Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 10. Balkan Ülkeleri Genel Kurmay Başkanları Konferansı’na katıldı. Konferansta konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Balkanlar’da ve Türkiye’nin içerisinde bulunduğu bölgede yaşanan gelişmelere dikkat çekerek, “Böylesi bir kırılmaya, sonuçları itibarıyla bu tarz büyük değişime dünya en son 1991 yılında Sovyetlerin dağılmasıyla şahit oldu. Soğuk savaşın bitmesi tüm dünyada güvenlik başta olmak üzere dış politika, ekonomi, enerji gibi alanlarda parametrelerin yeniden belirlenmesini sağladı. İçinde yer aldığımız coğrafya hem soğuk savaşı hem de sonrasını birinci elden yaşadı. Yarım asırdır süren güç rekabetinin odak noktası Ortadoğu ve Balkanlardı. Duvarların yıkılması bölgede yeni umutların yeşermesine sebep oldu. Yarım asırlık gerilimin sona ermesi en çok senelerce özgürlükleri gasp edilen tek tipçi, baskıcı yönetimlere mahkum edilen Kafkaslar ve Balkanlardaki kardeşlerimizi sevindirmiştir. Kısa süre sonra başlayan etnik çatışmalar bu umutların büyük darbe almasına neden oldu. 90’lar boyunca balkanlarda hepimizin yüreğini burkan olaylara şahit olduk. Krizleri çözmek yerine dondurmanı, görmezden gelmenin doğru bir yaklaşım olmadığını öğrendik. Bunun yanında çıkarlar adına gerilimleri tırmandırmanın sonuçlarının sadece birkaç ülke ile sınırlı kalmadığını, krizin tüm bölgede tahribata yol açtığını gördük. Balkanlar, küresel barış ve güvenliği sağlamakla mükellef kurumların ataletinin yükünü en fazla çekmiş bölgedir” diye konuştu.
Uluslararası kuruluşların 1990’larda yaşanan acı tecrübelerden ders çıkaramadığını vurgulayan Erdoğan, “Uluslararası kuruluşlar bir kez daha iç çekişmelere, kısır siyasi hesaplara taraf yapılıyor. Birçok kriz bölgesinde süren hadiseler bunun en acı tezahürü. 6 yıldır Suriye’de tüm kırmızı çizgilerin aşılmasına, 600 bin insanın hayatını kaybetmesine rağmen adım atılmadı. Yemen, Irak, Ukrayna konusunda halen umut verici gelişmeler yaşanmıyor. Göç krizi ve terör sorunu ise giderek daha çok ülkeyi etkisi altına alacak şekilde genişliyor. Suriye meselesi sonuçları ve yansımaları itibariyle artık yerel hatta bölgesel bir sorun olmaktan çıkmış, küresel tehdit haline dönüşmüştür. Balkan ülkelerinin de bu noktada ağır bir yükün altına girdiğini biliyoruz” şeklinde konuştu.
“3 MİLYAR AVRO DESTEK VERMEYE KARAR VEREN AB, HENÜZ DOĞRU DÜRÜST BİR YARDIM YAPAMAMIŞTIR”
Türkiye’nin savaştan kaçan 3 milyon kişiye ev sahipliği yaptığını anlatan Erdoğan, “Dünyada eşi benzeri olmayan bir ev sahipliğini Türkiye yapıyor. ‘Acaba bize Avrupa’dan para gelecek mi, dünyadan yardım gelecek mi’ biz bunları düşünmedik. Biz kendi milli bütçemizden şu ana kadar 10 milyar doları aşkın harcama yaptık. Bir de STK ve belediyelerimizin harcamaları var ki onlarla beraber yaklaşık 20 milyar dolara ulaştı. Batının hala yaklaşım tarzına baktığınızda ‘verelim mi vermeyelim mi, göç nasıl durur’. Biz zaten böyle şey düşünmüyoruz. Gelenlere kapı kapamadık, güvenlik güçlerimizi üzerilerine sürmedik. O bombalardan kaçan insanlara kapımızı kapamanın da bir zulüm olduğuna inandık. Şu anda onların her türlü sorunlarını çözüyoruz. Bakın 3 milyar avro destek verme kararına varan AB daha henüz buraya doğru dürüst bir yardımı direkt olarak yapamamıştır. Biz milli bütçemize destek istemiyoruz. Biz Suriyeli ve Iraklı mültecilere destek istiyoruz. Ne yazık ki batı hala bu işin farkında değil. Bize BM’den gelen bugüne kadar 450 milyon dolardır. Bu gerçekleri görmeye mecburuz. Biz insani görevlerimizi yerine getirirken asla bir kuruşun hesabını yapmadık. Türkiye tüm süreci dışarıdan ciddi destek almadan kendi imkanları ile yürütmek zorunda kalmıştır. Dünyadaki donörlere baktığınızda 1 numara Amerika, 2 Türkiye, 3 İngiltere. Milli gelire oranla baktığınızda dünyanın bir numarası Türkiye’dir. Bizim 2015 noktasındaki desteğimiz 4.5 milyar dolardır” ifadelerini kullandı.
“TÜRKİYE’Yİ DAİŞ’E YARDIM EDEN ÜLKE OLARAK GÖSTERME ALÇAKLIĞINA GİDENLER OLMUŞTUR”
Terör örgütü DAİŞ ile mücadele konusunda da açıklamalarda bulunan Erdoğan, “DEAŞ ile mücadele konusunda kaynak ülkeler hiçbir adım atmazken, gerekli istihbarat paylaşımına gitmezken her şeyi Türkiye’nin yapması beklenmiştir. Bu süreçte birçok haksız, mesnetsiz ithamlarla da mücadele ettik. Bu tablonun ilanihaye devamı mümkün değil. Türkiye’yi DAİŞ’e yardım eden ülke olarak gösterme gibi alçaklığa gidenler olmuştur. Biz şu anda DAİŞ ile yaptığımız mücadeleyi hiçbir ülke yapmıyor. DAİŞ e verdiğimiz kayıpları hiçbir ülke vermedi. Biz bu kayıpları verirken, DAİŞ’e de ciddi kayıplar verdirdik. Şu anda sadece Suriye ve Irak’ta DAİŞ’e verdirdiğimiz kayıp 3 bine ulaşmıştır. Bu mücadeleyi veren bir ülke DAİŞ’e nasıl destek veriyor. Böyle bir anlayış olabilir mi. Biz DAİŞ’in elindeki silahların hangi ülkeler ait olduğunu gayet iyi biliyoruz. Birçok dostlarımıza ‘uçakları indirmeyin, yanlış yapıyorsunuz’ dediğimizde ‘Şurası düşüyor indirmek zorundayız’ diyenlerin maalesef gönderdikleri yardımı yarısı DAİŞ’e, yarını terör örgütü PYD’ye gitmiştir. Bu sorunu Suriye halkının meşru talepleri temelinden çözmeden ne bölgeye, ne diğer coğrafyalara huzur gelir. Biz başta kendi vatandaşlarımızın güvenliği için sınırımız öte tarafını terör örgütlerinin sığınağı olmaktan çıkaracak adımları atmakta kararlıyız” diye konuştu.
NATO’YA KARADENİZ ELEŞTİRİSİ
NATO’ya yönelik eleştirilerde de bulunan Erdoğan, “NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ülkemizdeydi. Kendisine söyledim. ‘Karadeniz’de görülmüyorsunuz. Karadeniz’de görülmeyişiniz burayı adeta Rusya’nın bir gölü haline dönüştürdü’ dedim. Burada kıyıdaş ülkeler olarak hepimiz üzerimize düşeni yapmalıyız. Olayın gerek hava, gerek deniz, gerek kara bütün alanlarda atılması gereken adımları atmak zorundayız. Eğer atmazsak tarih bizi affetmez. Mevcut işbirliğimizi bölgesel sahiplenme anlayışına uygun olarak geliştirmeliyiz” dedi.