Said-i Nursi Hazretleri “Kimin himmeti milleti ise, o tek başına bir millettir” der ve “Kişinin himmeti ne derece yüce olursa o insanın da o derece yüceleceğini” ifade eder. Kişi, Allah yolunda gayret edip nefsini arıtabilirse kendini kurtarmıştır ve tek başına millettir.
Bu sözün zımnında millet din mânasında kullanılmaktadır. Kişinin, himmeti sâyesinde murat ettiği millet, dininin vecibeleriyle bütünleşerek sâlih bir mümin olmasıdır.
Himmet, hamiyet ve gayret duygusunun inkişâfı ile ortaya çıkar. Ulvî, yâni dînî gayeler istikâmetinde gayretli olma mânâsına gelen himmet yüksek bir ruh hâlidir. Nefsanî ve dünyevî olana meyletmeyenlerin ahlâkıdır. Kalbin ulvî olanı aşk ve vecd içinde arzu etmesi, kalbin ve imanın Allah’a ulaştırmayan meşguliyetlerden uzak durması, mâsivadan gönlünü çekip sadece Allah’a yönelmesidir. Hz. Peygamberimiz s.a.v.’ın “Himmet yüceliği imandandır” buyurması bu sebeptendir.
Tasavvuf, millet olmak isteyene “Nefsin yücelmesini istersen himmet kanatlarını aç. Zira kuşu semalara yükselten kanadı olduğu gibi insanı da yücelten himmetidir” düsturuyla nasihat eder. Abdulkadir Geylânî Hazretleri, himmeti “Nefsini dünya sevdasından, kalbini mâsivadan uzaklaştırıp bütün maddî ve manevî duyguları ile Allah’ın emrine ve rızasına yönelmek” olarak târif eder.
ESKİDEN HİMMETİMİZ MİLLETİMİZDİ…
Hamiyet ise din ve vatan gibi gibi ulvî değerleri korumak, imanda yücelmek, sâlih mümin olmak, zamanını malâyânî meşguliyetlerle geçirmeden din yolunda tamamlamak için gayret göstermektir ki, himmetin kemâl mertebesidir.
Kur’ân’da “Hamiyet-i cahiliye” den bahsedilir. Kavmini övmek, kahramanlıklarını göstermek için gösterilen gayret ve taassubu ifade eder. Buna “asabiyet-i cahiliye” de denilir. Hamiyet, millet olmak gayesinden, yani din ve imandan neşet ederse nur, kavmiyetten kaynaklanırsa taassup şekline dönüşür.
Kalplerimizin, fikirlerimizin âcilen ihtiyacı olan himmetin mânasını Türkiye’de yeniden “millet” olma tâlimine teşmil etmenin zamanı şimdi. Himmeti millet olan tek başına millettir. Eskiden himmetimiz milletimizdi. Himmetimiz milletimiz olduğu için de her birimiz tek başımıza millet hüviyetini hakkıyla taşır ve vecibelerini yerine getirirdik. Sonra himmet ve gayretimizi Batılılaşma ve uluslaşma uğruna heba ettik.
“HİMMETİM MİLLETİMDİR” DİYEN VE ŞERİAT ÜZERE YOL TUTAN TÜRKLERE İHTİYAÇ VAR
Fâsıklığın resmî devleti Cumhuriyet’ten önceki İslâmlaşmış çağların siyaset, ilim ve medeniyetteki hamiyete, yâni himmeti millet olan ve Şeriat üzere yol tutan Türklere ihtiyacımız var. Üstadlar, “Kişinin himmeti dağları yerinden oynatır” demişler. Tutun himmetinizi. Himmetiniz, din üzere milleti yeniden ihya etmenin tâlimini kuşanmak olsun.
Bugün yeniden “millet” olabilme çârelerini göstermek, millet vecibelerini anlatmak zamanıdır. Hz. Peygamberimiz s.a.v. “Müslümanların derdini dert edinmeyen onlardan değildir” buyurmuştur. Müslümanların derdini dert edinmek kişinin himmet sahibi olduğunu gösterir.
HİMMETLERİMİZİ TOPLAYIP ASLÎ MÂNASIYLA MİLLET OLMAK MECBURİYETİNDEYİZ
Hâdim ve hamiyet vasfı gereğince Türkiye İslâm Cumhuriyetinin rüyasını gören Türklerin himmeti millet üzerine olmalı, tam mânasınca millet olmaya odaklanmalı. Fâsıklığın asrî yüzü olan laikçi Cumhuriyet zihniyetiyle bulaşan menfî milliyetçilik veya ulusalcılık duygularından sıyrılıp Müslümanların dertlerine târihin en yüksek himmetini göstererek bir daha millet olma cehdini kuşanmalı.
Türkiye, Şeriat üzere yol tutması gereken Türklerin Müslüman kavimlerle millet olmasına ve ümmete önderlik etmesine muhtaç. Türkler, Devlet-i Âliye oldukları çağlardaki gibi emin şahsiyetini tekrar kazanmalı.
TÜRKİYE’NİN EMNİYETİ, HİMMETİ MİLLET OLAN TÜRKLERDEDİR
Türkiye’nin emniyeti, himmeti millet olan Türklerdedir. Emniyet, birlik ve huzur demektir. Türkler, Türkiye’de Müslümanların birlik ve emniyetini din, yani millet üzere sahiplendiği gün huzur tamam olacaktır.
Bunun içindir ki bünyesindeki kavimlere millet hüviyetiyle himmet, yani hamiyet gösterecek, toparlayacak ve adâletle idare edecektir. Bu vasıf Şeriat üzere yol tutması gereken Türklerde mevcuttur ve bu vazife onundur.
Allah’ın dini üzere millet olmayı bir daha himmet edecek olan Türkler Türkiye’yi iyilikle, merhametle ve asırlarca sürüp gelen din ü devlet tecrübesiyle idare edecek şahsiyete sahip olduğunu bir daha ispat etmeli. Ümmet içinde İslâm’ın millet hüviyetini taşımak asaletine sahip olan Türkler himmetlerini toplayıp, asıl mânasıyla yeniden millet olmak mecburiyetindedir.
Tek başına millet olmuş insan-ı kâmillerin izinde siyaset ve fikretmeyen millet olamaz. Allah dostlarının, himmetleriyle Anadolu’yu nasıl millet yaptıklarını tâlim etmek gerek bir daha. Zaman, milleti bozan zehirli bir çağ. Bundandır ki himmeti millet olanlar çoğalmalı.
Âlimanın sözüdür: “Bir adamın kıymeti himmeti nisbetindedir.” Türk’ün değeri himmeti millet üstüne olmasıyla ölçülür. Türklerin himmeti milleti olabilmesi için milleti meydana getiren İslâm’ın vecibeleri üzere siyaset etmeli ve medeniyet hamlesi yapmalıdır.
Sırat-ı müstakim üzere Hakka tapan millet olmayı himmet ettikleri gün muradı millet olan Türklerden Türkiye’nin sahipliğini kimse almaya cesaret edemeyecek ve tabii olarak böyle bir fiilin işlenmesine ihtiyaç da hissedilmeyecek.
----------------------------------------------------
DOSTÂNE FİSKE
Maddî gurbette gönül ve fikir cihetinden tâlimsiz kalan kadîm bir dost, “Ben onun Türklüğe dair apolet ve pırpırlarını söktüm” diyerek elden mesaj göndermiş.
Asla suiniyetli olmadığına inandığım, fakat heyecanlı ve dağınık bir zihnî yapıya sahip bu eski dosta zamanında Türklüğü yine şimdi anlattığım gibi anlatmama rağmen Türklerin Türklükle ilgili idrakini bozan Cumhuriyet terminolojisinin şeriki, yâni seküler ve eklektik olan Türkçülerle teşrik-i mesai eylemeye başladığından bu yana, fakirin Türklük anlayışına tarizlerde bulunmaya başlamıştı ki hep tebessüm ettim.
Kafası laht ağacına değer gibi hakikate çarpınca bir gün, “eyvah” der ve yine gelir, bizim inandığımız din-i İslâm ve Devlet-i Âliye üzere millet sıfatını haiz Türklük anlayışına, dedim.
Amma ki dostluğundan vazgeçmeyeceğim o dost, Türklüğü nasıl anlıyorsa, fakirin sayısız defa yazdığı İslâmlaşınca kavim asabiyesinden siyasî, fıkhı ve medenî mânada İslâmları temsil eden millet mertebesine çıkan Türklük anlayışımız bir türlü kafasını sarmamış olacak ki, yukarıda paylaştığım mesajıyla Türklüğe dair rütbemizi sökmüş!…
Bu sözünü latife kabilinden bir muhabbet zarfı olarak kabul ettim ve kendisini bu mevzuda karşıma almak istemedim.
Çünkü himmeti milleti olan, şeriat üzere yol tutan, konuştuğu Türkçe’nin Kur’an-ı Kerim sâyesinde Türkçe olduğuna inanan Müslüman Türk olarak Türklüğe dair rütbemi sökmeye Cumhuriyetin Türk milliyetçiliğinden tesirler alan Türkçüler arasında salahiyetli ve vasıflı biri göremiyorum.
-----------------------------------------------------------
SEKÜLER- ULUSALCI VEKOKMUŞ BİR TÜRK TÂRİFİ
Milliyetçi hareketin umum başkan yardımcısı bir gün önce “Türk” târifi yapmış:
“Türkiye’nin bekâsı ve devletin bütünlüğü için tek çözüm, Atatürk’ün ‘Türkiye halkına Türk denir’ cümlesinde anlamını bulan üniter yapıdan ve vatandaşlık bağından geçmektedir. Türk kelimesi bir kültürel dayatma değil, bilakis ortak kültürel sosyal ve siyasi kimliğin adıdır. Türkiye’de yaşayan bütün vatandaşlarımızın ortak adıdır.”
Sormazlar mı; “Sosyal ve siyasî kimliğin zemini nedir? İslâm mıdır? Ne diyelim bu bayat ve kokmuş Türk târifine; “Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur.” Hep aynı şeyleri tekrarlıyor, yerinde sayıyorlar. Umutsuz vak’a…