Günümüzde her yeni şeyin üretilme ve pazarlanma amacı insan hazzını en üst seviyeye çıkarmak. Ancak bunu yaparken maddi tatmini ön plana alarak materyalist ve rantçı oluyoruz. Kadim gelenekten ilham alarak manevi hazzı öncelerseniz insanın gerçek ihtiyacını gidermeye hizmet eder ve mutlu olursunuz, huzur inşa edersiniz.
Aslında gündemimizden hiç çıkmayan ve yerel seçimler öncesi yeniden konuşulmaya başlanan bir konu; şehirleşme meselesi. Kadim medeniyetimizin inşa ettiği muhteşem yapıları ve bunların oluşturduğu harikulade şehirleri gezdikçe bizlerde uyanan hayranlık duygusu neden son yüz yıldır kayboldu? Neden yapılarımız ve yaşamlarımız estetik ve zarafetten uzak? Yukarıdaki girizgâhtan hareketle konuşulan ama pek de anlaşılmak istenmeyen bazı başlıkları sıralayayım diyorum.
- Kadim kültür, üretilen tüm hane ve eşyada insanın fıtri hareket ve ruhi tatminini dikkate alarak yeni şeyleri yaparken, bugün üretilen haneler ve bunun oluşturduğu beldeler, şehirler sadece rantı öncelemektedir.
- Kullanılan malzeme ve materyalin neredeyse tümü, seri üretim olması hasebiyle bölgeye ve coğrafyaya uygun olmayan, temeli batı tandanslı ürünlerden oluşmaktadır.
- Yapılaşmada coğrafi şartlar göz önüne alınmadığından doğal afetlerle karşılaşma oranı her geçen süre zarfında artış göstermektedir.
- Geniş arazilerimiz olmasına karşın, ısrarla üst üste beton bloklar yığmaya ve birim metrekareye en fazla yapıyı sığdırmaya çalışmak düşüncesiyle şehirlerin siluetine, insanın görsel zekasına ve estetik algısına da tecavüz edilmektedir.
- Tek kaygının güzel arabalara binmek, geniş apartman dairelerinde oturmak, son sistem teknolojik dekorasyon malzemeleri ile donatılmış ofislerde misafirlerine görsel şov yapmak olduğu bir hayatın teşvik edilmesiyle, cumbaları sokağa sarkan ahşap ve sıcacık evlerin bir zamanlar mütevazi ve bir o kadar da muhteşem duruşları unutulmakta, hayal dünyamıza grilikler içinde çirkin ve kasvetli fotoğraflarla yeni yeni şehir hatıraları sokulmaktadır.
- Yüksekçe bir yerden bir beldeye baktığınızda gördüğünüz minareleri artık görememektesiniz. Göğe doğru yükselen ve daha da yükselmek için de birbiriyle yarışan yapıların arasında insanların ruhi tatmin yaşamasını bekleyemeyiz.
- Konut imalatında temel amacın en fazla net oturum alanı kazanmak olduğu bir mimari çalışmada, odaların ferahlığı, iç dekorasyon malzemesinin sıhhi malzemelerden yapılıp yapılmadığı pek önem arz etmez.
- Alımlarda ve satımlarda temel hedef en kazançlı alışverişi yapmak olduğundan, alanı, satanı, müteahhiti ve mimarı ilgilendiren tek şey genişlik ölçüleri ve kullanılan malzemelerin ne kadar da pahalı olduğudur.
- Tasarımda ısıtma sistemlerinin geliştirilmesi, tesisat denilen ama görselle pek ilgisi olmadığından kimsenin dikkatini çekmeyen en hayati kısımların iyileştirilmesi gibi konular ticari rant kaygısına kurban edilerek, kalitesi düşük haneler üretilmekte ve bu teşvik edilmekte.
- Su medeniyetinin beşiği olan bir toplumu, şehrinde çeşmesinden akan suyun kalitesi pek ilgilendirmez oldu maalesef.
- Yaptığı yollarla” kalpleri birleştirmek” gayesi gütmeyen bir duble yol anlayışı sadece asfalt yığınından ibaret olmaktan öteye geçemez.
- Köprüleri” gönül köprüsü” düşüncesiyle tasarlamazsanız, sadece araçlar geçer üzerinden ama ruhlar geçemez karşı tarafa.
- Her tasarım, mevcut alanı kullanmak için yapıldığından, üretici melekelerini kullanabilecek mimarlar yetiştiremeyiz. Ellerinde var olan aynı tip projelerin yıllar boyu irili ufaklı örneklerini çizen bir mimari profille karşı karşıya kalıyoruz, bunun sonucunda.
Yeniden bir şahlanış, yaşadığımız şehirden, mahalleden, sokaktan ve evimizden başlamak zorundadır. Bu da her üç beş yılda bir adres değişikliği yapan bireylerin ve ailelerin yaşadığı şehirlerde olması mümkün olmayan bir idealdir. Bir yerde “oralı” olarak yaşamanın ölçüsü en az yüz yıl orada yaşamayı gerektirir. Oralı olmayanların orası hakkında yapabilecekleri pek bir şey de yoktur zaten.
Allah’ın elçisinin kıyamet alameti olarak saydığı “baldırı çıplak deve çobanlarının yüksek bina dikmekte birbirleriyle yarışmaları” ifadesini anmadan da geçemeyeceğim.
Allah’a emanet olunuz.