Biz yaklaşık 4 aydır dolar kurunun ve buna bağlı fiyatların aşağı yukarı dalgalanmasıyla uğraşırken, bu durumu oluşturan bir kısım sebepleri yazıp çizerken bazı temel arızaları görmezden geliyor veya gözden kaçırıyoruz.
Yüzyıl önce sanayi devrimiyle başlayan ve kapitalist batı dünyasının zaferiyle sonuçlanan yeni dünya oluşumu, temelinde seri üretimin olduğu ve üretilen her şeyin öyle ya da böyle bir şekilde satılabileceği mantığından hareketle sınırsız sayıda mal ve hizmetin üretilmesine ve dolaşımına neden oldu. Bu durum adına refah denilen ama aslında insana bazı kadim değerleri kaybettiren bir yaşam tarzını da beraberinde getirdi. Mesaili çalışma, ücretlerin standardizasyonu, iş ve işçi birlikleri, kanuni düzenlemeler, dolaşım mevzuatı vs. gibi eski dünyanın literatüründe olsa da çok detay teşkil etmeyen unsurlar, yeni dünya düzeninde asıldan çok yer almaya başladı.
Ancak yüz yıl sonra görülüyor ki, gelinen noktada insana refah verebilmiş değil bu kapitalist felsefe. Bir kısım mutlu azınlığın –ki onların da ne denli mutlu oldukları tartışılır- hüküm sürdüğü dünyada kahir ekseriyetin bu azınlığın mutluluğu uğruna kan ve ter akıttığı da aşikar. Her ideolojiden, her düşünce sisteminden aynı feryatları ve aynı adil paylaşım çağrılarını duyuyoruz, ancak elini taşın altına sokabilen ve bunun nasıl yapılabileceğini gösteren pek de yok gibi.
İşin teknik boyutuna bakıldığında tablo şu; mal üretmenin bu denli kolaylaşması ve insan emeğinin gitgide değer kaybetmesi beraberinde hiçbir şeyin hiçbir değer ifade etmediği klasik tüketim toplumuna getirdi bizleri. Toplumu tüketime teşvik eden teknolojik unsurlar ve birkaç kalem zaruri ihtiyaçtan öte diğer tüm üretim kalemleri yavaş yavaş değersizleşmeye başladı. Peki bu durum daha ne kadar sürdürülebilir ve bu durumun sonunda oluşması muhtemel dünya nasıl olur?
2008 küresel krizini –hani şu bizi teğet geçen kriz- tahmin eden bir kısım batılı ekonomistler, yeni bir kriz dalgasının 2020 yılı başlarında yeniden ve daha şiddetli bir şekilde dünyayı kasıp kavuracağı görüşündeler. Olabilecekler hususunda öngörüde bulunmak için henüz erken ancak esas üzerinde durulması gereken konu şu; krizi tetikleyen ne olacak ve sonunda kimlerin sonunu getirecek? Biz ülke olarak bu işin neresindeyiz?
Tıp literatürüne göre her kriz kalpten bir kısım bölgelerin ölmesine ve sonunda tüm kalbin felç olarak ölmesine neden oluyor. Bu bağlamda art arda tekrar eden ve arası her tekrarda sıklaşmaya başlayan bu ekonomik küresel krizler kapitalist sistemin sonunu mu getiriyor?
Eğer öyle olacaksa, yerine neyi ikame edeceğiz?
Bu sistemi üreten üst akıl yerine getireceği daha acımasız ve zalim bir sistemin yapı taşlarını dizmeye başlamamış olabilir mi?
İşte uykuları kaçırması muhtemel sorular yumağının ip uçları bunlar. Ticaret savaşları şeklinde lanse edilen durumun aslında geri planında yatan ana unsur yeni bir dünya düzeninin devreye sokulması hamlesi gibi görünüyor. Eğer denilen doğruysa ve eğer 2020 de yeni bir küresel kriz yaşanacaksa, sanırım bu kez sistemin muktedirler tarafından değiştirildiğine şahit olacağız. Çünkü bunlar oyunu hem kendiler kurar, hem kendiler hata verdirir, sonunda daha iyisini bulduk diyerek de kendiler yıkarlar. Ve o daha iyisi dedikleri de eski sistemin kendilerine hizmet etmekte arıza çıkaran kısımlarını onarmaktır.
Küresel sistemin efendilerinin boyunduruğundan tez zamanda kurtulabilmek, üretim ve tüketim dengesinin ne olduğunun farkına varabilmek, maşalara ve maşaları tutan ellere itiraz edebilecek şuura sahip olabilmek temennisiyle,
Allah’a emanet olunuz.