçağın Allah’ın emrine tâbi olduğunu işitince “Allahüekber ve lillahilhamd” diye tesbih eder.
“Emrolunduğun gibi çal bıçağı boğazıma”
Babasına, “Emr’olunduğun gibi çal bıçağı boğazıma, kurban olmaya hazırım, beni sabredenlerden bulacaksın” dedi İsmail.
Rabbine perde olmadığı içindir ki bıçak onu kesmedi.
İsmail’i kesmeyen bıçak İbrahim’in elinde tevhid kılıcıydı.
Allah’tan gayrı şeyleri ona perde olmaktan çıkarmakla görevliydi.
İbrahim’in elinde vahiy olan bıçak!
İsmail’in boynunda “ah!” diye inleyen bıçak!
Taşı ortasından ikiye kesen, fakat İsmail’i kesmeyen bıçak!
Allah’ın emriyle İsmail’i kesmediğini nida eden mukaddes bıçak!
Sana selâm olsun.
Kimi etini kurban eder İsmail’in, kimi takvâsını…
Herkes kendi İsmail’ini kurban eder. Kim etini kurban eder İsmail’in, kimi adanmışlığını ve takvâsını… Sizin İsmail’iniz kimdir? İçimizde barındırdığımız İsmail’i kurban ederken neyi kurban ettiğimizi biliriz aslında. Allah’a yakınlaşmamıza vesile olandır İsmail. Kiminin İsmail'i, vazgeçemeyip putlaştırdığı bir insandır. Kimininki servet ve makamdır.
Hz. İbrahim’in İsmail sevgisi gibi gönlümüzden bağlı olduğumuzla nefsimizde bağlı olduğumuz makam ve servet, yâni bir mânada Allah'tan uzaklaştıran her şey kurban etmemiz gereken engellerdir.
İsmail sevgisinin sınırını koyan ilâhi emir Hz. İbrahim’i uyardı. Biz sınırımızı biliyor muyuz? Neleri kurban edeceğiz? Ali Şeriati’nin “Hacc” kitabından okuyalım:
“O, oğlu İsmail’i kurban etmek için getirmişti. Senin İsmail’in kim veya ne? Mevkiin mi? Şerefin mi? Mesleğin, paran, evin, çiftliğin, araban, aşkın, ailen, bilgin, sosyal sınıfın, sanatın, elbisen, ismin, hayatın, gençliğin, güzelliğin... Hangisi? Ben bilemem. Fakat sen kendin bilirsin. Kim ve ne olursa olsun, kurban etmek için getirmelisin. Sana hangisi olduğunu söyleyemem, ama yardımcı olmak için bazı ipuçları verebilirim: İnancını ne zayıflatıyorsa, ‘gitmek’ten ne alıkoyuyorsa, sorumluluk kabul etmekten ne geri çeviriyorsa, kendi kendinle olmana ne sebep oluyorsa, çağrıyı duymana ve gerçeği itiraf etmene ne engel oluyorsa, ‘kaçma’ya ne zorluyorsa, rahatın için bahaneler bulmana ne yol açıyorsa, seni ne kör ve sağır ediyorsa... İşte budur senin İsmail’in; işte odur kurban edeceğin! Onu hayatında arayıp bulmalısın. Eğer Allah’a yaklaşmak istiyorsan, İsmail’ini kurban etmelisin.”
İçimizdeki “ben”i de kurban etmeliyiz
Bu sebeptendir ki Hz. İbrahim gibi olmalı ve nefsimize çalmalıyız bıçağı önce. İsmail’i kurban ederken içimizdeki “ben” i de, Allah’ı unutturan maddî varlığımızı da, sevip saydığımız, güzelliğinden ve hoşluğundan ayrılamadığımız her şeyi her şeyi kurban etmeliyiz.
Hz. İbrahim sevgiyle büyüttüğü İsmail’ini Allah'a yakın olmak için kurban etmekte endişe etmedi ve imtihanı kazandı, Halilullah sıfatına nail oldu.
Velhâsıl, dinî bir vecibe olduğu gibi içimizde yük olan, nefse dönüşen İsmailleri kurban edip kurtulalım.
-------------------------------
“Kimiz Biz?”
“Dîdemiz giryân, sînemiz sûzan /Rûhumuz hayrân, Halvetîleri / Cismimiz büryân, derdimiz dermân / Aşkımız burhân, Celvetîleri/ Sır ile seyrân, şevk ile devrân / Ederiz her ân, Kadirîleriz/Mahremiz zâre, bülbülüz yâre / Hârız ağyâre, Rıfâîleriz / Bizdedir halvet, yâr ile ülfet / Bulmuşuz vuslat, Dussûkîleriz. /Zikrimiz esmâ, fikr-i müsemmâ / Seyr-i ‘ev-ednâ’, Bedevîleriz / Hakk’ı çün bulduk, nûr ile dolduk / Aşkla yoğrulduk, Şâzelîleriz / Ölmeden öldük, sonra dirildik /Uçmağa girdik, Mevlevîleriz /Hayy u Bâkî’yiz, Dost müştakıyız / Aşka sâkîyiz, Nakşîleriz biz /Bizdedir Âdem, Îse’bni Meryem / Hem ism-i a’zam, Bayrâmîleriz /On iki seyrân, ideriz her ân /Mânâda sultân, Vefâîleriz /Âşık-ı cânân, mahrem-i irfân / Fakr ile pinhân, Bektâşîleriz / Vahdete vâkıf, kesreti sârif / Kenz-i maârif, Şa’bânîleriz / Sâmî ko halkı, ara bul Hakk’ı / Yoludur aşkı, Uşşâkîleriz.”
Semerkand Dergisi Ağustos 2019 sayısında Ali Yurtgezen hocanın “T. Ziya Ergunel” müstearıyla yazdığı “Kimiz Biz?” adlı yazısında tasavvuf ehli Abdurrahman Sâmi Efendi’nin yukarıdaki manzumesi üzerinden tarikatların şeri kaynağa bağlılıkları ve farklı tarikatların usulleri ve tasavvufî edeb anlatılmaktadır. Bu muhterem zat yazının girişinde şöyle anlatılıyor: “Son dönem Uşşâkî meşayihinden Abdurrahman Sâmi Efendi k.s. hazretlerinin bir nutk-ı şerifi bu manzume. Hazret, “küllü’t-tarîk, tarîk-i Muhammedîdir”, yani “bütün tarikatlar, Rasul-i Zîşan s.a.v.’in yolunun takipçileridir” hakikatine, on iki tarikat veya koldan icâzetli bir şeyh olarak hakka’l-yakîn ile işaret buyuruyor.”
Derginin aynı sayısında “Ahmet Nafiz Yaşar” müstearıyla yazdığı İkici yazısı “Sûfi Tabakâtı” da sûfilerin tercüme-i hâllerine dairdir.