“Vatanında Cüda’ İstiklâl Şairi, Kod Adı: İrtica 906 Mehmed Âkif Ersoy” kitabının yazarı Muharrem Coşkun’un 19 Nisan 2015 tarihli Diriliş Postası gazetesindeki mülakatından Tek Parti Cumhuriyeti’nin Mehmed Âkif düşmanlığını “derin istihbarat” hattında da sürdürdüğünü öğreniyoruz.
Adı geçen yazar, Âkif’in bütün adımlarının takip edildiğini, kanser tedavisi görürken dahi kendini ziyaret edenlerin fişlendiğini, konuşmalarının takibata alındığını, Safahat isimli eseri için imha edilmesi tâlimatı verildiğini, istihbarat, emniyet, valilik, içişleri bakanlığı arasındaki gizli belgelerde Âkif’in “kod adı: irtica 906” olarak fişlendiğini, belgelerin hazırlandığı tarihlerin 1925’de başlayıp 1937’ye kadar sürdüğünü, İsmet İnönü’nün Başbakan ve M. Kemal’in Cumhurbaşkanı olarak imzasının olduğunu söylüyor.
Birçok kaynağın da belirttiği gibi, lâdinî inkılâplara karşı “irticaî” tehdit olarak görülen, Kahire’de dahi adım adım izlenerek istihbarat raporlarına geçirilen Âkif 1925’te Mısır’a gitmeseydi arkadaşları gibi İstiklâl Mahkemelerinde yargılanıp idam edilebilirdi.
Hüzünlü hikâyesi şöyle başlar: Millî Mücadele’den sonra 1923’te İstanbul’a döner. “Mısır’a gitme kararından vazgeçmesinde ısrar ettik” diyen Şefik Kolaylı, Âkif’in “Büyük bir hüzün ve te’essür içinde ‘Arkamda polis hafiyesi gezdiriyorlar. Ben vatanını satmış ve memlekete ihanet etmiş adamlar gibi muâmele görmeye tahammül edemiyorum. İşte bundan dolayı gidiyorum’ dediğini” söylüyor. (İstiklâl Marşı Şairimizin Son Günleri, Yrd. Doç. Dr. Fatih Bağcıoğlu)
Lâdinî Cumhuriyet ilkelerini övmemesinden dolayı aleyhinde yayınlar hızlanır. “İnkılâplara” muhalif olarak gösterilir. “Arapçı şair” ve “Şiirlerinde İslâm’a ve ümmete yer verdiği…” şeklinde ifadelerle dindarlığı öne çıkarılır. Pozitivist Tevfik Fikret’le mukayese edilmeye başlanır. İstiklâl Marşı’nın muhtevasından dolayı “Geri sutlarda pusu kurmuş, inkılâba diş bilemiş” biri olarak suçlanır ve “bir sıfır” olarak değerlendirilir. (Bağcıoğlu, a.g.e.)
KEMALİST ALEYHTARLIK VEFATINDAN SONRA DA SÜRER
Kemalist rejim, Âkif’i İlk Meclis’ten sonra yok sayar, dostlarını (Eşref Edip ve Tahir’ül Mevlevi…) mahkûm eder. Takrir-i Sükun Kanunu ile, Âkif’in içinde olduğu Sebilürreşad dergisi kapatılır. Devrin Millî Eğitim Bakanlığı tarafından 1940’lı yıllarda hazırlanan oryantalist bakışa sahip İslâm Ansiklopedisi’nde, İstanbul’da bohem hayatı yaşayıp Millî Mücadele’ye katılmayan şair ve edebiyatçılara yer verilirken, Âkif’e yer verilmediğini yakın tarih okuyanlar bilirler.
Dücane Cündioğlu’nun “Âkif’e Dair” kitabında yazdıklarından da öğreniyoruz ki Âkif, inkılâpçılardan rahatsızdır. Hasan Âli Yücel, “İstiklâl mücadelesinden sonra Âkif, cemiyette gördüğü değişmelere inanmadı ve inanmadığı için de uymadı. Beş-altı sene memleketten uzak yaşamasının sebebi budur. Çünkü onun cemiyet telâkkisi geri idi. Büyük dalâlete düşmüştü” diyerek tezvirat yapar. Kemalistlere yaltaklık eden Âgâh Sırrı Levend de aleyhtarlar zümresine katılarak “Sosyal inkilâbları kavrayabilecek bir ufuktan yoksun olduğunu” söyler:
“İstiklâl Savaşı'na feragatlı ve sâdık bir vatanperver olarak katılan Âkif, mücadelenin ilk safhalarında önemli bir yer alacak, ilk Millet Meclisi'nde mebus sıfatıyla bulunacak kadar bu büyük hareketi takib etmiştir. Ancak birbirini takib eden sosyal inkilâblar, onun âleminin üstünden aşacak kadar ileri ve ona uzak idi...”
KEMALİST AYDINLAR: “ÂKİF İNKILÂBIN ESERLERİNİ BEĞENMEDİ”
Devrin koyu Kemalistlerinden Şükûfe Nihal, “Âkif, zâten hurafelere takılmış bir adamdır. Türk inkilâbına tek bir hizmeti yoktur. O, bilakis, bizim kanımız pahasına yarattığımız inkilâbın eserlerini beğenmeyerek bu toprakları bırakıp gitmiştir. Başından, bizim malımız olmadığı söylenen fesi çıkarıp yerine bir başka biçimde bir çuha parçası geçirmeyi bir din, bir ahlâk meselesi yaparak yurdunu, milletini bırakan, hurafelere takılmış bir adam” diyerek aşağılar.
TANPINAR: “MEHMET ÂKİF’LE YOL ARKADAŞLIĞI MI, ASLA!”
Usta bir edebiyat tahlilcisi bildiğimiz Ahmet Hamdi Tanpınar’a Âkif sorulduğunda, birçok mevzuda olduğu gibi yine a’raf’tadır. 1960 yılında kendini 27 Mayıs darbecilerine yakın, yâni “sol” (Chp) olarak görür ve Âkif’i “sağcı”lıkla itham eder. “Mehmet Âkif’le yol arkadaşlığı mı? Asla!” diyerek aleyhtarlar kampanyasına dâhil olur. (Günlüklerin Işığında Tanpınar'la Başbaşa / Haz: Zeynep Kerman, İnci Enginün)
Kemalizm’in uydurma dilcisi Nurullah Ataç da “Âkif'in, bir insan olarak kıymeti ne olursa olsun, bir şair sayılması hayli zor işlerdendir. Hele onda fikir aramak, fikre hürmetsizlik olur. Din şairi, din filozofu değil, mahalle kahvesi hatibi” diyerek, Âkif aleyhtarlığının sözcülüğüne soyunanlardır.
M. Kemal aracılar göndermesine rağmen, yazma görevini aldığı Kur’an Meali’ni teslim etmeyen Âkif’e daha fazla para teklif edilir fakat cevabı “hayır” olur. Kemalist hükümetin dinde reform çalışmalarından, anayasadan “Devletin dini, din-i İslâm’dır” maddesini kaldırmasından dolayı tavrını netleştirmiştir. “Benim mealimi Kur’an’ın yerine okutacaklar, ben yarın mahşerde Allah’a ve Resûlüne ne cevap veririm” diyerek teslim etmediği gibi, Diyanet’le yaptığı sözleşmeyi de feshederek aldığı avansı iade eder. Kemalizm’in inkılâpları karşısında dilsiz ve sağır olan devrin meşhur hâfızı Sadettin Kaynak, “Âkif’in yazdığı meali çalmayı bile düşünmüştük…” diyor. (Bağcıoğlu, a.g.e.)
“İstiklâl Şairi” nin hüzünlü hikâyesi kısaca böyle. “Hakka Tapan milletin” has bir numunesiydi. D. Mehmet Doğan’ın ifadesiyle “Câmideki Şair” di, câmi cemaatindendi.
CUMHURİYET DEVLETİ, ÂKİF’TEN AF DİLEMELİDİR
Sualimiz şu: İstiklâl Marşı yazdırdığı bir şahsiyeti istihbarat tarafından takip ettiren bir başka devlet var mıdır? İstiklâl Marşı Şairi’ni fişleyen bir Cumhuriyet erdemli bir Cumhuriyet olabilir mi? Fişlediği “Kur’an Şairi” Mehmed Âkif’ten resmî olarak af dilemiş midir Cumhuriyet Devleti? Yahut onun vatansever ruhunu taciz eden Kemalistlerin cürmünü devlet kimliğime bir utanç damgası olarak görüyorum, demiş midir?
Eğer bu özür yapışmamışsa, istiklâline canını ve fikrini kattığı, fakat sonradan kimlik ve istikâmet değiştiren devleti tarafından fişlenen Mehmed Âkif’in Atatürkçü Cumhuriyet’le uyuşması düşünülemez.