Hüda Par’dan iki mektup

Ahmet Doğan İlbey

02.09.2015 tarihli “Dindar / Ümmetçi Kürtler de özerklik ve resmî dil istiyorsa…” adlı yazımıza Diyarbakır, Batman gibi çevrelerden olumlu ve olumsuz tepkiler almış ve bu tepkileri değerlendirmiştim. Hayli zaman geçmesine rağmen Hüda-Par’dan (Hür Dâva Partisi) bu kez olgun, itidalli ve kardeşâne bir üslûpla iki mektup geldi.

Bu yapıcı mektupların sahibi Hüda Par Bingöl İl Başkanı Hamdullah Tasalı. Adresini ve telefonunu verecek kadar açık ve samimi bir üslûpla yazmış. Bu sebeptendir ki, dikkatli ve kardeşlik taraftarı olan okuyucu kamuoyu nezdinde bu meselenin vuzuha kavuşması için, yazdıklarımızla bize gelen iki olgun mektubun değerlendirilmesini yapmak istiyorum. 31 Aralık 2015 tarihinde gönderilen mektup şöyle:

“…..HÜDA PAR'ın yerel yönetimlerle ilgili parti programını paylaştığınız makalenizi okudum. Yerinde ve güzel tespitleriniz için teşekkürler. Ancak partimiz ile ilgi oluşturmuş olduğunuz ve dile getirmiş olduğunuz kanaat haksız ve doğru değildir. Türkiye’deki mevcut merkezi sistem, Batıcıdır, Kemalist’tir, laiktir, sekülerdir, dayatmacıdır, baskıcıdır, ayrılıkçıdır, tekçidir, gayr-i fıtridir, millet-i islâm’a yabancıdır… Türkiye’nin ayrışmasının hızlandıracaktır... 100 yıllık Kemalist rejim ortadadır... Bizim savunduğumuz yerinde yönetim 

fıtridir, birleştiricidir, eşit ve özgür ve sivildir. Adildir, yasal ve hukukidir. Peygamber uygulamaları ve  Osmanlı bunun en iyi örneğidir. Lütfen…. partimiz hakkındaki ön yargılarınızı da artık bir taraf bırakınız ve hakkımızda haksız ithamlardan vazgeçiniz. Sizleri seviyoruz, Allah emanet olunuz...”

İkinci mektup da hülâsa olarak şöyle:

                                                                                                                             

“………Milliyetçilik ve ulusalcılık lanetlenmiş iken bizler Müslümanlar olarak bu fikirleri savunmamız asla makul değil olamaz. Ne olur Müslümanların daha fazla birbirleriyle iletişime geçmeli, medya üzerinden birbirimizi vurmamız tanımlamamız doğru değil. Bugün artık ulaşım ve iletişim çok güçlü ve bizlere yakın. Daha çok diyalog kurarak birbirimiz anlamalı kardeşliğimizi pekiştirmeliyiz, diye düşünüyorum. Arızi ve tâli meselelerde farklı düşüncelerimiz bizleri birbirinden uzaklaştırmamalı, yeterince Müslümanlar bu ayrılık  ve fitnelerden çok ızdıraplar çekmektedirler...

Farklı düşüncelerimiz zenginlik saymalıyız... Farklı mezheplerin olması İslâm için bir rahmet ve zenginlik olarak görmeliyiz. Siyasi düşüncelerimiz de böyle görmeli, bu görüşlerimizi kesin, statik, bir  din gibi algılanmamalı. Siyasi görüş ve tercihlerimiz eksik veya hatalı olabilir… İsabetli de olabilir asıl gayemiz ülkemizde İslâm ve iman ışığında bir  adaletin tecellisi için çabalamak olmalıdır. Gerisi teferruattır. Ülkemizin ve İslâm ümmetinin buna ihtiyacı var... Apoizm ve Kemalizm bizim için biridir. Allah emanet olunuz...”

----------------

CEVABÎ MEKTUBUM

Değerli kardeşim ve ümmetdaşım,

Önce selâm ederim. Üzerinden hayli zaman geçse de, fakirin nâçiz yazısına alâka gösterip tenkid ve görüşlerinizi bildirmenizden dolayı memnun oldum. O yazı mevzu itibariyle PKK ve HDP yanlısı Kürtçülük hareketinin "özerklik" fikrini aleniyete döktüğü bağlamındaydı. Öyle oldu ki,  özerklik isteyen Müslüman ve İslâmî sistem yanlısı Kürt kardeşlerimizin kurduğu bazı dernek, dergi, vakıf etrafında toplananlar da "özerklik" hattâ "Kürdistan" lafzını dile getirmeye başladılar. Üzüldüm. Bu mevzu uzun.

Irkçı, ulusalcı kavmiyetçi olmayan İslâmî bir Türkiye Cumhuriyeti taraftarı olarak Hüda Par'ın Genel Başkanının geniş bir mülakatında ve parti programında ve diğer beyan ve yazılarda muhteva olarak HDP'den farklı bir "özerklik" anlayışına vurgu yapıldığını görünce cidden üzüldüm. Sizin de belirttiğiniz gibi Türkiye'deki sistem için yazdıklarınıza ayniyle, daha fazlasıyla, bütün kalbim ve fikrimle katılıyorum.

N e var ki "özerklik" ifadesinden ürktüm. Meseleye böyle bakmıştım.  O yazı detaylı bir Hüda Par tahlili ihtiva eden bir yazı değil. Partiniz hakkında bir kanaat oluşturmak maksadı taşımıyor ve aklıma öyle bir şey hiç de gelmedi. Bu günkü dünya şartlarında "Özerklik" ifadesinin tehlikesinden ve “uluslararası” mânasıyla bir süre sonra ayrılığa, bölünmeye gidebileceğinden (ki gider) bahsederken, sitemvâri bir şekilde partinizden bahsettim.

Sistem görüşlerimiz bir olsa da "Kürdistan Özerk İslâm Cumhuriyeti" ni uzun vadede dillendiren Müslüman Kürt kardeşlerimiz var. Mesele buydu. Güneydoğu'da İslâmî Kürt hareketlerinin muhteva ve konumları değişiktir, fakat bir kısmı İslâmî bir Kürdistan lafzını dile getiriyor.

Bahis konusu yazımda söylediğim gibi 1920 ilk Meclis muhtevasına uygun bir üniter yapıyı sağlayamayan ulusalcı-Kemalist Cumhuriyet rejiminin ârızalarıyla yol alan Türkiye şimdi de Kürt etnikçilerin özerklik ve Kürtçe resmî dil talepleri altında eziliyor. Dindar Kürtlerin temsilcisi olmadığını aşikâr eden, hattâ karşı olan, onlara fizikî ve psikolojik her türlü eziyeti yapan “HDPKK” nın Türkiye’nin üniter bütünlüğünden ayrılmak istediği, yâni açık bir düşman olduğu tescillenmiş oldu.

Dindar Kürt kardeşlerimizin alınganlığına sebep olan (aslında olmaması gerekirdi, çünkü işin içinde devlet ve birlik var, samimi ve açık olunması elzemdir) ifademiz “dindar Kürt temsilcileri net konuşmuyorlar” şeklindeydi.  Birçok dindar Kürt grup ve kuruluşların beyan ve programlarından okuyunca “Bölünmenin (Suriye örneğini düşünelim)  ne kadar kötü olduğunu düşününce böyle bir soruyu açıkça sormak gereğini hissettim.

“Dindar Kürtlerin ‘vicdanî red’ isteği samimiyetlerine gölge düşürüyor” demiştim. Hüda Par Genel Sekreteri 11Kasım 2013’deki beyanatında “askerliğin zorunlu olmaktan çıkarılıp vicdani ret hakkının tanınması beklenirken tam tersi yönünde bir anlayışla asker kaçaklarına para cezası uygulanması büyük bir mağduriyetin yaşattığını” belirtiyor ve Bu uygulamadan derhal vazgeçilmeli, mağduriyet telafi edilerek en azından makul bir takvim çerçevesinde geçiş süresi öngörülmeli, vicdani ret hakkı tanınmalı ve profesyonel orduya geçiş için gerekli adımlar atılmalıdır” dediğini yazmıştım.

Dindar Kürt kardeşlerimizi ümmetdaş bilmenin inancıyla o yazımda söylediklerimi bir daha beyan ediyorum ki, Kemalist rejim ve HDPKK gibi iç karışıklıklarla dolu problemlerini halletmeye çalışan Türkiye ile bir olmak isteyen dindar Kürt kardeşlerimiz vatan ve ülke bütünlüğüne uygun olup olmadığı tartışılan “vicdanî red” taraftarı olmasını nasıl açıklayabiliriz?” sorusunu sormam haksızlık olmasa gerek.

Buna benzer sayısız durum, Kürtlerin, rejim problemini halletmiş bir Türkiye’nin bütünlüğü içinde olmalarını hayırlı kılıyor. Kürtlerin târih boyunca tuz ekmek olduğu Türklerle bir arada yaşadığı şartlar Irak’taki, Suriye’de şartlarla bir değildir. Bu sebeptendir ki, dindar Kürtler nâmına “özerklik” talepleri hem gerçekçi değil, hem yakışık düşmüyor.  Ümmet arasında savaş ve ayrılık olmamalı.

“Özerklik” deyip geçmeyin. Her kavmin kendi kendini idare etmesi tabîi haktır düsturunun zemini, ulusal-laikçi rejim proplemini halletmeye çalışan Türkiye’de yoktur. Kürtlerin homojen bir bölgede ikamet etmedikleri, ülkenin her beldesine dağıldıkları, hattâ Türk nüfusla karıştıkları dikkate alındığında özerkliğin iki tarafa da ne kadar büyük bir zarar vereceği anlaşılabilir.

Kürt özerkliği istenilen bölgeye asırlardır ve hâlen yapılan her türlü hizmetin karşılığı ve özerklik istenen bölgenin dışında ikamet eden Kürtlerin durumu ne olacak?

Hâsılı, mektuplarınızı olgun ve bütünleştirici buldum. 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.